Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2014/12621 E. 2014/20139 K. 19.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12621
KARAR NO : 2014/20139
KARAR TARİHİ : 19.12.2014

MAHKEMESİ : KAYSERİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/04/2014
NUMARASI : 2013/315-2014/107

Taraflar arasında görülen davada Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 07/04/2014 tarih ve 2013/315-2014/107 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı – borçlunun müvekkili şirketin eski ortağı olduğunu, şirkette sahibi olduğu hisselerini 23/05/2012 tarihinde devrederek ortaklıktan ayrıldığını, hisseleri devralan U. K.. G.. ile davalı arasında devir sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye göre davalı borçlunun şirket borçlarından hissesine düşen miktarın 12.500 USD olarak belirlendiğini, bu miktarın 31/12/2012 tarihine kadar davalı borçlu tarafından müvekkili şirkete ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalı tarafından hiç bir ödemede bulunulmadığını, bunun üzerine davalı aleyhine Kayseri 1. İcra Müdürlüğü’nün 2013/7832 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının takibe itiraz ederek takibin durduğunu belirterek davalının itirazının iptali ile takibin devamına, davalının %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, cevap ve karşı dava dilekçesinde; müvekkilinin şirket hissesini devretmesi konusunda bir devir sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşme gereğince şirketin borç ve alacaklarının taraflarca hesaplanarak herkesin kendi payına düşen kısımdan sorumlu olacağının taraflarca kararlaştırıldığını, müvekkilinin şirketten doğmuş alacaklarını tahsil etmek amacıyla devralanı defalarca şirket borç ve alacaklarını hesaplamak üzere araması ve uyarmasına rağmen devralan şirketin alacak ve borçlarını hesaplamaktan ve müvekkilinin şirketten alacaklarını ödemekten kaçındığını, bu nedenle müvekkilinin şirket kar-zarar durumu ortaya çıkarıldığında şirketten alacaklarının tespiti ve müvekkili adına düşen kısmının davacı-karşı davalıdan tahsilini ve açılan davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından, taraflarca imzaları ve içeriği kabul edilen devir sözleşmesinin hükümleri incelendiğinde davalının bu sözleşmeyi ve imzasını inkar etmemesi nedeni ile sözleşmenin “… bunun haricinde A.. G.. şirket borçlarından kendi hissesine düşen 12.500 $ bakiyeyi 31/12/2012 tarihine kadar E… Dış Ticaret Ltd. Şti’ye ödemeyi kabul ve taahhüt eder…” şeklindeki açık hükmüne binaen 12.500 $’lık borçla ilgili kısmının yani açıkça davacı şirkete bu miktar kadar borçlu olduğunun ve 31/12/2012 tarihine kadar da ödeyeceğinin davalı tarafından açıkça kabul ve taahhüt edilmiş olması nedeni ile icra takip tarihi olan 06/09/2013 tarihi itibari ile davalı, davacı şirkete, bu sözleşme ve hükmündeki açık taahhüdü ve kabulünden dolayı 12.500 $ (USD) miktarında borçlu
olduğu, devir sözleşmesini imzaladığı için ve imzasını da inkar etmediğinden davacı şirket sözleşmede taraf olmasa bile sözleşmenin bu hükmü davalı yönünden hukuken geçerli ve bağlayıcı olduğu, davalının gerek cevap dilekçesinde gerekse diğer beyanlarında bu miktar borcunu davacıya ödediğini de iddia ve ispat etmediği, davalı tarafça açılan karşı dava yönünden ise yapılan incelemede, dayanak devir sözleşmesinde davalı-karşı davacının, davacı-karşı davalı şirketteki hissesini dava dışı U..K..G..’e devri nedeni ile karşı davalı şirketin karşı davacıya herhangi bir borcu ve ödeme yapması gerektiğine dair hüküm bulunmadığı ve sözleşmenin tarafları arasında da karşı davalı şirketin olmadığı, devir sözleşmesi ve hisse devri nedeni ile karşı davacının bir alacağı varsa bunu ancak hissesini devralan ve sözlemenin de tarafı olan dava dışı U…K..G..’den isteyebileceği gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile; Kayseri 1. İcra Müdürlüğü’nün 2013/7832 esas sayılı icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin 12.500 USD asıl alacak üzerinden devamına, takibin devamına karar verilen asıl alacağın TL karşılığı olan 25.915 TL’nin %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacı şirkete verilmesine, davalı karşı davacı A.. G..’nün karşı davasının ise davalı şirketin pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı-karşı davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı- karşı davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Asıl dava, taraflar arasında yapılan sözleşme kapsamında, davalının davacı limited şirket hisse devri nedeniyle şirket borçlarını üstlenmesinden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Asıl davada davacı vekili, davalı-borçlunun müvekkili şirketin eski ortağı olduğunu, şirkette sahibi olduğu hisselerini 23/05/2012 tarihinde devrederek ortaklıktan ayrıldığını, hisseleri devralan U..K..G.. ile davalı arasında devir sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye göre davalı borçlunun şirket borçlarından hissesine düşen miktarın 12.500 USD olarak belirlendiğini, bu miktarın 31/12/2012 tarihine kadar davalı borçlu tarafından müvekkili şirkete ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalı tarafından hiçbir ödemede bulunulmadığını ileri sürmüş, mahkemece yapılan yargılama sonunda, sözleşmenin açık hükmüne binaen 12.500 USD’lik borçla ilgili kısmının açıkça davacı şirkete bu miktar kadar borçlu olduğunun ve 31/12/2012 tarihine kadar da ödeyeceğinin davalı tarafından açıkça kabul ve taahhüt edilmiş olması nedeni ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Buna karşın dosya evrakı incelendiğinde, asıl davanın konusunu oluşturan sözleşmenin davalı ile dava dışı U.. K..G.. arasında düzenlendiği, davacı şirketin sözleşmenin tarafı olmadığı, bu hali ile anılan sözleşmenin üçüncü kişi yararına sözleşme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Üçüncü kişi yararına sözleşme, sözleşmenin tarafı olmayan bir kişiye, onun yararına bir edim kararlaştırılması halidir. Kural olarak üçüncü kişi yararına sözleşmeleri, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aralarındaki temel fark ise eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin, sözleşme ile borç altına giren taraftan talepte bulunamamasına karşın tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde bunun mümkün olmasıdır. Üçüncü kişiler yararına yapılan sözleşmelerin eksik ya da tam olup olmadığının tespitinde, sözleşmede bu yönde açık bir hüküm ya da anlatımın olması, bu yönde bir açıklık olmaması halinde ise sözleşme hükümlerinin amaçsal yorum ile değerlendirilmesi gerekmektedir. Dairemizin yerleşik uygulaması gereğince şirket hisse devirlerinde, devir işleminin tarafları arasında düzenlenen ve devre konu şirket borçlarına yönelik olarak edim yükümlülüğü içeren hükümler, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme olarak nitelendirilmekte ve bunun sonucu olarak, sözleşmenin tarafı olmayan şirketin aktif dava ehliyetine sahip olmadığı kabul edilmektedir. Yapılan bu genel açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde, davacı

