Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2013/18214 E. 2014/20401 K. 25.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/18214
KARAR NO : 2014/20401
KARAR TARİHİ : 25.12.2014

MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/10/2013
NUMARASI : 2009/727-2013/887
.

Taraflar arasında görülen davada Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 08.10.2013 tarih ve 2009/727-2013/887 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 25.11.2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. N.. A.. ile davalı vekili Av. S.. A.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının müvekkiline olan borcuna karşılık yasal hamili bulunduğu keşidecisi ve borçlusu dava dışı kardeşi H.. A.. olan 15.02.2008 vadeli 150.000 USD bedelli senedi ciro ederek davacıya verdiğini, gününde ödenmeyen senedin protesto edilmeden takibe konulduğunu, davalının itirazı üzerine takibin iptal edildiğini, borcu doğuran senedin geçerliliğini koruduğunu ve borcun ortadan kalkmadığını ileri sürerek, senet bedeli olan 150.000 USD’nin vade tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile de davaya konu bononun düzenlenmesine neden olan taraflar arasındaki temel ilişkinin davalının müvekkili adına vekaleten üçüncü kişilere yaptığı taşınmaz satış işlemi olduğunu iddia etmiştir.
Davalı vekili, takibin iptaline ilişkin icra hukuk mahkemesi kararının kesinleştiğini, süresinde ödememe protestosu keşide etmediğinden TTK’nın 642. maddesi hükmüne göre davacının müvekkiline karşı müracaat hakkını kaybettiğini, bono dışında bir hakkının bulunduğunu alacaklının kanıtlaması gerektiğini, davacı ile müvekkili arasında davaya konu borcun doğumuna sebebiyet verecek hiçbir akdi ilişkinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, protesto işleminin yapılmamış olması dava konusu bononun kambiyo senedi vasfı ile işlem görmesini engeller ise de, taraflar arasında imzası inkar edilmemiş belge niteliği olduğundan tarafları bağlayacağı, fiilen söz konusu bonoyu imza ederek ciro edenin davalı olduğu, taraflar arasında dava dışı N.. Şirketine davacının 4 parça yerinin davalıya 18.08.2005 tarihinde verilen vekaletname ile satıldığı, N.. Şirketi’nin dava konusu taşınmaza ilişkin olarak 11.08.2005 tarihi itibari ile 594.000 TL’nin davacının hesabına 19.08.2005 tarihinde satışın yapılmasından önce gönderdiği, ancak tapudaki satış işleminin daha sonra toplam 590.000 TL üzerinden yapıldığı, bononun düzenlendiği tarihin ise 10.01.2008 olup söz konusu satış işleminden çok daha sonra olduğu, buna göre taraflar arasında hukuki ilişkinin 2005 yılında tapudaki satış işlemi ile sonlanmadığı, taraflar arasında sonradan bononun ciro edilmesini gerektirecek bakiye bir alacağın bulunduğunun ve bononun tanzim tarihine kadar bu bakiye alacağın ödenmediğinin
kabulü gerektiği, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin 2005 yılında N.. Şirketi’nin satıştan önce yaptığı ödeme ile sonlanmış olsaydı davacının vekili olarak hareket eden davalının söz konusu bonoyu davacıya ciro etmemesi gerektiği, bononun içeriğinde nakden yazılı olup söz konusu bakiye borcun para olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı vekilinin 25.1.2012 tarihli dilekçesi içeriği de gözetildiğinde, zaman itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 392. maddesine dayalı olarak ikame edilmiş, vekilin hesap verme yükümlülüğünden kaynaklanan bir alacak davası niteliğindedir.
Yargılama sırasında, davacı vekilince harcı da yatırılmak suretiyle ıslah istemini içerir şekilde sunulan 25.1.2012 tarihli dilekçenin kendisine tebliğini takiben, davalı vekilince sunulan 05.03.2012 tarihli dilekçe ile BK’nın 126/5. maddesi uyarınca zamanaşımı definde bulunulmuş; mahkemece, 24.1.2013 tarihli oturumda verilen (1) nolu ara karar ile, davanın sebepsiz zenginleşmeye dayalı olduğundan bahisle zamanaşımı definin reddine karar verilmiş, gerekçeli kararda ise bu hususa hiç değinilmemiştir.
Halbuki, mahkemece, davacının 25.01.2012 tarihli dilekçesinin davanın kamilen ıslahı mahiyetinde mi yoksa davanın bidayetinde ileri sürülen maddi vakıaların açıklanması niteliğinde mi olduğu konusunda bir değerlendirme yapılması, burada varılacak sonuca göre, davalı vekilinin 05.03.2012 tarihli dilekçesiyle öne sürdüğü zamanaşımı definin savunmanın genişletilmesi mahiyetinde bulunup bulunmadığı tartışılarak davacı vekilinin 05.04.2012 havale tarihli dilekçesinde davalı yanca savunmanın genişletilmesine muvafakat etmediklerini bildirdiği de nazara alınmak suretiyle HMK’nın 141. maddesi göz önünde bulundurularak davalı yanın zamanaşımı definin öncelikle süresinde olup olmadığı ile ilgili bir karar verilmesi, süresinde olduğu kanısına varılması halinde ise 818 sayılı BK’nın 392. maddesine dayalı işbu davada, varlığı iddia olunan alacağın muacceliyet tarihi ile bu borca ilişkin olarak verildiği ileri sürülen senedin vade tarihi ve BK’nın 114. maddesi gözetilmek suretiyle davalının zamanaşımı defi konusunda denetime elverişli bir karar verilmesi gerekirken, ne 24.1.2013 tarihli oturumda verilen ara kararında ve ne de gerekçeli kararda tüm bu hususlarda herhangi bir inceleme, tartışma ve değerlendirme yapılmaksızın, üstelik davanın hukuki nitelendirmesinde hataya düşülmek suretiyle zamanaşımı definin reddine karar verilmesi yerinde olmamış, davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkeme kararının öncelikle bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma neden ve biçimine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 25.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.