Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2014/14983 E. 2015/7569 K. 03.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/14983
KARAR NO : 2015/7569
KARAR TARİHİ : 03.06.2015

MAHKEMESİ : YOZGAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA)
TARİHİ : 22/05/2014
NUMARASI : 2013/426-2014/474

Taraflar arasında görülen davada Yozgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 22.05.2014 tarih ve 2013/426-2014/474 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 29.05.2015 günü hazır bulunan asıl ve birleşen davada davacı vekili Av. N. Y. ile asıl ve birleşen davada davalılar vekili Av. S.. Y.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, Y. Grubu yöneticilerinin, 1990’lı yıllardan itibaren yatırılan paranın her istendiği an geri ödeneceği ve yüksek faiz verileceği garantileri ile binlerce kişiden para topladıklarını, müvekkilinden de toplam 600.000 DM tahsil edildiğini ileri sürerek, asıl davada 600.000 DM alacağın şimdilik 10.000 TL’lik kısmının temerrüt faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini, birleşen davada ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 336.000 TL’nin temerrüt faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, zamanaşımı def’inde bulunmuş, davanın esasına ilişkin olarak da davacının ortak olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre; pay devir işleminin kanuna ve ortalık ana sözleşmesine aykırılık teşkil etmediği, ortaklık defterlerinin ve genel kurul toplantılarının usulünce olduğu, davacının hileli davranışlarla aldatıldığının tespitine elverişli somut deliller bulunmadığı, davacının ortaklığın yetkili temsilcilerince yanıltıldığının ve yanlış yönlendirildiğinin kabulünün mümkün olmadığı, ortaklığın pay kazanımını benimseyerek karar gereğini yerine getirdiği, dosyada mevcut SPK raporlarının da tek başına davacının iddialarını ispata elverişli bulunmadığı gerekçesiyle, davanın ispat olunamadığından reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkindir.
Dairemizden geçen emsal dosyalardan anlaşılacağı üzere, davalı şirketler hakkında düzenlenen SPK raporlarında, hisse senetlerinin izinsiz halka arz edildiği, sermaye artırım kararı verilmesine ilişkin genel kurul toplantısından önce halka arz işlemine başlandığı, Y. Grubu şirketleri tarafından yasal kayıtlara aktarılması zorunlu hususların yerine getirilmediği, muhasebe kayıtlarında gerçeğe aykırı kayıtlar bulunduğu, kâr ve zarar kalemlerinin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, hisse devir sözleşmelerinde bazı kişilerin ortaklık pay defterinde gözükmediği, kanun dışı yollardan para toplandığı belirtilmiş, bu kapsamda içinde davalı şirketler yöneticisinin de bulunduğu sanıklar hakkında Yozgat 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2006/253 Esas sayılı davasında ihraç edilecek hisse senetlerinin SPK’na kaydettirilmesi aşaması tamamlanmadan halka arz işlemine başlandığı, pay bedellerinin usulsüz tahsil edildiği belirlenerek mahkumiyet kararı verilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 13.06.2007 tarihli ilamı ile onanmış, Yozgat 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2006/121 Esas sayılı dosyasında SPK’dan izin alınmadan hisse senetleriyle ilgili aracılık faaliyetinde bulunulduğu iddiasıyla dava açılmış, sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararları Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin ilamı ile zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmış, yine usulüne uygun olarak defterlerin tutulmaması nedeniyle davalı şirketler yöneticisi hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkansızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum, geçerlilik şeklinin arandığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır. (Bkz. Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Genel Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sayfa 50)
818 sayılı BK’nın 28. madddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır.
Somut olayda, davalılar, davacının şirket ortağı olduğunu ve TTK’nın 329-405. maddeleri gereğince ödediği parayı geri isteyemeyeceğini savunmuşlar, mahkemece de bilirkişi raporu alındıktan sonra davacının şirket ortağı olduğu, davacının hileli davranışlarla aldatıldığını tespite elverişli deliller bulunmadığı gerekçesiyle davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir.
Ancak, mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda, vaki olay açısından şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı, defterlerin mevcut durumu nazara alındığında pay sahipliği durumunun şirket kayıtlarından tespit edilemeyeceği, ancak birikimlerini değerlendirmek isteyen bir kimse ile fon talep eden bir anonim şirket arasındaki ilişkinin kural olarak ortaklık ilişkisi olarak nitelendirilebileceği belirlenmiştir.
Bilirkişi raporunda açıkça, şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı, defterlerin mevcut durumu nazara alındığında pay sahipliği durumunun şirket kayıtlarından tespit edilemeyeceği belirlendiğine göre, bu durumda taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından bu aşamadan sonra davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak, haksız fiil, hile ve aldatma olgusunun tespiti yapılırken SPK, TBMM, MASAK raporları, davalı şirketlerin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak, her bir davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi ve davalıların zaman aşımı def’inin de buna göre değerlendirilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin asıl ve birleşen davada davalılardan alınarak asıl ve birleşen davada davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden asıl ve birleşen davada davacıya iadesine, 03.06.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkindir.
Mahkemece, hükmüne uyulan Dairemizin bozma ilamı doğrultusunda rapor düzenlenmesi için dosya Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi, Sermaye Piyasası Kurulu Bağımsız Denetçisi ve S.M. Mali Müşavirden oluşturulan bilirkişi kuruluna tevdi edilmiş, bilirkişi kurulu ibraz ettiği raporunda, davacının hisse senetlerini davalılardan devir yolu ile aldığı, söz konusu payların T. kayıtlarında yer aldığı, bu tespit ve değerlendirmelere göre davacının davalı şirkete ortak olduğu, 6762 sayılı TTK’nın 405/2. maddesine göre şirkete sermaye olarak koyduğu nakti geri isteyemeyeceği, aynı Yasanın 329. maddesine göre de şirketin kendi hisse senetlerini geri almasının sınırlı hallerde mümkün olabilmesi nedeniyle, davacının bu yöndeki taleplerinin de yerinde görülemeyeceğini beyan etmişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına, uyulan bozma kararı gereğince alınan bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, Dairemizin aksi yönde oluşan sayın çoğunluğunun bozma kararına katılmıyorum.03.06.2015