YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/546
KARAR NO : 2014/13505
KARAR TARİHİ : 07.07.2014
Tebliğname No : 11 – 2013/240034
MAHKEMESİ : Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 18/04/2013
NUMARASI : 2012/2370 (E) ve 2013/495 (K)
SUÇ : Mühür Bozma
1- Anayasa’nın 38. maddesine göre “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” Aynı hususlar, 5237 sayılı TCK’nun “Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi” başlıklı 2. maddesinde de vurgulanmış ve “İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nun “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde, 203. maddede düzenlenen “mühür bozma” suçunun konusu, kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin olduğu gibi korunması veya üzerinde değişiklik yapılmaması için konulan mühürdür. Suçla korunan değer, kamu idaresinin, dolayısıyla devletin otoritesidir. Kanunla verilmiş yetkiye dayalı olarak ve usulüne uygun bir şekilde yetkili makam tarafından konulan mührün kaldırılması ya da konuluş amacına aykırı hareket edilmesi ile mühür bozma suçu oluşur.
Devlet daha önce, elektrik dağıtım ve satışını Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile bunlara bağlı müessese ve ortaklıklar eliyle gerçekleştirirken, bu hizmet özelleştirme uygulamaları kapsamında, dağıtım ve perakende satış lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişileri olan şirketlere devredilmiştir. Elektrik ve doğalgazın dağıtım ve satışının Kamu İktisadi Teşebbüsleri tarafından gerçekleştirildiği dönemde ve özelleştirme programının yürütüldüğü süreçte, usulsüz veya kaçak kullanımların tespiti üzerine usulünce yapılan mühürleme işlemine aykırı davranışların TCK’nun 203. maddesi kapsamındaki suçu oluşturduğu tartışmasız ise de; elektrik ve doğalgazın dağıtım ve satışının, özelleştirme uygulamaları sonucu lisans sahibi özel şirketlere devredilmesinden sonra özel şirket yetkililerince yapılan mühürleme işlemi ve buna aykırı davranışların ceza hukuku açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
24/11/1994 tarih ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 37. maddesinin 27.4.1995 tarih ve 4105 sayılı Yasayla değişik (a) bendine göre “Bu Kanun hükümleri gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar özel hukuk hükümlerine tabi olup, bunlar hakkında varsa kendi kuruluş kanunları ile diğer kanunlarda yer alan bu Kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz.”
5237 sayılı TCK’nun “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinin gerekçesinde “kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı” belirtilmiştir.
Mühür bozma suçunun fiil öğesi bağlamında hukuka aykırılık unsurunun oluşması için, mühürleme yetkisinin kanuni dayanağının bulunması zorunludur. Ne yukarıda anılan 4046 sayılı Kanun’da, ne 20.2.2001 tarih ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile 14.3.2013 tarih ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nda, ne de başka bir özel Yasada özelleştirme sonrasında özel şirketlere mühürleme yetkisi verildiğine ve buna aykırı davrananlar hakkında TCK’nun 203. maddesi hükümlerinin uygulanacağına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
4628 sayılı Kanun’a dayanılarak çıkarılan 25.09.2002 tarihli “Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği’nin 13/3. maddesinde “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektriğini keserek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunacağı” belirtilmişse de bu düzenleme, yukarıda yer verilen Anayasa’nın 38 ve TCK’nun 2. maddeleri hükmü karşısında özel bir şirketin tatbik ettiği mührün bozulması eylemini suça dönüştürmez.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, 24.04.2009 ve 16.10.2009 tarihli mühürleme işlemlerini gerçekleştiren müşteki Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş’nin mühürleme tarihlerinden önce 28.01.2009 tarihinde özelleştirildiği anlaşıldığından, lisans sahibi özel şirket görevlileri tarafından yapılan bu mühürleme işlemine aykırı davranışta, 5237 sayılı TCK’nun 203. maddesinde düzenlenen “mühür bozma” suçunun unsurlarının oluşmayacağı gözetilmeden sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
5271 sayılı CMK’nun 231/11. maddesinin; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabilir.” şeklinde düzenlendiği, buna göre anılan madde fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca, cezanın kısmen infazı, ertelenmesi veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilebilmesinin ancak yükümlülüklerini yerine getiremeyen sanıklar yönünden mümkün bulunduğu cihetle, mühür bozma suçundan yargılandığı davada hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın, denetim süresi içinde yeniden suç işlemesi nedeniyle CMK’nun 231/11. maddesi uyarınca hakkındaki hükmün açıklanması sırasında hükmolunan cezanın ertelenemeyeceğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerle 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.07.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY
Yargıtay 11. Ceza Dairesinin bozma kararının gerekçelerine karşı düşüncelerimizin açıklanmasına ilişkindir.
