Yargıtay Kararı 11. Ceza Dairesi 2013/410 E. 2014/21813 K. 16.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/410
KARAR NO : 2014/21813
KARAR TARİHİ : 16.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/236905
MAHKEMESİ : Gölcük Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 03/03/2010
NUMARASI : 2009/144 (E) ve 2010/50 (K)
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararında açıklandığı ve Dairemizin benzer birçok kararında vurgulandığı üzere: belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmelidir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan veya onun yerine imza atan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura herhangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının kastı ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimse de suç kastının varlığı kabul olunamaz.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın savunmasında, marketi katılan ile birlikte işlettiklerini, işyerinin katılanın adına kayıtlı olduğunu, işyerinin katılanın adına kayıtlı olması sebebiyle bonoların onun adına düzenlendiğini, suça konu bonoları markete alınan malzemeler karşılığında katılanın rızası ve bilgisi dahilinde kendisinin düzenlediğini beyan etmesi, kardeşi olan tanığın bu hususları doğrulaması yine bonolar adına düzenlenen tanığın da beyanlarında, sanık ve katılanın ortak olarak markette çalıştıklarını ve bonoların markete verilen mallar karşılığında alındığını bildirmesi karşısında; sanığın zarar verme bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, manevi unsuru oluşmayan suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmolunması,
Kabule göre de;
2- 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinde “değişik zamanlarda” denildiğinden, aynı kişiye karşı aynı anda işlenen eylemlerde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanma olanağı bulunmadığı cihetle, sanığın, değişik tarihlerde düzenlendiğine dair delil bulunmayan suça konu bonoları, aynı anda vermekten ibaret eyleminde, 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesi kapsamında zincirleme suç koşullarının oluşmadığı, ancak suça konu belge sayısı dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması,
3- 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan sanığın kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan koşullu salıverilme tarihine, anılan fıkrada sayılan diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.