Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2014/14796 E. 2015/9746 K. 01.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/14796
KARAR NO : 2015/9746
KARAR TARİHİ : 01.10.2015

MAHKEMESİ : ANTALYA(KAPATILAN) 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/07/2014
NUMARASI : 2014/150-2014/224

Taraflar arasında görülen davada Antalya(Kapatılan) 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 04/07/2014 tarih ve 2014/150-2014/224 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekilleri ayrı ayrı tashih karar davalı C.. S.. vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 29/09/2015 günü hazır bulunan davacı vekilleri Av. A.. A.., Av. A. Ö., Av. A. C. ile davalılardan A.. S.. vekilleri Av. M.. O.., Av. M.. A.. ve davalı C.. S.. vekilleri Av. H.. Y.. ve Av. A. A. Ş. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi . tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı Cem arasında 30/11/2011 tarihli “ortaklıktan ayrılık sözleşmesi” imzalandığını, sözleşme ile tarafların ortak olduğu şirket hisselerinin, alacak-borç durumunun paylaşılması suretiyle ortaklığın tasfiyesini içeren düzenlemelere yer verilerek müvekkili açısından alacak hakkı doğduğunu, sözleşmenin 3/b maddesinde davalı C.. S..’ın müvekkiline olan borcunu A.. S..’dan olan alacağı ile ödemeyi taahhüt ettiğini, sözleşme hükmü ile davalı C.. S..’a verilen tahsil yetkisi çerçevesinde davalı A.. S..’tan tahsil edilecek senetlerin vadesinin belirli olduğunu, senetlerin vadelerinin dolmasına rağmen davalı C.. S.. tarafından tahsil girişiminde bulunulmadığını, aksine müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında senetlerin vadelerinin ileriki tarihe atılması konusunda müteaddit defalar sözleşmeler akdedildiğini, müvekkili tarafından çekilen ihtarname ile davalı C.. S..’tan gerekli tahsilatın sağlanarak müvekkiline olan alacağının ödenmesinin istendiğini, C.. S..’ın müvekkiline olan borcunu A.. S..’tan olan alacağıyla ödemeyi üstlenmesinin “alacağın temliki” niteliğinde olduğunu, müvekkili tarafından 05/02/2014 tarihli ihtarname ile alacağın talep edildiğini, müvekkili bağlayan vade tarihinin 30/06/2012 tarihi olduğunu, sözleşmenin 3/b maddesindeki “Tahsil edildiği tarihte ve tahsil edilen miktar” şeklinde geçen ibarenin geciktirici koşul olduğu ve bu koşul gerçekleşmeden davalının temerrüdüne gidilemeyeceğinin kabulü ihtimalinde dahi davalının sorumluluğunun olduğunu, TBK’nın 175. maddesine göre taraflardan biri şartın gerçekleşmesine dürüstlük kuralına aykırı olarak engel olursa koşulun gerçekleşmiş sayılacağını, davalı C. S.’ın vadesi dolan ve muaccel hale gelen senetleri tahsil etmek yerine vadeleri erteleme sözleşmeleri akdetmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini, davalı A.. S..’ın de TBK’nın 183. maddesinde düzenlenen alacağın temliki hükümlerine göre sorumlu olduğunu, senetler üzerindeki “rehin ve ciro” edilemez hükmünün senedi kambiyo senedi olmaktan çıkarmadığını, ciro yasağına rağmen yapılan cironun alacağın temliki hükümlerine tabi olduğunu ileri sürürek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 58.635.500,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı C.. S.. vekili, müvekkili ile davacının kardeş, diğer davalı A.. S..’ın da babaları olduğunu, davacıyla müvekkili arasındaki 30/11/2011 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesinin 3. maddesinin başlığı “alacak senetlerinin paylaştırılması” şeklinde olup bu madde ile müvekkilinin AS Çimento A.Ş.’deki %20’lik hissenin diğer davalı Adem’e devrinden kaynaklanan ve taraflarca rızai taksime tutulan 56.000.000,00 USD değerindeki senetlerin tahsil edildiğinde, tahsil edilen miktarın davacı ile müvekkili arasında eşit olarak paylaştırılmasının kararlaştırıldığını, AS Çimento A.Ş. hisse bedellerinin davalı A.. S.. tarafından müvekkiline zamanında ödenmediğini, bunun üzerine yeni protokoller yapıldığını, dava konusu 30/11/2011 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesinden önce 02/12/2009 ve 13/05/2010 tarihli iki ayrı borç erteleme sözleşmesi bulunduğunu, yapılan 04/07/2012 ve 18/09/2013 tarihli protokollere davacının bir itirazının olmadığını, davalı A.. S..’ın ödeme güçlüğü içinde olduğunu davacının da bildiğini, davalı A.. S..’ın mali durumunu bilen müvekkilinin piyasa ve kredi kuruluşlarındaki kredibilitesine zarar vermemek için senetleri tahsile koymadığını, senet vadelerini uzattığını, TBK’nın 125. ve 175 maddelerinin olayda uygulama imkanı olmadığını, tahsil edilmeyen senetler nedeniyle müvekkilinin mal varlığında herhangi bir artış bulunmadığını, senetlerin üzerinde devir ve ciro yasağı bulunduğunu, dava konusu bir kısım senet vadelerinin 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ait olup vadeleri gelmeden talep edilmeyeceğini savunarak, davanın redddini istemiştir.