1- 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 2/2. maddesi uyarınca çıkarılan “Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği”nin 13. maddesinin 4. fıkrasında 13.07.2011 tarihinde yapılan değişiklik ile ” Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek mühür altına alır ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur ” hükmü getirilmiştir. Hükümde kaçak elektriği tespit eden kurumun/şirketin enerjiyi keserek mühür altına alacağı belirtilmiştir.
Bu düzenleme kaçak enerji kullanımı halinde yapılacak işlemlere ilişkindir. Herhangi bir ceza hükmü içermemektedir. Konulan mührü kaldıranların nasıl bir ceza ile karşılaşacaklarına ilişkin bir düzenleme değildir. Suç oluşturan bir düzenleme de değildir. Bu idari işleme suç elbisesini giydiren TCK’nun 203. maddesidir. Ceza Kanununun 203. maddesindeki düzenleme ortadan kaldırıldığında yönetmelikteki işlem/hüküm aynen yerinde durmasına rağmen ceza hukuku açısından herhangi bir önem ifade etmeyecektir. Kaldı ki, TCK’nun 203. maddesindeki suçu oluşturan eylem mührün bozulmasıdır. Yönetmelikte ise mührün konuluşu düzenlenmiştir. Suç duyurusu da mühür bozma suçu ile değil kaçak elektrik kullanma suçu ile ilgilidir. Mühür bozma suçunu oluşturan eylem mührün konulması değil kaldırılmasıdır.
Bu düzenlemenin “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine aykırı olduğu şeklindeki kabul halinde, örneğin, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunun birçok maddesi uyarınca ceza verilmesi mümkün olmayacaktır. Zira sit alanları, bu alanlarda uygulanacak hükümler, ne tür faaliyetlere izin verileceği, hangilerinin yasak olduğu, orman sınırları gibi hususlar kurul kararları ile düzenlenmekte ve bu düzenlemelere yönelik cezai hükümler kanun ile getirilmektedir.
2- Mühür Bozma suçu 765 sayılı TCK’nun “Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler” başlıklı üçüncü Babının “Mühür Fekki ve Hükümletin Muhafazası Altında Bulunan Eşyayı Çalmak” başlıklı onuncu faslındaki 274. maddesinde düzenlenmişken, 5237 Sayılı TCK’nun “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Kamu Güvenine Karşı Suçlar ” başlıklı dördüncü bölümüne alınmıştır.
Millete ve Devlete Karşı Suçlar ise 5237 sayılı Yasanın dördüncü kısmında, 247 ile 343. maddeleri arasında 8 bölüm halinde düzenlenmiştir. Görüleceği gibi Mühür Bozma suçu Devlet otoritesi değil kamu güvenine karşı işlenmiş suçlardandır. Mevzuat gereği konulan mührün kaldırılmasının da topluma karşı olduğu ve kamu güvenini sarsacağı hususunda da kuşku bulunmamaktadır.
3- TCK’nun 203. maddesindeki “kanun veya yetkili makamların” şeklinde düzenleme ile veya bağlacı kullanılarak mühürlemeyi ya yetkili makamların yapması ya da dayanağını kanundan alması amaçlanmıştır. Aradaki veya bağlacı çıkarılarak yetkili makam ve kanun terimlerinin birlikte değerlendirilmesinin ve mutlaka kamu görevlisi tarafından yapılması gerektiği düşüncesinin doğru olmadığı kanaatindeyim.
4- Elektrik Piyasası Kanununun 2/2. maddesi “Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar bu kanun ve ilgili yönetmeliklerle düzenlenir” hükmünü getirmiştir. Bu hüküm gereğince çıkarılan “Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği”nin 13. maddesi ilk düzenlemede “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi,kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektriğini keserek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde iken 13.07.2011 tarihli değişiklik ile “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek mühür altına alır ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde değiştirilmiştir. Bu yönetmelik kanuna aykırı değildir. Kanunun verdiği yetki ile, uygulanacak usul ve esasların belirlenmesi amacıyla, kanun koyucunun iradesine uygun şekilde çıkarılmış ve lisans sahibi tüzel kişilere mühürleme yetkisi verilmiştir. Bu yetkiye dayanılarak konulan mührün kaldırılması da kamu güvenini zedeleyecek ve TCK’nun 203. maddesindeki suçu oluşturacaktır.
Özelleştirme tarihlerinden itibaren mevzuata mühürleme yetkisinin konulduğu 13.07.2011 tarihine kadar şirketlerin mühürleme yapabileceğine dair hüküm bulunmadığından bozma kararı sonuç itibariyle doğru ise de, bozmanın 1. bendinin dayanağı olan gerekçelere yukarıda sayılan nedenlerle katılmıyorum.