Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2014/13863 E. 2014/20119 K. 19.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/13863
KARAR NO : 2014/20119
KARAR TARİHİ : 19.12.2014

MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/06/2014
NUMARASI : 2013/366-2014/179

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 05/06/2014 tarih ve 2013/366-2014/179 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin % 23 oranında hissedarı olduğunu, ortak U.. K..’ın yetkisi bulunmadığı halde müvekkilinin bilgisi dışında ortaklar kurulunu toplantıya çağırdığını, 28-02-2013 tarihli ortaklar kurul toplantısına U. K… ve H. T..’un katıldığını, 1 nolu gündem maddesi ile H..T..’un sahip olduğu hisselerin 30.11.2012 tarihli hisse devir sözleşmesi uyarınca U. K.. devrinin kabul edildiğini, anılan kararda hissesini devreden H.. T..’un da oy kullandığını, 20.03.2009 tarihli ortaklar kurul kararı ile 5 yıllığına müdür atanan S.. B..r’ın hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden müdürlük görevi sonlandırılıp müdür olarak U.. K..’ın atandığını, yine ortak olmayan O.. K..’ın da dışarıdan müdür olarak atandığını, alınan kararların yasa, anasözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek, 28-02-2013 tarihli ortaklar kurul toplantısında alınan kararların iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, alınan kararların usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, genel kurulu toplantıya ortak U.. K..ın çağırdığı, çağrı tarihi itibariyle şirket müdürünün S.. B..r olduğu, dava konusu ortaklar kurulu tutanağında U.. K..ın ve hisseni devreden ortak H.. T..’un imzasının bulunduğu, anılan toplantıda “S.. B..ın müdürlük görevinin sona erdirilmesine, ortaklardan U.. K..’ın ve şirket dışından O.. K..’ın on yıl süreyle müdür olarak seçilmesine karar verildiği, davalı şirketin anasözleşmesinin 8.maddesinde pay devrine ilişkin olarak 6762 Sayılı TTK’nun 520.maddesi hükmünün saklı tutulduğu, pay devrinin geçerli olması için ortakların en az dörtte üçünün onay vermesi ve bunların esas sermayesinin dörtte üçüne sahip olması gerektiği, TTK ‘nun 520/2 maddedeki yeter sayı dikkate alındığında ortak U.. K..’ın sahip olduğu %67’lik sermaye oranının tek başına pay devrine onay vermeye yeterli olmadığı, davacının toplantıya katılmasının oylamanın seyrini etkileyeceği, pay devrine onaya ilişkin kararların yoklukla malul olduğu, genel kurulun görev süreleri dolmamış olsa bile müdür veya müdürleri görevden alıp yerine yenisini atayabileceği, TTK’da müdürlerin görevden alınması ve seçimine ilişkin özel bir yeter sayı düzenlenmesi bulunmadığı, müdürün görevden alınmasına ve yeni müdür seçilmesine ilişkin genel kurul kararında herhangi bir hukuka aykırılık tespit edilmediği gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, limited şirket ortaklar kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nın 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda mahkemece, hükümde “kanıtlanamayan davanın reddine” karar verilmiş olmasına rağmen gerekçede “dava konusu genel kurulda alınan pay devrine onay kararının toplantı ve karar yeter sayılarına aykırı olarak alınmış olması sebebiyle yoklukla malul olduğu, toplantıda alınan diğer kararların ise iptalini gerektiren bir durum bulunmadığı” belirtilmiştir. Bu durumda, gerekçe ile hüküm birbiriyle çeliştiğinden verilen karar yukarıda açıklanan yasa ve içtihat hükümlerine aykırı bulunmakla davacı vekilinin bu yöndeki temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir
2- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA; (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.