YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/25592
KARAR NO : 2014/4606
KARAR TARİHİ : 12.03.2014
Tebliğname No : KYB – 2013/364354
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14.11.2013 gün ve 2013/16787/69007 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21.11.2013 gün ve KYB.2013/364354 sayılı ihbarnamesi ile;
Görevi kötüye kullanmak, resmi belgede sahtecilik, özel belgede sahtecilik ve suç delillerini yok etmek, gizlemek veya değiştirmek suçlarından şüpheliler M.. E.. ve İ.. E.. haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 04/06/2013 tarihli ve 2009/380080 soruşturma, 2013/31169-2436 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı yapılan itirazın kabulüne, anılan kararın kaldırılmasına ilişkin mercii Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/07/2013 tarihli ve 2013/463 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;
Müşteki D. P. vekilleri tarafından T. G. isimli şahsın, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yapılan mülakatta elde edilen sesli ve görüntülü beyanlarının çözümlenmesi yapılırken tahrif edildiği, asıl video kayıtlarının yok edilip yahut gizlendiğinden bahisle, şüpheliler M.. E.. ve İ.. E.. haklarında görevi kötüye kullanmak, resmi belgede sahtecilik, özel belgede sahtecilik ve suç delillerini yok etmek, gizlemek veya değiştirmek suçlarından suç duyurusunda bulunulmuş ise de; müşteki D. P. yargılanıp mahkum olduğu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 esas sayılı dosyasına konu delillerin, mahkûmiyet kararının gerekçeli karar yazıldıktan sonra Yargıtay’ın ilgili dairesince müşteki vekilinin iddiaları ile birlikte temyizen incelenebileceği gözetilmeden, itirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:
Müşteki D. P. vekillerinin, T. G. isimli şahsın 2001 yılında başka bir soruşturma nedeniyle gözetim altına alınması üzerine adı geçen ile yapılan ve kameraya alınan mülakatın müşteki hakkında yürütülen ve tutuklanması ile sonuçlanan, halen sanık olarak yargılandığı (Ergenekon ismiyle bilinen) İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/209 Esas sayılı dosyasında müştekiye yüklenen suça delil olarak gösterildiğini, kameraya alınan mülakatın 128 sahifelik çözümünün şikayet dilekçesinde belirtilen şüpheliler tarafından tahrif edildiğini, bu çözümlemenin soruşturmayı yürüten savcılığa sunulan 16 sahifelik özetininde gerçekleri yansıtmadığını böylece yukarıda belirtilen suçları işledikleri iddia ve şikayeti ile müştekinin yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine dilekçe sunmaları üzerine ileri sürülen iddialar doğrultusunda yargılaması devam eden davadan ayrı bir soruşturma başlatılmıştır.
Soruşturma Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/6470 soruşturma sayılı dosyası üzerinden yürütülmüş, çözümlenen kasetlerin orjinallerinin Fatih adli emanetine iade edilmiş olması, çözümlenme tutanakları ile birlikte çözümlenen kasetlerin DVD ortamında iki nüshasının Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş
olması, (yazılı emre konu) soruşturma şüphelilerinin yapmış olduğu çözümlemenin bilirkişilik faaliyeti olarak kabul edilemeyeceği, (Ergenekon adlı) soruşturmayı yürüten Başsavcılık veya kovuşturmayı yürüten mahkeme tarafından bilirkişi marifetiyle çözümleme yapılmasının mümkün olacağı bu haliyle şüphelilerin görevlerinin gereklerine aykırı davrandıkları ve üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair kamu davası açmaya yeterli şüphe bulunmadığı gerekçesi ile 08/06/2009 gün ve 2009/173 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