Davalı A.. S.. vekili, müvekkilinin ikametgahı Bucak/Burdur olup müvekkili yönünden dosya tefrik edilerek yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, müvekkili 30/11/2011 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesine taraf olmadığından davada pasif husumet ehliyeti bulunmadığını,30/11/2011tarihli sözleşmenin alacağın temliki olarak nitelendirilemeyeceğini, davalı C.. S.. ile müvekkili arasında akdedilen borç erteleme sözleşmelerinde müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, borç erteleme protokollerinin müvekkilinin içinde bulunduğu ekonomik durumdan kaynaklandığını, borç erteleme sözleşmelerinden 2 adedinin 30/11/2011 tarihinden önce yapıldığını, davacının 30/11/2011 tarihli sözleşme ile davalı C.. S..’a takip ve tahsil yetkisi vermediğini, ciro ve devir yasağı olan senet alacağının devredilemeyeceğini, ciro ve devir yasağını davacının da bildiğini, TBK’nın 183. maddesine göre alacağın temliki için devir yasağı içermeyen sözleşme gerektiğini, ancak temlik yapılmasının sözleşme ile yasaklandığını savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, HMK’nın 14/2 maddesi uyarınca hisse devir alacağına konu şirket merkezlerinin çoğunluğu Antalya’da olduğundan davalı A.. S.. vekilinin yetki itirazının yerinde görülmediği, 30/11/2011 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesinin taraflarının M.. S.. ile C.. S.. olduğu, sözleşmenin, tarafların birlikte ortak oldukları şirketlerde sahip oldukları hisseleri birbirine devretmek suretiyle ortaklıklarının sona erdirilmesi amacıyla tanzim edildiği, sözleşmesinin 3/b maddesinin “Geriye kalan muhtelif vadelerdeki 56.000.000,00 USD değerindeki senetler üzerinde ciro ve devir yasağı olması nedeniyle devredilemeyeceğinden, C.. S.. tarafından tahsil edilecek ve tahsil edildiği tarihte ve tahsil edilen miktar C.. S.. ve M.. S.. arasında eşit olarak paylaşılacaktır. Tahsil edilen miktarda hissesine düşen kısmı hiçbir ihtara gerek kalmaksızın M.. S..’ın Y. K. Bankası’ndaki hesabına havale edilecektir veya A.. S.. tarafından kabul edilmemesi halinde toplam 56.000.000,00 USD bedelindeki senetler yarısı C.. S.. yarısı M.. S.. adına yeniden düzenlenerek A.. S.. tarafından yeniden düzenlenmiş ek bir sözleşmeyle birlikte senetler imzalandıktan sonra C.. S.. ve M.. S..’a teslim edilecektir.” hükmünü içerdiği, davacının TBK’nın 112 ve 125 maddeleri uyarınca davalı C.. S..’tan talepte bulunabileceği, davalı C.. S..’ın taraflar arasındaki sözleşmenin 3/b maddesi gereğince alacağını davalı A.. S..’dan tahsil edip, yarısını davacıya vermekle yükümlü olduğu halde A.. S..’a karşı takip veya dava açmaksızın ve tahsil girişiminde bulunmaksızın kusurlu davranışıyla sözleşmeye aykırı hareket ederek davacının alacağına kavuşmasını engellediği, TBK’nın 170. ve devamı maddeleri uyarınca “Geciktirici koşulun gerçekleşmiş sayılacağı” hususunun doğurduğu hukuki sonuçlar itibariyle de davacının davalı C.. S..’tan talepte bulunmakta haklı görüldüğü, borç erteleme sözleşmelerinden iki tanesi taraflar arasındaki 30/11/2011 tarihli hisse devir sözleşmesinden önceki tarihli ise de sözleşmenin imzalanmasından sonraki borç erteleme sözleşmelerine davacının rızasının bulunduğu hususu ispatlanamadığı gibi müteaddit ihtarnamelerle davalı C.. S..’ın tahsile davet edildiğinin ispatlandığı, davalı C.. S..’ın, davacının rızası hilafına davalı A.. S.. ile borç erteleme sözleşmeleri yapması “dürüstlük kuralına” aykırılık teşkil ettiğinden TBK 175. maddesi uyarınca da davacıya karşı sorumlu olduğu, davalı C.. S.. ile A.. S.. arasında akdedilen 12/01/2009 tarihli sözleşmede alacağın temlikini engelleyecek bir düzenleme bulunmadığı gibi sözleşmenin teminatı şeklinde tanzim olunan senetlerdeki ciro yasağı senetleri nama yazılı hale getirdiğinden, bu halde dahi senetteki alacak, alacağın temlikine konu olabileceğinden TBK’nın 183.maddesine göre, davacının alacağın temliki hükümleri gereğince davalı A.. S..’tan talepte bulunabileceği, taraflar arasındaki 30/11/2011 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesinin 4. maddesinde herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın