Yargıtay Kararı 11. Ceza Dairesi 2018/5350 E. 2018/9112 K. 14.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/5350
KARAR NO : 2018/9112
KARAR TARİHİ : 14.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
HÜKÜM : Mahkumiyet

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.02.2018 tarihli 2015/11-256 sayılı kararında açıklandığı üzere, 5237 sayılı TCK’nin 206. maddesinin başlığı “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” olup, ‘bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi…” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı maddede yaptırıma bağlanan suçun oluşabilmesi için sanığın resmi belge düzenlemeye yetkili kamu görevlisine yalan beyanda bulunması ve bu beyanın yetkili kamu görevlisinin görevi sırasında resmi belge düzenlediği sırada yapılması şarttır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belge, bildirimin doğruluğunu kanıtlama gücüne sahip olmalıdır. Başka bir anlatımla, beyanın doğruluğu bu belge ile ispat edilmelidir. Kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunlu ise ve bu araştırma sonucunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenmiş ise; yalan beyan suçu oluşmayacaktır. Çünkü bu durumda kişinin yalan beyanına itibar edilemeyeceğinden, memurun araştırma zorunluluğu nedeniyle, belge ispat vasıtası olarak kullanılamamaktadır.
Somut olayda, cezaevi firarisi olan sanığın polisleri görünce kaçması sonucu yakalandığında yapılan işlemler sırasında kolluk görevlilerine ismini kardeşi olan “…” olarak bildirmesi, ancak henüz tutanak oluşturulmadan polis memurlarının sanığı adresine götürmeleri ve sanığın babasının sanığın isminin “…” olduğunu söylemesiyle, gerçek kimliğinin tespit edilerek tutanağın gerçek kimlik bilgileri ile düzenlenmiş olması; sanığın gerçeğe aykırı olarak beyan ettiği isme göre düzenlenmiş herhangi bir belge bulunmadığı gibi böyle bir belgenin düzenlenmesine başlanmamış olması karşısında; resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçuna teşebbüsün oluşmayacağı, görevleriyle bağlantılı olarak kimliğine ilişkin soru soran polislere, sanığın kimlik bilgileri ile ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktan ibaret eyleminin, Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenen “kimliği bildirmeme” kabahatini oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak sanığın eylemine uyan 5326 sayılı Kanun’un 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre, aynı Kanunu’nun 20/2-c maddesinde yazılı zamanaşımının, eylemin gerçekleştiği 08/01/2013 tarihinden, hüküm tarihine kadar gerçekleştiği anlaşıldığından, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta CMUK’nin 322 ve Kabahatler Kanunu’nun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan Kabahatler Kanunu’nun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında İDARİ PARA CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 14.11.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.