şirketin sözleşmenin tarafı olmadığı ve bu hali ile sözleşme konusu edimi talep hak ve yetkisinin bulunmadığı göz önüne alınarak, anılan ilkeler ışığında sonuca gidilmek gerekirken, yazılı gerekçe ile asıl davanın kabulü yönünde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı karşı davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19/12/2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Üçüncü kişi lehine sözleşme, sözleşmelerin nisbiliği ilkesinin kanunen genel olarak öngörülmüş bir istisnasıdır. BK m.129’a (e BK m.111) göre, sözleşme tarafları, ifanın üçüncü kişiye veya üçüncü kişi lehine yapılacağını kararlaştırabilirler. Böyle bir sözleşme, ifada bulunacak olan borçlu ile ifayı kabul etme hakkına sahip olan üçüncü kişi arasında bir edim ilişkisi kurar. Ancak üçüncü kişi, edimi bizzat talep etme hakkına sahip olsa bile, ne sözleşmenin tarafı haline gelir, ne de sözleşme alacaklısının temsilcisi durumundadır. İşte bu nedenle üçüncü kişi lehine sözleşmenin, sözleşmelerin nisbiliği ilkesine istisna oluşturduğu söylenir. Üçüncü kişinin edim talep hakkına sahip olduğu sözleşmeler, tam üçüncü kişi lehine sözleşme, üçüncü kişiye talep hakkı tanımayan sözleşmeler ise eksik üçüncü lehine sözleşme olarak adlandırılır. Eksik üçüncü kişi lehine sözleşmede sözleşme ediminin yerine getirilmesini yalnızca sözleşmenin tarafı olan alacaklı talep edebilir. Üçüncü kişi sadece ifayı kabule yetkilidir. Tam üçüncü kişi lehine sözleşmede ise, hem alacaklı hemde edimin lehine ifası kararlaştırılan üçüncü kişi ifa talebinde bulunabilir. Böylece lehtar üçüncü kişi, tarafı olmadığı sözleşmeden doğan bir alacak hakkı kazanır. Bu hakkın kazanılması için üçüncü kişinin ne rızası ne de bilgisi gerekmez. Üçüncü kişinin talep hakkına sahip olmaması asıldır. Bu durumun aksi ya sözleşmede açıkca kararlaştırılabilir, ya da sözleşmenin yorumu yoluyla böyle bir hakkın zımmen kararlaştırıldığı sonucuna varılabilir. Sözleşmenin yorumunda aranacak olan, tarafların ortak niyetidir. Sözleşmenin hangi hallerde tam üçüncü kişi lehine sözleşme olarak yorumlanabileceği konusunda kesin bir ilke benimsemek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca taraflar arasındaki menfaat dengesi, tarafların sözleşmenin akdinden sonraki ve özellikle ilgili üçüncü kişiye karşı davranışları da, üçüncü kişiye talep hakkı tanınıp tanınmadığı hususunun belirlenmesinde dikkate alınır. Sözleşmenin yorumundan tarafların ortak niyetinin bu olduğu anlaşılmıyorsa, örf ve adete bakılır. Bazı hallerde teamül gereği üçüncü kişiye doğrudan borçluya başvurma hakkı tanınabilir. (N.. O.. G., Anonim Ortaklıklarda Pay Sahipleri Sözleşmeleri sayfa 307, 308, 309)
Bu açıklamadan sonra somut olaya gelindiğinde; taraflar arasındaki 23/05/2012 tarihli sözleşmenin içeriği, davalının 12.500 USD’yi bu sözleşmenin tarafı olmayan davacı şirkete ödemeyi kabulü tarafların ortak niyeti ve taraflar arasındaki menfaat dengesi gözönüne alındığında, bu sözleşme tam üçüncü kişi yararına bir sözleşmedir. Bu nedenle davacı şirketin 23.05.2012 tarihli sözleşmeye dayanarak, sözleşme kapsamında belirlenen 12.500 USD’nin davacı şirketin davalıdan isteyebileceği görüşünde olduğundan çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.