YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/297
KARAR NO : 2015/16176
KARAR TARİHİ : 16.02.2015
İncelenen dosya içeriğine göre; sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan yapılan yargılama sonunda; … Asliye Ceza Mahkemesinin 05.11.2013 gün ve 2013/392 esas, 2013/607 sayılı kararıyla sanığın 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43 ve 62. maddelerinin tatbiki ile neticeten 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, karar temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiştir. Kesinleşen bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24.09.2014 gün ve 2014/48342 sayılı kanun yararına bozma talebinde özetle, olayda zincirleme suç koşullarının bulunmadığı gözetilmeden sanık hakkında TCK’nun 43. maddesinin uygulanması suretiyle fazla cezaya hükmolunduğu belirtilerek kararın kanun yararına bozulması talep edilmiştir. Dairemizce yapılan inceleme sonucu 08.12.2014 gün ve 2014/18230 esas, 2014/21087 sayılı kararla, talep yerinde görülerek bahsi geçen hüküm kanun yararına bozulmuş, bozma nedenine göre aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca karar verilmesi mümkün görüldüğünden, TCK’nun 43. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısmın hükümden çıkartılarak, aynı kanunun 62/1. maddesi uygulamasıyla bulunan sonuç cezanın 1 yıl 8 ay hapis olarak belirlenmesine, hükmolunan ceza miktarına göre CMK’nun 231 ve TCK’nun 51. maddesinin uygulanmasına engel geçmiş hükümlülüğü bulunmayan sanık hakkında anılan maddelerin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun mahallinde mahkemesince değerlendirilmesine karar verilmiştir. Dairemizin iş bu kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 12.01.2015 gün ve 2014/48342 sayılı yazısında özetle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin de Özel Daire tarafından değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle itirazda bulunulmuştur.
Konu ile ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında; 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesinde “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir.” hükmüne yer verilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarını düzenleyen 5 ve 6. fıkralarında ise “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” denmiştir.
Aynı yasanın, kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunu düzenleyen 309. maddesinin 4. maddesinde ise; “Bozma nedenleri:
a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2013/12-348 esas ve 2014/332 sayılı kararında ve benzer nitelikteki kararlarında açıklandığı üzere; 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen … Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verebilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya sınırlama sonucunu doğuran, usul işlemlerine ilişkin olması halinde anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK’nun 223. maddesinde kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkumiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. Yine “adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkumiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında “Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.” denilerek hükmü kanun yararına inceleyen özel dairece hangi hallerde hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verileceği hususu düzenlenmiştir.
Tüm bu açıklamalar ve ilgili yasal mevzuat değerlendirildiğinde; 08.12.2014 gün ve 2014/18230 esas, 2014/21087 sayılı kararımızda da belirtildiği üzere, yerel mahkemece şartları oluşmadığı halde sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulandığından hüküm bozulmuş ve hukuka aykırı bu uygulama, CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının verdiği yetkiye dayanarak hükümden çıkartılmıştır. Madde metninde de belirtildiği üzere, “daha hafif bir cezanın verilmesi” sonucu doğduğu için Dairemiz tarafından bu hususla ilgili olarak doğrudan karar verilmiş, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, hüküm bozulduktan sonra gereğinin mahkemesince yerine getirilmesi hususuna işaret edilmemiştir.
Ancak tartışılması gereken husus; sabıkasız sanık hakkında nihai olarak 1 yıl 8 ay hapis cezası belirlendikten sonra, ceza 2 yılın altına düştüğünden, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin mahkemesince tartışılmasının, yargılamanın tekrarlanması yasağı kapsamında bulunup bulunmadığıdır. Dairemizce sanığın cezası 1 yıl 8 ay hapis olarak belirlendikten sonra mahkumiyet hükmünün esası ile ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yapılmayacağına göre sonuç ceza yönünden erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Aksi kabul, yargılamayı bizzat yapmamış olan Dairemizi, hem erteleme hem de hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerinin uygulanabilmesi için aranan koşul olan ‘sanığın ileride bir daha suç işleyip işlemeyeceği’ hususunun değerlendirmesini zorlayacak ki, kanun koyucunun belirtilen müesseseleri düzenlemekteki amacının bu olmadığı açıktır.
Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının mezkur itirazı yerinde görülmediğinden KARARIMIZIN DÜZELTİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 308/3. maddesi uyarınca itiraz konusunda karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, 16.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.