Bu karara karşı Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı nezdinde itirazda bulunulmuş, Mahkeme Başkanlığınca da şikayet ve iddialar üzerine müştekinin sanık olarak yargılandığı duruşmaya katılan Cumhuriyet savcıları tarafından şikayete cevap olarak mahkemeye sunulan 4 sahifelik yazılı beyanda T. G. isimli şahsın müşteki hakkındaki beyan ve iddialarının 16 sahifelik mülakat çözüm özetine dayandığının belirtilmesi de nazara alınarak, müşteki vekillerinden de sorularak belirtilen iddiaların müşteki hakkındaki soruşturma ve yargılamada gündeme getirilip getirilmediğinin, getirilmiş ise ilgili soruşturma savcılığı ve mahkemede bununla ilgili ne işlem yapıldığının, kameraya alınan mülakatın orjinalinin yeniden çözümünün yaptırılıp yaptırılmadığının araştırılması, yaptırılmış ise gerek bu çözümün, gerekse müşteki vekilleri tarafından tahrif edildiği belirtilen mülakat çözümü ve özetinin müşteki ile ilgili kısımlarının celbi, yaptırılmamış ve ancak yaptırılacak ise yaptırılmasının beklenmesi veya orjinali temin edilerek müşteki ile ilgili kısımları izlenerek çözümünün yaptırılmasından sonra müştekinin sanık sıfatıyla yargılandığı davada esas alındığı ve delil olarak gösterildiği belirtilen çözümün ve özetinin ilgili kısımları ile karşılaştırarak iddia edildiği gibi tahrifat yapılıp yapılmadığı, T. G. müşteki hakkında söylemediği hususların söylenmiş gibi gösterilip gösterilmediği saptanmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken şüphelilerin Cumhuriyet savcısının talimatı ile hareket ettikleri ve hukuka aykırı bir eylemlerinin bulunmadığı, yaptıkları işin de bilirkişilik görevi olmadığı nedeni ile eksik soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi gerekçesiyle 29/07/2009 tarih ve 582 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu karar üzerine de; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emre konu olan 2009/380080 soruşturma, 2013/31119-2436 karar sayılı soruşturma dosyası ile eksik hususlar giderilmeye çalışılmış, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmış, video görüntüleri ile çözümüne dair tutanakta hatalı ve eksik olan kısımları bilirkişiye tespit ettirilmiş ve özetle; İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün 07/01/2009 tarih ve 13151 sayılı yazısında sahte belge düzenlemek, nüfuz kullanmak suretiyle teşekkül halinde dolandırıcılık suçlarından 2001 yılında yakalanan Tuncay Güney’in anlatımlarının kamera ile kayıt altına alındığı, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/22787 sayılı soruşturması kapsamında ele geçirilip, Fatih Emanetine alındığı, savcılık talimatı ile 4 adet kasedin DVD ortamına aktarıldığı, çözümünün yapılarak (CMK’nun 250. maddesi ile yetkili) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiğinin bildirildiği, T. G. ait video kasetlerini bir depoda saklayan Organize Şuçlarla Mücadele Şubesi eski müdürü Adil Serdar Saçan hakkında Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görevi kötüye kullanmak suçundan mahkumiyet kararı verildiği,
Şikayet olunan Cumhuriyet savcıları hakkında Adalet Bakanlığı’nca 2009/1431/9524 sayılı dosyada gereğine tevessül edildiği,
Savcılıkta bilirkişiye yaptırılan inceleme ve alınan 09/06/2010 tarihli raporda, 5 adet CD ve 4 adet VHS kaseti üzerinde inceleme yapıldığının, kolluk görevlilerince düzenlenen 16 sayfalık özetin 128 sayfalık çözümlemeden alıntılar yapılarak oluşturulduğunun, bir kısım konuşmaların çözümlemesinde eksiklikler ve farklılıklar olduğunun belirtildiği, konu ile ilgili müştekinin sanık olarak yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde de bilirkişi raporu alındığı, 10/04/2009 tarihli raporda daha önce yapılan çözüm tutanaklarında yanlış anlaşıldığı değerlendirilen kelimelerin üzeri çizilerek doğru kelimelerin koyu puntolu harflerle ve altları çizilerek gösterildiği, 13. Ağır Ceza Mahkemesi duruşmasına çıkan İstanbul Cumhuriyet savcıları tarafından mahkemeye sunulan 31/03/2009 tarihli yazıda, mülakatta anlatılan konuların anlam bütünlüğü sağlayacak şekilde özetlendiği, iddianame yazımında da bu özetten yararlanıldığının belirtildiği,
Müştekinin yargılanmakta olduğu mahkemeye sunulan 10/04/2009 tarihli bilirkişi raporunun isabetli olup olmadığı konusunda Cumhuriyet Başsavcılıklarınca bir değerlendirme yapılmasının, yürüyen yargılamaya müdahale etmek anlamına gelebileceği,
