YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/1520
KARAR NO : 2013/1818
KARAR TARİHİ : 04.02.2013
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada … …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 18…2011 tarih ve 2009/273-2011/457 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, …’ın … ve …’dan pay satın alarak müvekkili şirketin hakim ortağı olduğunu, ortak olduğu tarihte şirketin borçları ile ilgili kendisine bilgi verildiğini, bu borçların hisse devri yapan ortaklar tarafından ödeneceğinin taahhüt edildiğini, resmi kayıtlarda davalının alacağının görünmediğini, davalının hissesini devrettikten hemen sonra müvekkili aleyhine takip başlatmasının hayatın olağan atışına ters olduğunu, imza yetkisi kaldırılan …’ın eski tarihli ve 68.000 TL bedelli senet tanzim ederek verdiğini ve bu senede dayanılarak şirket aleyhine takip başlatıldığını ileri sürerek, senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitini ve davalı aleyhine %40’tan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini ve davacı aleyhine %40’tan aşağı olmamak üzere icra ikar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının bedelsizlik iddiasının, ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmaması ve vakıanın ticari defterlerle ispatının mümkün bulunmaması nedeniyle kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine, asıl alacağın %40’ı oranında icra inkar tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı şirket aleyhine başlatılan icra takibine konu senet nedeniyle şirketin borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Mülga HUMK’nun 382 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması, tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi esastır. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır, infaz edilebilir şekilde tesis edilmesi ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın, kısa karara uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına
güven sarsılmış olacaktır. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun ….4.1992 tarih ve 1991/7 esas, 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.
Somut olayda mahkemece kısa kararda “davanın reddine” karar verilmiş, ancak gerekçeli kararda asıl alacağın %40’ı oranında icra inkar tazminatına da hükmedilmiştir. Bu durum karşısında, gerekçeli kararın, kısa karara uygun yazılmaması doğru olmamış, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
…- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (…) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 04.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.