YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/13166
KARAR NO : 2014/20327
KARAR TARİHİ : 24.12.2014
MAHKEMESİ : YOZGAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/02/2014
NUMARASI : 2012/255-2014/120
Taraflar arasında görülen davada Yozgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/02/2014 tarih ve 2012/255-2014/120 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalıların hileli ve aldatıcı davranışlarıyla hayali vaatlerde bulunarak yurt dışında yaşayan binlerce vatandaşın iradesini sakatlayıp hataya düşürüp dolandırdıklarını, davalıların yöneticileri hakkında yurt içi ve yurtdışında gerçekleştirmiş oldukları faaliyetlerin izinsiz ve yasa dışı para toplamak, SPK’na muhalefet ve nitelikli dolandırıcılık suçları kapsamında davalar açıldığını ve mahkum olduklarını, cezalarının infazına başlandığını, müvekkillerinden bir yıl sonra geri almak koşulu ile (80.000) DM’nin şirket yetkilisi Ş..İ.. tarafından alındığını, bir yıl sonra müvekkiline bu kişilerce (10.000) DM fazlası ile (90.000) DM teslim edildiğini, bakiye (1000-1500) DM’lik kısmının bu kişilerin ricaları ile Deniz Feneri adlı yardım kuruluşuna bırakıldığını, 1998 ile 2004 yılları arasında müvekkil tarafından bu şirkete sürekli paralar yatırıldığını, müvekkilin Y.. A.Ş.’ne yatırdığı paraların diğer şirketlere aktarıldığını, müvekkilinin yatırdığı para miktarının (90.015) DM ve (28.500) Euro, toplam (77.080,40) Euro olduğunu ileri sürerek, anılan alacaklarının temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesinin talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı, alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, taleple yapılan pay devir işleminin kanuna ve ortaklık ana sözleşmesine aykırılık teşkil etmediği, ortaklık defterlerinin ve genel kurul toplantılarının usulünce olduğu, davacının hileli davranışlarla aldatıldığını tespite elverişli somut deliller bulunmadığı, bu nedenle de davacının ortaklığın yetkili temsilcilerince yanıltıldığını veya yanlış yönlendirildiğini kabule olanak bulunmadığı, ortaklığın pay kazanımını benimseyerek karar gereğini yerine getirdiği, davacının pay senedi satın almak suretiyle davalı şirkete ortak olduğu, davacıdan nominal değer üzerinden bedel alınmasının söz konusu olmadığı, ortaklığın primli hisse senedi çıkarılması yolunda bir kararının bulunduğu, pay defteri ve hazirun cetvelinde yer alan kayıtların farklılık göstermediği, dosyada mevcut SPK raporlarının da tek başına davacının
iddialarını ispata elverişli bulunmadığı gerekçesiyle, davalı D.. U.. yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan, davalı şirketler yönünden esastan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkin olup mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, Dairemiz bozma ilamında, “mahkemece, konusunda uzman bir bilirkişi kurulu oluşturulup, davalı şirketlerin yasal defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılmak suretiyle, davalı şirketlerin ortaklık durumunun gerçekten de ikincil kayıtlar tutulmak suretiyle takip edilip edilmediği, şirket ortaklığının gerçekten kazanılıp kazanılmadığı, davacının davalı şirketlere pay senedi satın almak suretiyle mi yoksa devir suretiyle mi ortak olduğu, yeni pay almak suretiyle ortaklık söz konusu ise davacıya verilen pay senetlerinin o tarih itibariyle nominal değerinin ne olduğu, şayet davacıdan nominal değer üzerinden bir bedel alınmış ise primli hisse senedi çıkarılması yolunda bir kararın bulunup bulunmadığı hususlarının tek tek tespit edilmesi, aksi sonuca varıldığında “çoğun içinde az da vardır kuralı” gereği varsa davacıdan fazla alınan bedelin iadesine (tahsiline) karar verilmesi ve açıklanan tüm bu hususların tereddütsüz şekilde ortaya konulmasından sonra davalıların hukuki durumlarının buna göre belirlenmesi gerektiği”ne işaret edilmiş olup bir kısım bozma gerekleri yerine getirilmekle birlikte mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen, davacının ortak olduğu 1998, 1999 ve 2004 yıllarından bu yana tüm genel kurul ve toplantı tutanakları getirtilerek incelenmemiş, ayrıca, devir tarihi itibariyle davacının devren iktisap ettiği hisseleri devreden gerçek ve tüzel kişilerin devir tarihi itibariyle davalı devre konu paylara sahip olup olmadıkları, devir tarihi itibariyle davacının, delil olarak dayandığı Hisse Senedi Devir ve Kabul Sözleşmelerine göre devraldığı hisselerin karşılığında ödediği bedele ilişkin olarak, hisse devreden tüzel kişi davalılar Y….Gıda San. ve Tic. A.