YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1225
KARAR NO : 2015/13879
KARAR TARİHİ : 24.12.2015
MAHKEMESİ :………..
TARİHİ : 18/09/2014
NUMARASI : 2013/197-2014/898
Taraflar arasında görülen davada ……… verilen 18.09.2014 tarih ve 2013/197-2014/898 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 22.12.2015 günü tebligata rağmen gelen olmadığı yoklama ile anlaşıldı, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirket temsilcileri tarafından parasını istediği an geri alabileceği ve yüksek oranda kar verileceği vaadiyle davalılara 191.635 Euro verdiğini, davalıların yasalara aykırı şekilde müvekkilinden para tahsil ettiklerini, müvekkilinin ortak olma iradesinin bulunmadığını ileri sürerek, müvekkilinin ortak olmadığının tesbiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 191.635.Euro karşılığı 451.645,36.TL’nin faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının davalı nin ortağı olduğunu, ortağın sermaye olarak koyduğu parayı istemesinin mümkün bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, idia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, pay devir işleminin kanuna ve ortaklık anasözleşmesine aykırılık teşkil etmediği, ortaklık defterlerinin ve genel kurul toplantılarının usulünce olduğu, davacının hileli davranışlarla aldatıldığını tespite elverişli somut deliller bulunmadığı, davacının davalı şirketlerin yetkili temsilcilerince yanıltıldığı, yanlış yönlendirildiğini kabule olanak bulunmadığı, ortaklığın pay kazanımını benimseyerek karar gereğini yerine getirdiği, dosyada mevcut SPK raporlarının da tek başına davacının iddialarını ispata elverişli bulunmadığı gerekçesiyle davalı şirketler yönünden davanın ispat olunamaması nedeni ile reddine, davalı D.. U.. yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkindir.
Dairemizden geçen emsal dosyalardan anlaşılacağı üzere, davalı Şirket hakkında düzenlenen SPK raporlarında, hisse senetlerinin izinsiz halka arz edildiği, sermaye artırım kararı verilmesine ilişkin genel kurul toplantısından önce halka arz işlemine başlandığı, Yimpaş Grubu şirketleri tarafından yasal kayıtlara aktarılması zorunlu hususların yerine getirilmediği, muhasebe kayıtlarında gerçeğe aykırı kayıtlar bulunduğu, kar ve zarar kalemlerinin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, hisse devir sözleşmelerinde bazı kişilerin ortaklık pay defterinde gözükmediği, kanun dışı yollardan para toplandığı belirtilmiş, bu kapsamda içinde davalı şirket yöneticisinin de bulunduğu sanıklar hakkında Yozgat 2. A Mahkemesi’nin 2006/253 Esas sayılı davasında ihraç edilecek hisse senetlerinin SPK’na kaydettirilmesi aşaması tamamlanmadan halka arz işlemine başlandığı, pay bedellerinin usulsüz tahsil edildiği belirlenerek mahkumiyet kararı verilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 13.06.2007 tarihli ilamı ile onanmış, Yozgat 2. Anin 2006/121 Esas sayılı dosyasında SPK’dan izin alınmadan hisse senetleriyle ilgili aracılık faaliyetinde bulunulduğu iddiasıyla dava açılmış, sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararları Yargıtay 7 Ceza Dairesi’nin ilamı ile zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmış, yine usulüne uygun olarak defterlerin tutulmaması nedeniyle davalı şirket yöneticisi hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkansızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum, geçerlilik şeklinin arındığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır. (Bkz. Prof Dr. A Borçlar Genel Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sayfa 50)
818 sayılı BK’nın 28. madddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır.
Somut olayda, davalılar, davacının şirket ortağı olduğunu ve TTK’nın 329-405. maddeleri gereğince ödediği parayı geri isteyemeyeceğini savunmuşlar, mahkemece de bilirkişi raporu alındıktan sonra davacının şirket ortağı olduğu, davacının hileli davranışlarla aldatıldığını tespite elverişli deliller bulunmadığı gerekçesiyle davalı şirketler yönünden dava ispatlanamadığından, davalı D.. U.. yönünden ise pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda, vaki olay açısından şirket muhasebe kayıtlarında “sermaye hesabı” altında davacının adının bulunmadığı, davacının kar payı ödemesi de almadığı fakat davacının ödünç para iddiasını ispatlayamadığı, davacının davalı şirkete ortak olduğu bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunda şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı bildirildiğine göre, bu durumda taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından bu aşamadan sonra davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak, haksız fiil, hile ve aldatma olgusunun tespiti yapılırken SPK, TBMM, MASAK raporları, davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak, her bir davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi ve davalıların zaman aşımı def’inin de buna göre değerlendirilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
Öte yandan, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesi uyarınca davalı D.. U.. hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan yazılı gerekçeyle reddi de doğru değildir. Zira, 6762 sayılı TTK’nın 336/5. maddesinde tarif edilen gerek kanunların gerekse sözleşmelerin kendisine yüklediği sair vazifelerin kasten ve ihmal neticesi yapılmaması, TTK’nın 321/son maddesinde de, temsile ve idareye salahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirketin sorumlu olacağı hükme bağlandığından davalı D.. U..’ın da davalı Şirket’in yönetim kurulu başkanı olarak gerek MK’nın 50. maddesi gerekse de TTK’nın 321/son maddesi uyarınca zarardan sorumlu tutulabileceği ve bu nedenle kendisine husumet yöneltilebileceği gözetilmeksizin bu davalı yönünden dahi pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.12.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkindir.
Mahkemece, Dairemizin emsal dosyalardaki bozma ilamları doğrultusunda inceleme yapılarak rapor düzenlenmesi için dosya üç kişilik bilirkişi kuruluna tevdi edilmiş, bilirkişi kurulu ibraz ettiği raporunda, davacının hisseleri devir yolu ile aldığı, söz konusu payların Takasbank kayıtlarında yer aldığı, bu tespit ve değerlendirmelere göre davacının davalı şirkete ortak olduğu, 6762 sayılı TTK’nın 405/2. maddesine göre şirkete sermaye olarak koyduğu nakti geri isteyemeyeceği, aynı Yasanın 329. maddesine göre de şirketin kendi hisse senetlerini geri almasının sınırlı hallerde mümkün olabilmesi nedeniyle, davacının bu yöndeki taleplerinin de yerinde görülmediğini beyan etmişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı şirketler yönünden ispat olunamaması, davalı D.. U.. yönünden pasif husumet yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamı ile alınan bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm verilmiş olması ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, aksi yöndeki sayın çoğunluğunun kararına katılmıyorum. 24.12.2015