birbirlerini takip eden iki senedin vadesinde ödenmemesi halinde, borcun tamamının muacceliyet kazanacağı kararlaştırıldığından davacının C.. S..’tan olan alacağının tamamının 30/06/2012 tarihi itibariyle muaccel hale geldiği, yargılama sırasında yapılan 2.000.000,00 USD(4.280.000,00 TL) ödemenin mahsup edilmesi gerektiği kanaatiyle 54.355.500,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 18/02/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Mahkemece 14.07.2014 tarihli tashih kararı ile hüküm fıkrasında nispi harcın davacıya iadesine ilişkin bir hüküm kurulmadığı anlaşıldığından hüküm kısmına “Davacı tarafından yatırılan 1.001.347,80 TL nispi harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine” ibaresinin eklenmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekilleri ayrı ayrı, tashih kararını da davalı C.. S.. vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillere gerektirici sebeplere göre, davalı A.. S.. vekilinin yetkiye ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dava, davacı ile davalı C.. S..’ın ortak oldukları şirketlerde sahip oldukları hisseleri birbirine devretmek suretiyle ortaklıklarının sona erdirilmesi amacıyla imzaladıkları ortaklıktan ayrılık sözleşmesinin 3/b maddesi uyarınca davalı C.. S..’ın davacıya olan borcunu davalılar arasında imzalanan hisse devir sözleşmesi uyarınca borçlusu A. S.alacaklısı C.. S.. olan ve üzerinde devir-ciro yasağı bulunan senetlerin paylaşılması suretiyle ödeyeceği kararlaştırılmasına rağmen davalıların edimini kötüniyetle yerine getirmedikleri iddasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK’nın 1521. maddesi (6762 sayılı TTK’nın benzer düzenleme içeren 1460. maddesi) hükmü uyarınca dava konusu uyuşmazlık basit yargılama usulüne tabidir.
6100 sayılı HMK’da yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleri ve farklı noktalarıyla belirtilmiş, hüküm bulunmayan hallerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir (HMK’nın 322/1).
Basit yargılama usulü, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.
6100 sayılı HMK’nın basit yargılama usulünde “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.” Görüldüğü üzere basit yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir.
Dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hakim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (HMK’nın 320/2).
Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (m. 320/3-c. 1). Bununla birlikte işin niteliğine göre hakimin bir aydan sonraya duruşma günü verip ikiden fazla duruşma yapması da mümkün kılınmıştır.
HMK’nın 321/1.fıkrasında ise “Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez” hükmü düzenlenmiş olup bu hüküm uyarınca basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hakim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder.
Somut olayda mahkemece, 25.04.2014 tarihli tensip tutanağı ile ön incelemenin duruşmalı yapılmasına, duruşma gününün bilahare belirlenmesine karar verildikten sonra, 19.06.2014 tarihli ara karar ile ön inceleme duruşmasının 04.07.2014 gününe bırakılmasına karar verilmiştir. Mahkemece ön inceleme günü olarak belirlenen 04.07.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında taraf vekillerinin anlaşmazlık konularının dava ve cevap dilekçelerindeki hususlar olduğuna ilişkin beyanları alınmış, tarafların sulh olma imkanının bulunmadığı tespit edilmiştir. Ancak tahkikata gerek olup olmadığı hususu hiç değerlendirilmeden, bir an için tahkikata gerek olmadığı düşünülse dahi ön inceleme aşamasının tamamlandığı bildirilerek tarafların son sözleri sorulmadan savunma hakkını kısıtlayacak şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre, davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı A.. S.. vekilinin yetkiye ilişkin temyiz itirazlarının reddine; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar A.. S.. ve C.. S.. vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalılar yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenle davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 01/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.