Yargıtay Kararı 11. Ceza Dairesi 2017/8241 E. 2019/9190 K. 11.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/8241
KARAR NO : 2019/9190
KARAR TARİHİ : 11.12.2019

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Defter ve belge gizleme
HÜKÜM : Mahkumiyet

1) Tüzel kişilerde vergi kanunları yönünden sorumluluk 213 sayılı Kanunun 10 ve 333. maddelerinde düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 359 ve 360. maddelerinde öngörülen cezaların bu fiili işleyenler hakkında hükmolunacağı belirtildiğinden, tüzel kişilerin birden fazla kanuni temsilci bulunup da suç, eylem ve fikir birliği içinde işlenmemişse sorumluluğun, cezanın şahsiliği ilkesine bağlı olarak temsil yetkisinin bölüşümündeki ağırlık ve sınırlar dikkate alınarak, suçun şeklî sorumlusuna değil, ayrıntısını bilen ve oluşumunda rolü olan temsilciye ait olduğu, dosya arasında bulunan Gaziantep Ticaret Sicil Memurluğu’nun 29.03.2010 tarihli yazısında, suça konu … Turizm A.Ş.’nin yetkilisi tescili 27.08.2007 tarihinde yapılan 15.08.2007 tarihli karara göre 2 yıllığına …( Yönetim Kurulu Başkanı) ve tescili 10.09.2007 tarihinde yapılan 15.08.2007 tarihli karara göre 2 yıllığına…(Müdür) seçilmiş olup bu tarihten sonra herhangi bir değişiklik yapılmadığının bildirildiğinin anlaşılması karşısında; şirket yetkilisi belirlenenerek; her ikisi de yetkili ise yetkililerin bu şirkete ait defter ve belgelerin muhafazasına ve şirketi temsile yetkili kişiyi belirlemek amacıyla aralarında iş bölümü yapıp yapmadıkları, anılan defter ve belgeleri saklama yükümlülüğünün kime ait olduğu araştırılıp, tebligat yapıldığı tarihte iş yerinin faal olup olmadığı da araştırılarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.12.1990 gün ve 312/340 sayılı kararında açıklandığı üzere birden fazla sorumlu bulunması halinde temsil yetkisinin bölüşümündeki ağırlık ve sınırlar ile eylemin ayrıntısını bilen temsilci tespit edilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,
2) Kabule göre de;
a) 5271 sayılı CMK’nin 5728 sayılı Kanun ile değişik 231/5. maddesi uyarınca mahkemece hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir. İncelenen dosyada, defter ve belgeleri gizleme suçu neticesinde oluşan herhangi bir somut maddi zarar bulunmadığı gibi suç tarihi itibarıyla sanığın adli sicil kaydında sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin bir karar mevcut olup, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 tarihli ve 346-25 esas ve karar sayılı kararında vurgulandığı üzere, kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir hüküm niteliğinde olmadığı, dolayısıyla suç tarihi itibarıyla sanığın kasten işlediği suçtan dolayı kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün bulunmadığı, 5271 sayılı CMK’nin 231. maddesinin 8. fıkrasına eklenen 2. cümle hükmünün suç tarihinden sonra 18.06.2014 tarihinde yürürlüğe girdiği gözetildiğinde; alt sınırdan ceza tayin edilen, duruşmadaki iyi hali, sabıkasız geçmişi lehine takdiri indirim sebebi kabul edilerek hakkında 5237 sayılı TCK’nin 62. maddesi uygulanan ve yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık nedeniyle tekrar suç işlemeyeceği kanaati oluşması nedeniyle cezası ertelenen sanık hakkında, meydana gelen kamu zararını ödemediği, sabıkasında CMK 231. maddesinin uygulandığı kayıtlar bulunduğu, ileride tekrar suç işlemekten çekineceğine dair olumlu kanaat gelmediği şeklindeki yasal olmayan ve çelişkili gerekçeler ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
b) 5237 sayılı TCK’nin 51. maddesinin 7. fıkrasındaki “Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir” hükmüne rağmen, ertelenen hapis cezasının tamamının infaz edileceği anlamına gelecek şekilde ve infazı kısıtlar biçimde karar verilmesi,
c) 15.03.2007 tarih ve 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, her yıl Temmuz ayının biri ile yirmisi arasında mali tatil uygulanacağı ve son günü mali tatile rastlayan sürelerin, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı öngörülmüştür. Defter ve belge isteme yazısının 29.06.2010 tarihinde tebliğ edilmesi ve 15 günlük sürenin mali tatil içinde dolması nedeniyle, süre tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayacağından, suç tarihinin 28.07.2010 olduğu anlaşılmakla gerekçeli karar başlığında 2010 olarak eksik yazılması,
d) Uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında, 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, aynı maddenin 1. fıkrasının c bendinde yer alan hak yoksunluğunun sanığın kendi alt soyu üzerindeki yetkileri bakımından uygulanamayacağı, diğer kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar uygulanması gerektiğinin, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli 2014/140 Esas ve 2015/85 sayılı iptal kararı ile yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 11.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.