Müştekinin, vaki şikayetlerini yargılanmakta olduğu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasında itiraz olarak dile getirmesi gerekirken ayrı bir soruşturmaya konu ettiği, ayrıca müştekinin iddialarının gerçeği yansıttığına dair delil bulunmadığından dolayı, şikayet dilekçesinde belirtilen şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair 04/06/2013 gün ve 2013/31119-2436 sayılı kararın verildiği,
Bu karara karşı da Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı nezdinde itiraz edilerek adı geçen mahkeme başkanınca dosyada çözüm özetinin sadece 1 ve 16. sahifelerin bulunduğu diğer 14 sayfanın bulunmadığı gibi çözüm ve çözüm özeti arasında tek tek karşılıklı inceleme ve araştırma yapılmadan eksik inceleme ile karar verildiği ve delillerin mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle 19/07/2013 gün ve 2013/463 Değişik İş sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına karar verilmiş ise de;
Müştekinin şikayet dilekçesinde ileri sürdüğü sanık olarak yargılanmasına esas suçların T. G. isimli şahısla yapılan görüşme kayıtları ve çözümlemeleri üzerinde sahtecilik yapılarak oluşturulduğu iddia edilmiş ise de; yukarıda belirtildiği üzere kovuşturmaya yer olmadığı kararları gerekçesinde birbirini teyit eder şekilde bu konuda ayrı bir kovuşturma açılamayacağı, bunun halen kovuşturması devam etmekte olan davaya müdahale etmek anlamına gelebileceği, müştekinin vaki şikayetlerini yargılanmakta olduğu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz olarak dile getirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararlarında müştekinin iddialarının sanık olarak yargılandığı davada itiraz olarak dile getirilmesi gerektiği, mahkemece bunun değerlendirileceği, belirtildiği halde, müşteki ve vekilleri kendi iddia ve isnatları hakkında ayrı bir soruşturma ve kovuşturma açılmasını talep etmişlerdir. Müştekinin şüpheliler hakkında açtırmak istediği soruşturma ve kovuşturma işlemleri savunma hakkının kullanılması kapsamında değerlendirilip dava açılsa bile burada iddia edilen hususlar sanık olduğu ve yargılaması (o tarihte) devam eden, kesinleşmemiş davanın iddialarının delili mahiyetinde olduğundan, her iki dava dosyası arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğundan davaların birleştirilerek birlikte görülmesi gerekecektir. (CMK madde 8 – 11.) Soruşturmaya konu iddialar ile İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davanın arasında müşteki yönünden irtibattan da öte biri diğerinin delili olma durumu vardır. Bu nedenlerle iddialara ilişkin davaların birlikte görülmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Davaların ayrı ayrı yürütülerek sonuçlandırılması halinde söz konusu olan iddialarla ilgili çelişkili ve birbirini tekzip eden kararlar ortaya çıkabilecektir. Yüksek Yargıtay Dairelerinin bu tür çelişkilerin önlenmesi için aralarında irtibat bulunan davaların birleştirilerek birlikte görülmesi gerektiği yönünde sayısız kararları bulunmaktadır.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının mahkemelerin bağımsızlığı başlıklı 138. maddesinde “Hakimler Anayasa’ya, Kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler”, CMK’nun 217/1. maddesinde “hakim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaati ile serbestçe takdir edilir” hükümleri bulunmaktadır. CMK’nun 216. maddesinde de; “mahkemece delillerin değerlendirilmesi aşamasından önce sırasıyla yargılamanın tüm taraflarına söz verilmesi ve delillerin sıhhati ile ilgili iddialarını ileri sürmelerine izin verilmesi zorunlu bir usul kuralı olarak düzenlenmiştir. Müştekinin iddiaları zaten sanık olarak yargılaması devam eden davada ileri sürülmüş ve davanın delili mahiyetinde olduğundan mahkemece önceden araştırılmış olabilir ki; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 04/06/2013 tarihli KYO (Kovuşturmaya Yer Olmadığına) kararında açıkça İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince bu hususta rapor alındığının belirtilmesine göre; CMK’nun 230/1-a ve b bentleri gereği bu iddialar nazara alınarak suçun işlenip