Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2014/11196 E. 2014/18428 K. 26.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11196
KARAR NO : 2014/18428
KARAR TARİHİ : 26.11.2014

MAHKEMESİ : ANTALYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/02/2014
NUMARASI : 2010/406-2014/42

Taraflar arasında görülen davada Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/02/2014 tarih ve 2010/406-2014/42 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekilleri katılma yoluyla davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkiline ait seraların davalı sigorta şirketi tarafından 667676 ve 667674 no’lu poliçeler ile sigortalandığını, seraların 21.04.2010 tarihinde meydana gelen aşırı yağış ve doludan zarar görmekle kullanılamaz hale geldiğini, ürünlerin telef olduğunu, davalı sigorta şirketine hasarın karşılanması için başvuruda bulunulduğunu ancak, sigorta acentesi olan Aksu Ziraat Bankası’nın yaptığı bir hata nedeniyle aynı isim ve soy isimli bir başka şahıs olduğu ve eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle hasar bedelinin ödenmediğini, mahkeme aracılığıyla yaptırılan tespitte toplam zarar miktarının 80.876,16 TL olduğunun hesaplandığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL’nin hasar tarihi olan 21.04.2010 tarihinden itibaren ticari avans faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davacı vekili yargılama sırasında ıslah dilekçesi ibraz ederek 80.716,16 TL’nin tahsilini talep ettiklerini beyan etmiştir.
Davalı … Groupama Sigorta A.Ş. vekili, davacı ile müvekkili şirket arasında kurulmuş bir akdi ilişki bulunmadığını, davacının dava konusu yaptığı sera sigorta poliçelerinin davacıya ait olmadığını ayrıca, dava konusu istemlerin teminat dışı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Ziraat Bankası A.Ş. vekili, müvekkilinin davalı sigorta şirketinin acentesi olup, rolünün müşteriden aldığı talebi sigorta şirketine iletmek, sigorta şirketinden aldığı sonucu da müşteriye bildirerek sigorta primlerini tahsil edip, sigorta şirketinin hesabına yatırmaktan ibaret olduğunu, müvekkilinin davacı tarafça ibraz edilen yenileme dilekçesini sigorta şirketine ilettiğini ve somut olayda hiçbir kusurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, banka lehine dain ve mürtehin hakkı bulunsa da bunun dayanağı olan borç kalmadığından ortadan kalkmış olduğu, taraflar arasında usulünce düzenlenmiş bir poliçe yok ise de, davacı tarafın sigortasını yeniletmesi için acentaya müracaatta bulunduğu, acentanın gerekli ilgi ve dikkati göstermemesi nedeniyle sehven isim benzerliği olan başka bir S.. Ö.. adına poliçe düzenlendiği ancak, davacının iradesinin sigorta poliçesini yeniletmek olduğu, söz konusu hatanın acentanın yaptığı maddi yanlışlıktan kaynaklandığı, davacı tarafın sigorta primlerini ödediği, davalı tarafın da bunları kabul ettiği, sigorta primleri kabul edildikten sonra davacı adına geçerli bir sigorta poliçesi olmadığını ileri sürmenin iyi niyet kurallarına aykırı olacağı, dolayısıyla davalı sigorta şirketinin hasardan sorumlu olduğu, normal şartlarda acentanın oluşan hasarlardan dolayı bir sorumluluğu bulunmasa da dava konusu olayda hatanın acenta konumunda bulunan banka tarafından yapıldığından davacının zararından sigorta şirketi ile birlikte sorumluluğunun bulunacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 63.463,35 TL’nin 01.05.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekilleri ile katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, acentanın kusuruna dayalı olarak davacıya ait sigorta poliçesinin yenilenmediği iddiası ile acenta ve sigorta şirketi aleyhine açılan tazminat davası olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, davalı sigorta şirketinin poliçeyi yenilemesinden önce davacı, davalı acentaya dilekçe ile müracaat etmiş, dilekçesinde açıkça kendisine değil, yeğeni S.. Ö..’e ait olan, başka yerdeki seraların poliçe numaralarını belirtmek suretiyle yenileme talep etmiş, davalı acenta tarafından davacının yenileme talep dilekçesi davalı sigorta şirketine gönderilmiş, davalı sigorta şirketince de dava dışı S.. Ö..’in poliçeleri yenilenmiş ve poliçelerde sigortalı taşınmazın mevkii, sınırları, niteliği, sigortalının kimlik bilgileri belirtilmiş, davacı da kendisine bu poliçeler verilmesine rağmen herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Bu durumda, davacının başka bir kişinin primini de ödeyebileceği ve kendi kusurundan yararlanamayacağı hususları göz önüne alınarak davanın reddi gerekirken bilgilendirme formu doldurulması halinde dahi davacının iddia ettiği yanlışlığa ne şekilde engel olunabileceği üzerinde durulmadan davanın kısmen kabulü doğru görülmediği gibi sigorta akdinin varlığı kabul edilerek sigorta şirketinden hasar bedelinin tahsiline karar verildiği ve bu suretle zarar oluşmadığı halde acente yönünden de davanın kabulü doğru olmamış, hükmün davalılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalılar yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 26.11.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY YAZISI

