Yargıtay Kararı 11. Ceza Dairesi 2018/1640 E. 2020/3440 K. 23.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/1640
KARAR NO : 2020/3440
KARAR TARİHİ : 23.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet

1-Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik sanığın temyiz talebinin incelenmesi:
5237 sayılı TCK’nin 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yargılamanın hukuka uygun olarak yapıldığı, iddia ve savunmada ileri sürülen hususların gerekçeli kararda gösterilip tartışılarak değerlendirildiği, fiilin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, suç vasfının doğru biçimde belirlendiği, cezanın kanuni takdir sınırlarında uygulandığı, incelenen dosyaya göre kurulan hükümde eleştiri dışında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış, sanığın temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden hükmün ONANMASINA,
2-Dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik sanığın temyiz talebinin incelenmesi:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E., 2014/202 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK’nin “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “belgede sahtecilik” suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “birlikte” ibaresinden sonra gelmek üzere “aynı mağdura karşı” ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının düzenlenlendiği de dikkate alınarak, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu mağdurunun kamu olduğu, dolandırıcılık suçunun ise site yönetimine karşı işlediğinin kabul edildiği, dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK’nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Kabule göre de;
a) 5235 sayılı TCK’nin 157. maddesinde, hapis cezasının yanında adli para cezasına hükmedilmemesi,
b) TCK’nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, aleyhe temyiz bulunmadığından aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 23.06.2020 tarihinde Üye …’ın sahtecilik suçu ile birlikte aynı mağdura karşı işlenen dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağı yönündeki karşı oyu ile sair yönlerden oy birliğiyle karar verildi.

KARŞI OY
Dairemizin 2018/1640 Esas, 2020/3440 Karar sayılı 23.06.2020 tarihli kararına ilişkin (dolandırıcılık suçu yönünden) karşı oy:
Dairemizin 2017/14724 Esas, 2020/1903 Karar sayılı 27.02.2020 tarihli, 2017/14699 Esas, 2020/755 Karar sayılı 03.02.2020 tarihli, 2017/16549 Esas, 2020/1332 Karar sayılı 13.02.2020 tarihli kararlarına ilişkin “uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi halinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağına” dair karşı oylarımızda ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere;
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanan mağdur, Ceza hukukunda ise suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.06.2018-2017/21-2018/311 sayılı, 22.04.2014- 2013/397- 2014/202 sayılı kararlarında “TCK’nin hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun ancak gerçek bir kişi olabileceği” kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken “5237 sayılı TCK’nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.” şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin “suçtan zarar gören” olabileceğini belirterek ” birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK’nun Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde açıklandığı üzere suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir” şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu kararında “aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi halinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı” düşüncesinin “ölçülülük ilkesine aykırı” aykırı olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği de kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerinde haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek-bono verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerinde sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Somut olayda ise sanık …’ın katılan … adına sahte olarak imzalanmış olduğu 05/03/2011 düzenleme, 30/12/2011 ödeme tarihli 1750 TL bedelli bonoyu yaptığı alışveriş karşılığında firma yetkilisi …’a verdiği iddia ve kabul edilmiştir.
5271 sayılı CMK’nin 253. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı” şeklindeki düzenlemede dikkate alındığında ;
Firma yetkilisi …’un hem sahtecilik suçunun hemde dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu, uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte aynı mağdur …’a karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümleri uygulanmayacağından,
Dolandırıcılık suçu yönünden verilen mahkumiyet kararının “Onanması” gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin ” bozma” düşüncesine katılmıyorum. 23.06.2020