işlenmediği araştırılarak deliller gerekçede değerlendirilecek ve bir tahrifat ve sahteciliğin olup olmadığı mahkemece tespit edilecektir. Öte yandan yargılaması devam eden bir konu hakkında başka bir soruşturma ya da kovuşturma makamı önünde yeni bir soruşturma ve kovuşturma açılmasını istemek yargıya müdahale anlamına gelebilir. Önceden açılan ve yürüyen yargılamanın delillerini serbestçe takdir edecek hakimlerin bundan etkilenmesi söz konusu olabilir. Anayasanın 138. maddesinin “hiçbir organ, makam, mercii ve kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz” hükmü karşısında, usul ve yasa çerçevesinde hareket etmek ve mahkemeye telkin yada baskı kurma şeklinde anlaşılabilecek davranışlardan kaçınmak gerekir. Usule uymak maddi gerçeklik kadar önemlidir. Usul esastan önce gelir. Usulsüz toplanan deliller, hükme esas alınamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile de bu hususlar vurgulanmaktadır. Eğer iddia edildiği gibi müştekinin sanık olarak yargılandığı davada hükme esas olabilecek nitelikte olduğu iddia edilen T. G.ifadelerini içeren kaset çözümlerinde bir tahrifat ve sahtecilik yapıldığı ortaya çıkar ise müşteki yargılandığı davadan beraat edebilecektir. Beraat kararının kesinleşmesi üzerine zaten müşteki haksız yere kendisinin yargılanmasına sebep olan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunarak gereğinin yapılmasını isteyebilecektir. Bu takdirde kayıtların tahrif edilerek iddiaların sahte olarak üretildiği, mahkemece alınmış bilirkişi raporu ve beraat kararı ile sabit olacağından kısa sürede sonuç alınması da mümkün olacaktır.
Müşteki yargılandığı davada bu hususların araştırılmasını ve karara bağlanmasını her nedense beklememiştir. Gerek yargılandığı davanın karmaşıklığı ve zorluğu, gerekse yargılamada ortaya çıkan polemikler sonucu oluşan ön kabuller nedeniyle müşteki bu yolu tercih etmemiş olabilir.
En son yapılan yasa değişikliği ile, CMK’nun 250 ve TMK’nun 10. maddesi ile görevli ve yetkili mahkemelerin kaldırılması ve bu mahkemelerin baktığı dosyaların normal Ağır Ceza Mahkemelerine devredilmesi, bu dosyaların yeni ve başka hakim heyetleri tarafından incelenecek olması nedeniyle sanık olarak yargılanan müştekinin itiraz etmeyeceği bir durum oluşmuştur. Bu yönüyle de müştekinin kaygısının ortadan kalkmış olduğu gözükmektedir. Son süreçte müşteki tahliye edilmiş olup, bu aşamada devam eden bir mağduriyetinin kalmamış olması nedeniyle Ergenekon davası olarak bilinen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasının karar gerekçesinin yazımı ve Yargıtay incelemesinin uzun süreceği, bunun da müştekinin mağduriyetine neden olacağı düşüncesi de geçerliliğini kaybetmiştir. Müştekinin şikayet dilekçesinde ileri sürdüğü iddialarının yargılandığı mahkemesinde araştırılarak sonuçlanmasını beklemeyerek suçlama yönüne gitmesi, savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu iddiaların esas kararla birlikte incelenecek olması nedeniyle; savunma hakkının kısıtlandığı da ileri sürülemez. Gelinen aşamada kararı henüz yazılmamış olsa bile müştekinin yargılandığı davanın sonuçlandığı nazara alındığında müştekinin iddialarında belirtilen hususlarda araştırma yapılarak sahteliği iddia edilen hususlar müştekinin aleyhine yorumlanmış ise müştekinin bunu temyiz sebebi yaparak temyiz merciine taşıma olanağı bulunmaktadır. Dolayısıyla müştekinin iddiaları konusunda bu aşamada ayrı bir soruşturma ve kovuşturma açılması usul ve yasaya uygun değildir.
Bir an için soruşturma ve kovuşturma açılması kabul edilse bile yukarıda belirtildiği üzere aralarında irtibat ve hatta biri diğerinin delili mahiyetinde olan davalar birleştirilerek birlikte görülmek zorunda olduğundan yeni soruşturmanın karara çıkmış olan davanın sonucunu beklemesi gerekecektir. Önceki davada müştekinin iddiasında ileri sürdüğü hususlar araştırılarak tartışılmış ve bir karara bağlanmış ve karar onanmış ise müştekinin talebi üzerine başlatılan soruşturma konusunun hukuki dayanağı ortadan kalkmış olacaktır.