Ş. ve Y.. A.. defterlerinde, devrettikleri bu hisse senetlerinin satımı ile bedelinin tahsiline ilişkin kayıt bulunup bulunmadığı, bu hisse devrinin karşılığında davacıdan aldıkları bedelin ticari defter ve kayıtlarında muhasebeleştirilip muhasebeleştirilmediği ve bu suretle davacıya devredilen payların ortak olduğu bildirilen davalı Y.. İht. Mad. Paz. Ve Tic. A.Ş. ile Y.. Gıda San. ve Tic. A.Ş.’nin o tarih itibariyle kayıtlı sermayesi içinde temsil edilip edilmediği, davacıya verilen hisse senedinin bir değerinin bulunup bulunmadığı, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususlarının tam olarak açıklığa kavuşturulmadığı, mahkemece, davalı şirket tarafından gönderilen belgelerle yetinilerek yapılan inceleme sonucu karar tesis edildiği, ayrıca Dairemiz emsal bozma kararlarında da vurgulandığı üzere davalı şirketlere ait pay defteri kayıtlarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı belli değil iken bilirkişi kurulunun ortaklığın TTK hükümleri uyarınca pay defterine kayıt ile geçerlilik kazandığı ve davacının ortaklık durumunun pay defterine kaydedildiğinden bahisle hatalı değerlendirme sonucunda salt pay defteri kayıtlarına göre ortak sıfatını kazandığının belirtildiği, hükme esas alınan bilirkişi raporu bozma gereklerini tam olarak karşılamadığı gibi, dosyanın da mevcut haliyle bozmadan sonra alınan bilirkişi kurulu raporunun yeterince denetimine elverişli olmadığı, mahkemece, davalı şirket tarafından gönderilen belgelerle yetinilerek yapılan eksik inceleme sonucu karar tesis edildiği anlaşılmıştır.
Bu itibarla, davalı şirket tarafından gönderilen belgelerle yetinilmeyerek hisse devir tarihinden dava tarihine kadar davalı şirketlerin yapmış olduğu genel kurullara ait tutanaklar ve hazirun cetvelleri ile diğer belgelerin ticaret sicil dosyasından tam olarak getirtilmesi suretiyle yukarıda anılan eksikliklerin ikmali ile bilirkişi kurulundan ek rapor veya yeni bir bilirkişi raporu alınarak, devir tarihi itibariyle davacının, delil olarak dayandığı Hisse Senedi Devir ve Kabul Sözleşmesine göre devraldığı hisselerin karşılığında ödediği bedele ilişkin olarak, hisseyi devreden davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında, devrettikleri bu hisse senetlerinin satımı ile bedelinin tahsilinin muhasebeleştirilip muhasebeleştirilmediği ve bu suretle davacıya gerçek ve tüzel kişiler tarafından devredilen payların ortak olduğu bildirilen davalı şirketlerin o tarih itibariyle kayıtlı sermayesi içinde temsil edilip edilmediği, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği tespit edilerek bu inceleme sonucunda davacının ortaklığının sahih olmadığı, pay defterindeki kaydın diğer kayıtlarla örtüşmediği anlaşıldığı taktirde bu aşamadan sonra davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak her bir davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi ve davalıların zamanaşımı def”i de buna göre değerlendirilmek suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken bozma gerekleri yeterince tartışılmadan düzenlenen bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nın 336. maddesi uyarınca davalı D.. U.. hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan yazılı gerekçeyle reddi de doğru değildir. Zira, 6762 Sayılı TTK’nın 336/5. maddesinde tarif edilen gerek kanunların gerekse sözleşmelerin kendisine yüklediği sair vazifelerin kasten ve ihmal neticesi yapılmaması, TTK’nın 321/son maddesinde de, temsile ve idareye salahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirketin sorumlu olacağı hükme bağlandığından davalı D.. U..’ın da davalı şirketlerin yönetim kurulu başkanı olarak gerek MK’nın 50. maddesi gerekse de TTK’nın 321/son maddesi uyarınca zarardan sorumlu tutulabileceği ve bu nedenle kendisine husumet yöneltilebileceği gözetilmeksizin bu davalı yönünden dahi pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.