Yargıtay Kararı 11. Ceza Dairesi 2015/5867 E. 2015/28966 K. 01.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/5867
KARAR NO : 2015/28966
KARAR TARİHİ : 01.10.2015

Tebliğname No : KYB – 2015/179232

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 11.05.2015 gün ve 2015/9463/30125 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 25.05.2015 gün ve KYB. 2015/179232 sayılı ihbarnamesi ile;
Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçundan sanık M.. Ş..’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 205/1, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Alanya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/11/2009 tarihli ve 2009/89 esas, 2009/799 sayılı kararını kapsayan dosya incelenmesinde;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/01/2013 tarih ve 2013/15 sayılı kararında itiraz merciinin hem maddi olay hem de hukuki yönden inceleme yapabileceğine değindiği nazara alındığında, hükmü temyiz eden diğer sanık Abdullah Akyıldız hakkında Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 15/05/2014 tarihli ve 2012/26034 esas, 2014/9522 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; sanık M.. Ş..’in müşteki Hüsnü Özen’in elinden çekip alarak diğer sanık Abdullah Akyıldız’a verdiği, müşteki Hüsnü ve aile bireylerine ait nüfus cüzdanları ile müştekinin arkadaşı Mustafa Gökçe’ye ait evlilik cüzdanı ile aile bireylerine ait nüfus cüzdanlarını, diğer sanık Abdullah’ın alıp nüfus müdürlüğü dışına çıktıktan sonra, sanık Mustafa’nın polislerin geldiğini ve kendisini çağırdıklarını beyan etmesi üzerine, sanık Abdullah’ın belgeleri getirip polislere teslim ettiği iddiasından ibaret eylemde; sanık Mustafa’nın kastının gerçek bir resmi belgeyi gizlemek olmadığı gibi, olay yerinde kızgınlıkla alınıp götürülen belgelerin kanıt değeri olan, bir hakkın doğumuna ve kullanılmasını engellemeye yarayan türden belgelerden olmadığı, bu belgelerin gizlenmesiyle herhangi bir hakkın kullanılmasının engellenmesinin de sözkonusu olmaması karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 205. maddesindeki suçun unsurlarının oluşmadığı cihetle, sanığın atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkumiyet kararı olmadığı gibi, davayı esastan sonuçlandıran bir hüküm de değildir. Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında belirtildiği gibi, bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, CMK’nun 231. maddesinin 10 ve 11. fıkraları uyarınca, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, kamu davası aynı Yasanın 223. maddesi uyarınca düşürülecek, aksi halde ise açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz vaki olduğunda, merciince ne şekilde inceleme yapılacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.04.2009 gün ve 2009/64 Esas, 2009/83 karar sayılı içtihadında açıklanmıştır. Buna göre; İtiraz mercii, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesinin koşullarının (suça ve sanığa ilişkin) olup olmadığı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında hukuka aykırılık (denetim süresinin doğru belirlenip belirlenmediği, denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmiş ise, belirlenen yükümlülüklerin yasada düzenlenen yükümlülüklere uygun olup olmadığı) bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapacaktır. İtiraz merciinin, suçun sübutu ve nitelendirilmesi gibi esasa ilişkin hususlarda değerlendirme yapması olanaklı olmadığı gibi açıklanmayan mahkûmiyet hükmü içeriğindeki hukuka aykırılıkları da denetlemesi mümkün değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.01.2013 gün ve 2012/10-534, 2013/15 sayılı kararında ise, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına itiraz vaki olduğunda merciince, CMK’nun 231. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının yanında suçun sübutuna ve vasıf değişikliğine ilişkin de inceleme yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Açıklanan kararlarda, itiraz merciince yapılacak şekli incelemenin kapsamı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, esasa müessir incelemenin çerçevesinin belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 231/5. fıkrasında, sanığa “yüklenen suçtan” dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğinin öngörülmüş olması karşısında; merciin öncelikle, sanığa yüklenen eylemin kanunda suç olarak tanımlanıp tanımlanmadığını incelemesi gerekmektedir. Kanunun lafzında “yüklenen suçtan” dolayı yapılan yargılamadan bahsedilmiş olması nedeniyle sanığa yüklenen eylemin kanunda suç olarak tanımlanması zorunludur. Bunun gibi, kanunda suç olarak tanımlanan eylemin cezası da, hükmün açıklanmasının geri bırakılması sınırları içerisinde kalmalıdır. Vasıflandırmada hata yapılmak suretiyle uygulanma imkanı bulunmayan suçlar için hükmün açıklanmasının geri bırakılması karar verilmesi de merciin inceleme kapsamı içinde kabul edilmelidir. Esasen her iki inceleme bir yönüyle esasa müessir olarak kabul edilebilirse de, kanunun lafzı karşısında bu incelemenin aynı zamanda, şekli bir inceleme olduğunu söylemek mümkündür. Aksinin kabulü, kanunda suç olarak tanımlanmayan, tanımlanıp da kapsam dışında kalan eylemler için, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve bunun da herhangi bir incelemeye tabi tutulmaması sonucunu doğuracaktır ki, bu kanun koyucunun öngördüğü bir sonuç değildir. Bunun dışında, merciin, suçun sübutu ya da ceza miktarı itibariyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması sınırları içerisinde kalan eylemin vasıflandırması ile ilgili bir değerlendirme yapması mümkün değildir. Zira, bu tür aykırılıklar hükmün açıklanması durumunda temyiz ya da kanun yararına bozma yasa yollarının konusunu oluşturacaktır.
Açıklanan nedenlerle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olması halinde, merciince itirazen incelenebilecek aykırılıkların kanun yararına bozma konusu yapılabileceği, itiraz incelemesine konu olamayacak husuların ise, ancak hükmün açıklanmasından sonra yasa yollarına konu edilebileceği kabul edilmelidir.
İncelenen dosya içeriğine göre; Alanya Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/333 esas sayılı iddianamesinde anlatıldığı şekliyle, sanığın müşteki Hüsnü Özen’in elinden, Hüsnü ve aile bireylerine ait nüfus cüzdanları ile müştekinin arkadaşı Mustafa Gökçe’ye ait evlilik cüzdanı ile aile bireylerine ait nüfus cüzdanlarını çekip alarak, inceleme dışı sanık Abdullah Akyıldız’a verdiği, onun da bu belgeler ile birlikte nüfus müdürlüğü dışına çıktığı, müşteki tarafından yakalanan M.. Ş..’in çağırması üzerine diğer sanığın belgeleri getirdiği iddiasından ibaret eylemde; olay yerinden alınıp götürülen belgelerin kanıt değeri olan, bir hakkın doğumuna ve kullanılmasını engellemeye yarayan türden belgelerden olmadığı, bu belgelerin gizlenmesiyle herhangi bir hakkın kullanılmasının engellenmesinin söz konusu olmadığı nazara alındığında, TCK’nun 205. maddesindeki suçun unsurlarının oluşmadığı, sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nun 223/9. maddesi gereği beraat kararı verilmesi gerektiği cihetle, ihbarnamedeki kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Alanya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/11/2009 tarihli ve 2009/89 esas, 2009/799 sayılı kararının CMK’nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca karar verilmesi mümkün görüldüğünden, sanığa yüklenen resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek fiilinin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle beraatine, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.10.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.