Dava, klasik tarım sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davanın bu niteliği gözetildiğinde, davanın sigorta şirketi hakkında ikame edilmesi gerekli ve yeterli olup sigorta akdine aracılık eden diğer davalı acenteye husumet yöneltilmesi isabetli olmadığından davalı acentenin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün anılan davalı yararına bozulması gerektiğine ilişen bozma nedenine iştirak ediyoruz.
Ancak, Daire çoğunluğunun davalı sigorta şirketine yönelik bozma gerekçesine katılmaya olanak görmüyoruz. Şöyle ki; zaman itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 1263. maddesi uyarınca, sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi üzerine aldığı bir akittir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, sigorta sözleşmesinin konusunu, para ile ölçülebilen bir “menfaat” teşkil eder. Aynı kanunun 1265. maddesinde düzenlenmiş bulunan sigorta poliçesi ise sigorta sözleşmesinin esaslı unsurlarını gösteren bir belge niteliğinde olmakla birlikte bizatihi sigorta sözleşmesi niteliğinde olmayıp sigortacı tarafından tek taraflı ve fakat akdedilen sözleşmeye uygun olarak düzenlenmesi gereken belgeye işaret etmektedir. Öte yandan, mal sigortalarına ilişkin aynı kanunun 1269. maddesi uyarınca, bir malı muayyen rizikolara karşı temin etmekte para ile ölçülebilecek bir menfaati olan malik, malikin adi veya rehinli alacaklısı, malın muhafazasından dolayı malikine karşı mesul olan acenta, kiracı, komisyoncu ve diğer kimseler, malın muhafazasında hakikaten menfaati olan kimseler yahut bunların kanuni temsilcileri, bu menfaati sigorta ettirebilirler. Keza yine mal sigorta-larına ilişkin aynı kanunun 1270. maddesi de, bir kimsenin diğer bir kimsenin nam ve hesabına dahi sigorta akdedebileceği, ancak o kimsenin nam ve hesabına hareket ettiği kimseyi temsile yetkili olmaması halinde sigorta priminden dolayı bizzat mesul olacağı, nam ve hesabına sigorta mukavelesi yapılan kimsenin rizikonun gerçekleşmesinden önce veya sonra icazet vermesi halinde sigortadan faydalanacağı, akdin diğer bir kimsenin nam ve hesabına yapıldığı mukavele şartlarından anlaşılmıyan bir sigorta mukavelesinin, bunu yapmış olan kimsenin nam ve hesabına yapılmış sayılacağı hükümlerini içermektedir.
Dosya kapsamından, davacının, davalı sigortacının acentesi konumundaki diğer davalı banka şubesine başvuruda bulunarak maliki bulunduğu seraların tarım rizikolarına karşı sigortalanmasını, bir başka deyişle seralar üzerindeki para ile ölçülebilir nitelikteki “menfaatinin” sigortalanmasını talep ettiği açıktır. Bu yolda dosyada mevcut dilekçenin acenteye davacı imzasıyla verildiği, dilekçede davacının önceki döneme ilişkin poliçelerinden söz edilmekle birlikte bu poliçelerin numaraları yerine aynı isimdeki bir başkasının poliçe numaralarının yazılı olduğu, başkasına ait poliçe numaralarının davacının bilgisi dahilinde dilekçede yer aldığına ilişen davalı savunmasının makul ve hayatın olağan akışına uygun bir yanı bulunmadığı gibi esasen kendisine ait seraların poliçelerinin yenilenmesi isteminde bulunan davacının başka birisine ait poliçe numaralarını bildirmesinin de makul ve mantıklı bir nedeni yoktur. Öte yandan, davacının mezkur dilekçede numaraları verilen poliçelerin sigortalısı olan kendisiyle aynı ismi taşıyan yeğeninin temsilcisi olduğu davalı yanca savunulup ispatlanmamış olup riziko gerçekleştikten sonra davadışı S.. Ö..’in kendisinin sigorta teklifinin bulunmadığını ekspere beyan etmiş olması nedeniyle, sigorta akdine icazet verdiğinin de ileri sürülemeyeceği ortadadır.
Tüm bu hususlar gözetildiğinde, söz konusu dilekçedeki maddi hatanın davacı eliyle oluştuğunun ileri sürülemeyeceği, tersine acentenin kendi kayıtlarındaki poliçe numaralarını karıştırdığının ve bu suretle hataya düştüğünün kuvvetle muhtemel ve olay akışına uygun olduğu, bu durumda varlığı sabit olan ve 818 sayılı BK’nın 23 vd. maddelerinde düzenlenen “hata”nın davalı yandan sadır olduğu ortadadır. Şu halde, acentenin davacının menfaatinin sigortalanması yolundaki sigorta teklifini sigorta şirketi adına kabul ederek, taraflar arasında sigorta akdinin kurulduğunun, bu çerçevede ve fakat hatalı olarak düzenlenen poliçelerin de sigorta şirketince düzenlenerek davacıya tevdi edildiğinin, tahakkuk ettirilen sigorta priminin riziko doğduktan sonra ve poliçede gösterilen vade tarihini taşıyan bono düzenlenmek ve vadesinde ödenmek suretiyle davacı tarafından karşılandığının kabulü gerekir. Bu durumda, kural olarak, davalı sigortacının poliçe kapsamında husule gelen rizikoyu tazmin ile yükümlü olduğu açıktır. Sigortacının, 818 sayılı BK’nın 25. maddesi uyarınca, bizatihi kendisine ait hataya dayanarak akdi yükümlülüklerinden kaçınması hüsnüniyete aykırıdır. Bu nedenle, incelemenin, gerek davacı yan vekilinin ve gerekse de davalı sigorta şirketinin mahkemenin kabulüne ilişkin temyiz nedenleri üzerinde durulması suretiyle yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi kanısında olduğumuzdan Daire çoğunluğunun sigorta şirketine yönelik bozma nedenine katılamıyoruz.