Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2013/2597 E. 2013/10714 K. 23.05.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/2597
KARAR NO : 2013/10714
KARAR TARİHİ : 23.05.2013

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 26.04.2007 tarih ve 2005/87-2007/228 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalılar …, … ve … tarafından ayrı ayrı istenmiş olup, duruşma için belirlenen 21.05.2013 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalılardan … vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında 29.05.1998 tarihli acentelik sözleşmesi akdedildiğini, diğer davalıların sözleşmenin müşterek borçlu ve müteselsil kefili olduğunu, acentenin sözleşmenin 22. maddesinde düzenlenen ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğinden sözleşmenin 02.05.2003 tarihinde feshedildiğini, davacının 17.04.2003 tarihi itibariyle olan borcunu ödemediğini ileri sürerek anılan miktarın faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, iddia, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki sözleşmenin 34. maddesi uyarınca davacı … şirketinin ticari defter ve belgelerinin delil olarak kabul edileceğinin kararlaştırıldığı, defterlerin incelenmesinden davalı şirketin davacı … şirketine 63.619.444.941 TL borçlu olduğunun tesbit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 63.619.44 TL’nın faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalılar …, … ve … ayrı ayrı temyiz etmiştir.
Dava dilekçesi kararı temyiz eden davalılar …, … ve …’ya 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre tebliğ edilmiştir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi, “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya
ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmünü haiz olup, madde bu hali ile iki durumu birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki adreste bulunmama, diğeri ise tebellüğden imtinadır. Muhatabın adreste bulunmama halinde tebligat memurunun ne şekilde davranacağı Tüzüğün 28. maddesinde yazılıdır. Buna göre, muhatap veya adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalaması, imzadan çekinmeleri halinde de durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir.
Burada Tüzüğün 28. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını tahkik etme görevi yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp bunu tevsike yönelik yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı hakim tarafından denetlenebilir. Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte kısa yada uzun süreli adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak, maddede sayılan işlemlere geçilecektir. Somut olayda kararı temyiz eden davalıların adreste bulunmadığı tebligattan açıkça anlaşılmaktadır. Adreste bulunmama nedeni açıklanmadığı gibi komşuya sorulup beyanın alındığı hususu adı geçenin imzası alınmadığından denetime olanak vermemektedir. Bu durumda tebliğ memurunun yukarıda açıklanan ilkelere riayet etmeden Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yaptığı tebligat usulüne uygun bir tebliğ işlemi olarak değerlendirilemez.
O halde mahkemece davalılar …, … ve …’ya yeniden dava dilekçesi tebliğ ettirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davalılar …, … ve …’nın sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar …, … ve …’nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bu davalılar yararına ayrı ayrı BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle bozma sebep ve şekline göre davalılar …, … ve …’nın sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 990,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak mümeyyiz davalılardan …’a verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden davalılar …, … ve …’ya iadesine, 23.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.