Eğer müştekinin yargılandığı davada iddia ve şikayetleri karşılanmamış ise müşteki bu iddialarının araştırılmasını isteyebilecektir. Bu takdirde bozma üzerine davaya bakacak mahkeme dosya kapsamını da nazara alarak müştekinin iddiaları ile ilgili gerekli araştırmayı yaparak sonucuna göre hareket edecektir. Görüldüğü üzere müştekinin iddiaları sanık olarak yargılandığı davadaki delillerle birlikte değerlendirebileceğinden müştekinin iddiaları ile ilgili bu aşamada soruşturma ve kovuşturma açılması esas yönünden de mümkün değildir.
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 13/02/2014 tarih ve 2014/242 Esas, 2014/1354 sayılı Kanun Yararına Bozma kararında da belirtildiği gibi şikayet dilekçesinde iddia edilen sahtecilik suç delillerini yok etmek, gizlemek veya değiştirmek iddialarının müşteki D. P. sanık olarak yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 2008/209 Esas sayılı dosyasının delilleri niteliğinde olduğu, davanın henüz temyiz aşamasından geçmemiş ve kesinleşmemiş olması nedeniyle yeni bir soruşturmaya ve kovuşturmaya konu yapılmasının mümkün olmayacağı, aksi takdirde farklı mahkemelerde aynı konuda verilecek kararların birbiri ile çelişki oluşturabileceği, söz konusu delillerin hukuka uygun olup, olmadığı veya hükme esas alınıp, alınmayacağı konusundaki değerlendirme ve takdirin esas yargılamayı yapan mahkemeye ait olduğu, yargılama sırasında anılan delillerin sıhhati konusundaki iddiaların doğrulanması halinde mahkemece her zaman suç duyurusunda bulunulabileceği, davanın sonuçlanmasından sonra sanıkların da şikayet yoluyla ilgililer hakkında soruşturma başlatılmasını sağlayabileceği cihetle; müştekinin iddialarının esas dava dosyasının temyizen incelenmesi sırasında esas kararla birlikte Yargıtay’ın ilgili dairesince incelenebileceği gözetilmeden itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Kanun Yararına Bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde olduğundan Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19/07/2013 tarih ve 2013/463 Değişik İş sayılı kararın CMK’nun 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına dosyanın merciine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.03.2014 tarihinde Başkan ……. ile Üye ………. karşı oyları ile oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Kanun yararına bozma isteminin konusunu oluşturan eylem; şikayetçinin sanık olarak yargılandığı ve kamuoyunda “ERGENEKON” davası olarak anılan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasına konu eylemlerin soruşturulması sırasında kolluk görevlisi olarak çalışan şüphelilerin T. G. isimli kişiye ait sesli ve görüntülü beyanlarını içeren video kasetlerini gerçeğe aykırı biçimde çözümleyerek oluşturdukları 128 sayfa çözüm tutanağı ile bu metnin 16 sayfaya indirilmiş özetini soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarına sundukları ve asıl video kasetlerini yok ettikleri veya gizledikleri iddiasını oluşturmaktadır.
Açıklanan eylemlerin sübutu halinde kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği veya görevde yetkiyi kötüye kullanma suçları ile suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçları sübut bulacaktır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “kamu davasını açma görevi” başlıklı 170. maddesinin birinci fıkrası “kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir” hükmünü taşımakta olup, aynı maddenin ikinci fıkrasına göre soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısınca iddianame düzenlenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
İncelenen dosya içeriğine göre; şikayet konusu eylemler ile ilgili olarak yapılan soruşturmada dosya içerisinde sahte olduğu iddia olunan çözüm özetine ait tutanağın sadece birinci ve onaltıncı sayfalarının örneğinin bulunduğu, diğer sayfaların örneklerinin bulunmadığı gibi Fatih Cumhuriyet Başsavcılığınca atanan bilirkişi Av. …… tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda da iddiaya konu G….. sesli ve görüntülü beyanlarını içeren kasetlerin çözümleme tutanağında gerçeği yansıtmayan bilgilerin yer aldığının belirtildiği, keza şikayetçinin sanık olarak yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasında anılan video kasetlerinin çözümüne dair raporunu sunan bilirkişi H. K. 137 sayfalık çözüm tutanağında da şüphelilerce düzenlenen 128 sayfalık çözüm tutanağındaki bir kısım ifadelerin gerçeğe uygun olmadığı
belirtilerek, ilgili kısımların üstü çizilip yerlerine gerçeğe uygun ifadelerin yazıldığı görülmekte olup, mevcut deliller karşısında CMK’nun 170. maddesi uyarınca kamu davası açılması zorunluluğu doğmuştur.
