Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2014/10058 E. 2014/19421 K. 10.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10058
KARAR NO : 2014/19421
KARAR TARİHİ : 10.12.2014

MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada … 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 02.04.2014 tarih ve 2013/69-2014/87 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin yayın sektöründeki ticari faaliyetine 2008 yılında başladığını, 25.01.2010 tarihinde 38.sınıftaki radyo ve televizyon yayın hizmetleri, haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil) ve haber ajansı hizmetlerini içeren …” ibareli marka tescil başvurusunda bulunduğunu, 2010/68216 kod numarası verilen başvurunun Resmî Marka Bülteni’nde yayımlanması üzerine davalı şirketin önceye dayalı kullanım, ticaret unvan, tanınmışlık, haksız rekabet, iltibas ve kötüniyet vakıalarına dayanarak başvurunun reddi istemiyle itirazda bulunduğunu, TPE-YİDK tarafından davalı itirazının kabul edilerek müvekkili marka tescil başvurusunun reddine karar verildiğini, kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, çünkü davalının itiraza meset 2001/20446 sayılı markasının iki boyutlu şekil markası olduğunu, müvekkili markasının ise sözcükten oluştuğunu, markalar arasında görsel, sözel ve düşünsel bakımdan bıraktıkları umumi intiba bakımından iltibasa sebebiyet verecek derecede benzerlik bulunmadığını, markaların kapsamında bulunan hizmetlerin ortalama yararlanıcı kitlesinin sosyal ve ekonomik düzeyi ile hizmetten yararlanırken gösterecekleri dikkat ve özen düzeyine göre iki işaret arasında bir ilişkilendirme kurmayacaklarını, davalı şirketin “…” ibareli markanın gerçek hak sahibi olmadığını, davalının Türkiye’de markasal ve unvansal bir kullanımının bulunmadığını, marka hukukunda ülkesellik ilkesinin geçerli olduğunu, bu sebeple davalının 556 sayılı KHK’nın 8/3 ve 8/5. madde hükümlerinde yazılı nispi net nedenlerine dayanamayacağını, müvekkelinin kötüniyetli olmadığını, davalının markasının tanınmış olup olmamasının sonuca etkisinin bulunmadığını, başvurunun tescilinin davalı aleyhine haksız rekabet yaratmayacağını, davalının 2011/52440 sayılı markasının tescilinin başvurudan sonraki tarihli olduğunu ileri sürerek, müvekkili başvurusunun reddine dair YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili; kurumun yapmış olduğu işlemlerin hukuka uygun bulunduğunu, davalı şirketin … ibareli markasının tanınmışlık vasfının olduğunu, yayınlarının uydu üzerinden takip edilen ortadoğunun gündeminin takip edildiğini, “…” ibareli davalı markasıyla davacının “al cezire” ibareli başvurusunun görsel ve sescil olarak bıraktığı genel izlenimin aynı olduğunu, her iki markanın ortalama tüketiciler tarafından birbirinin devamı olarak algılanmasının kaçınılmaz olduğunu, başvurunun tescili halinde davacının hiçbir emek göstermeden davalının tanınmışlığından yararlanacağını ve kendisi için geniş bir izleyici kitlesi oluşturacağını, iltibas tehlikesinin bulunduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili; müvekkili şirketin ticaret unvanının … ibareli ayırıcı unsurunun Türkçe okunuşunun “…” biçiminde bulunduğunu, gerçekleştirdiği yayınlarla dünya çapında herkesin dikkatini çektiğini, ifade özgürlüğü bakımından yenilikçi ve tüm ortadoğu ve dünyada izlenen bir televizyon kanalı olduğunu, dünyanın en nüfuzlu beşinci markası seçildiğini, … markasının tüm dünyada bilinen tanınmış bir marka olduğunu, yayınlarının Türkiye’de de izlendiğini, TPE nezdinde 2001/20446 ve 2011/53440 sayılı markalarının tescilli bulunduğunu, bu şekilde 556 sayılı KHK’nın 8/3, 8/4 ve 8/5. Maddeleri kapsamında korunması gereken sınai hak edindiğini, davacının müvekkili marka ve unvanından haberdar olmamasının gerçekçi olmadığını, bu sebeple kötüniyetli olduğunu, başvuru konusu “al cezire” ibareli işaretle müvekkilinin “…” şeklinde bilinen ve okunan … şeklinde yazılan markası arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunduğunu, başvurunun tescilinin müvekkilinin haklarına zarar vereceğini, bu nedenle kurum kararının hukuka uygun olduğunu ifade ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; … tanıtıcı işaretini ticaret unvanı ve marka olarak kullanan şirketin ve ticarî faaliyetlerinin, 1996 yılından sonra Türkiye’de görsel ve yazılı medyada haber ve tanıtımlara konu olması karşısında Türkiye’de kullanım şartının gerçekleştiği, davalının … ibareli markasıyla sunduğu, 38.sınıf hizmetler için, davacının kuruluş ve marka tescil başvurusunun tescil tarihinden çok önceki tarihlerden bu yana dünyanın bir çok ülkesinde büyük halk kesimlerine ulaştığı, anılan ülkelerde yazılı ve görsel tanıtım araçlarıyla gerçekleştirilen kuvvetli reklâm ve yaygın dağıtım ile reklâm ve haberlerle davacı teşebbüsüne sıkı sıkıya bağlandığı; müşteri, akraba, dost ve düşman ayrımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin, ilgili sektörde yer alan tüm insanlar tarafından refleks hâlinde hemen hatırlanan tanınmış marka olduğu, yargılama konusu marka tescil başvurusunun da , davalı markasının bilinirliğinden istifade etme amaçlı onun Türkiye’de tescilli olmamasından yararlanılarak gerçekleştirilen iyiniyet kuralları ile bağdaştırılması olanaksız bir başvuru olduğu, dolayısıyla kurum kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 10.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.