Sayın çoğunluk bozma kararı gerekçesinde; şikayet konusunun, şikayetçinin yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasında ileri sürülmesi nedeniyle, bu eylemler ile ilgili ayrı bir dava açılması durumunda bunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasına müdahale anlamına geleceğini ileri sürmekteyse de iddia konusu, BİR SUÇUN İŞLENDİĞİDİR. Bu suçun soruşturulması sonucunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturması durumunda Cumhuriyet savcısınca iddianame düzenlenmesi, yargılamaya müdahale anlamına gelmeyip, doğrudan CMK’nın 170. maddesine uygun biçimde kamu davası açılması görevinin ifa edildiği sonucunu doğuracaktır.
Kaldı ki bir suçun soruşturulması başka bir davanın akıbetine bağlanamayacağı cihetle; iddia konusu suçların soruşturulmasının, çok sanıklı ve çok eylemli, binlerce klasörden meydana geldiği anlaşılan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı davanın sonucuna terk edilmesi, şüphelilerin işledikleri iddia olunan suçların zamanaşımına uğramasına neden olabilecektir. Öte yandan şikayetçinin sanık olarak yargılandığı bu dosyada mahkum olduğu ancak gerekçeli kararın henüz yazılmadığı ortada iken şikayete konu iddiaların mahkemesince tartışılması yönündeki kabul, adil yargılanma hakkının zedelenmesine yol açması kaçınılmaz bir hukuka aykırılıktır.
Bir an için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan şikayetçinin üzerine atılı eylemleri ikrar ettiği ve sair delillerin de mahkumiyetine yeterli olduğu düşünüldüğünde dahi ortada işlendiği iddia olunan suç varlığını koruyacak, bir başka ifade ile şikayetçinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasından mahkum olması veya beraat etmesi şüphelilerin işledikleri iddia olunan eylemleri ortadan kaldırmayacaktır.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasının temyiz edilmeksizin veya temyiz edilerek kesinleşmesi de şüphelilere yüklenen eylemlerin varlığını etkileyemez. Bu eylemler suç oluşturuyorsa; şikayetçinin sanık olarak yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyadan mahkum olması, bu suçların soruşturulmasını engelleyememelidir. Aksinin kabulü hukuk güvenliğinin ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin yok olmasına neden olmaktır.
Şikayete konu eylemlerin kovuşturmasına geçilip, şüphelilerin yargılanmalarının yolu açılabilseydi, şüpheliler belki beraat edecekler, belki de mahkum olacaklardı. Mahkum olmaları durumunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan şikayetçi yönünden anılan dosyadaki diğer delillerle birlikte adil bir şekilde yargılanmasına olanak tanınabilirdi.
Açıklanan nedenlerle; T. G. isimli kişinin sesli ve görüntülü beyanlarını içerir çözüm tutanağı ile buna dair özetin isabetli olup olmadığı yönündeki itirazların şikayetçinin yargılandığı mahkemeye itiraz olarak sunulması gerektiği, bu iddiaların Cumhuriyet Başsavcılığınca değerlendirilmesinin yargılamaya müdahale etme niteliği taşıdığı yönündeki gerekçeyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile müştekinin iddialarının yargılanıp mahkum olduğu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayılı dosyasında gerekçeli karar yazıldıktan sonra
Yargıtay’ca yapılacak temyiz incelemesinde ileri sürülebileceği yönündeki kanun yararına bozma isteminde bizce isabet bulunmayıp, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 04.06.2013 gün ve 2009/380080 soruşturma, 2013/31169-2436 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına ilişkin, mercii Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.07.2013 gün ve 2013/463 Değişik İş sayılı kararında bir isabetsizlik bulunmadığı cihetle, kanun yararına bozma isteminin CMK’nın 309. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun kanun yararına bozma isteğinin kabulü yönündeki görüşüne katılmıyoruz.