Yargıtay Kararı 11. Ceza Dairesi 2013/2043 E. 2014/22347 K. 24.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2043
KARAR NO : 2014/22347
KARAR TARİHİ : 24.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/230453
MAHKEMESİ : Diyarbakır 6. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 23/11/2009
NUMARASI : 2008/208 (E) ve 2009/408 (K)
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik

Sanığın şekil ve içerik bakımından gerçek bir nüfus cüzdanında, bulunması gereken unsurları taşıyan fotoğraf üzerinde soğuk mühür izinin de bulunduğu nüfus cüzdanını devriye görevi yapan kolluk kuvvetlerine ibraz ederek kullanılmasından ibaret eylemde, aldatma yeteneğinin de bulunması sebebiyle, yüklenen suçun tüm suçun tüm unsurları itibariyle oluşup sübuta erdiği ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçelerle sanığın beraatine dair hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün belirtilen sebepten 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.12.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY

Evrakta sahtekarlık suçlarında, gerek yerleşmiş yargısal kararlarda gerekse öğretide genellikle kabul edilen görüşe göre suçun hukuki konusu kamu güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması veya tamamen yada kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanmıştır. Bu nedenle fiilden bir zararın ortaya çıkması aranmamakta, zarar olasılığı yeterli görülmektedir.
Kamu güveni, topluma ilişkin hukuksal varlık ya da yarardır. Hukuk düzeni bir olguyu kanıtlama yeteneğini tanıdığı belgelerin öz ve biçimleriyle gerçekliklerine ve doğruluklarına beslenen ortak toplum inancını kamu güveni kavramı içinde korumak ve o yüzden de bu soyut varlık ya da değerin somutlaştığı belgeleri ilişilmez ve dokunulmaz kılmak istemiştir. Gerçeğe aykırı olarak bu türden bir belgenin düzenlenmesi ya da gerçek bir belgeye ekleme yapılmasıyla da ya da bunun bütününün veyahut da bir kesiminin şu ya da bu yolla ortadan kadırılmasıyla, onların doğruluklarına olan toplum (kamu) güveni sarsılacak ve böylelikle de zarar doğmuş olacaktır, yeter ki bu tür eylemler ilk bakışta anlaşılabilecek ölçekte kaba olmayıp aldatabilir nitelikte ve yeterlilikte bulunsunlar. Tersi durumda kuşkusuz ne sahtecilik ne de zarar söz konusu olacaktır. O halde evrakta sahtekarlık suçlarında yapılan sahteciliğin ilk bakışta herkes tarafından anlaşılabilecek derecede olması halinde suç meydana gelmeyecektir. Sahte olduğu ilk bakışta herkes tarafından kolayca anlaşılabilen belgelere kimsenin inanması ve bu belgelerin de kamu güvenini sarsması beklenemez. Yargıtay uygulamalarına göre de, aldatma yeteneğinin varlığı için sahteliğin pek bariz, açık ve ilk görüşte anlaşılabilir nitelikte olmaması gerekir.
Aldatma yeteneğinin gerçekleşmesi için belgenin nesnel olarak aldatma gücüne sahip olması gerekir. Muhatabın hatasından dikkatsiz veya özensiz davranışlarından kaynaklanan fiili iğfale dayalı olarak işlem yapılması, aldatma yeteneğinin varlığını göstermez. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232/250 sayılı kararında “zarar olasılığının bulunması için belgede sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma kabiliyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır. Muhatabın hatasından dikkatsiz ya da özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfal aldatma yeteneğinin varlığını göstermez.” denilmektedir. Yerleşmiş Yargısal kararlarda aynı doğrultudadır.
Bu açıklamaların ışığında olaya döndüğümüzde sanık tarafından görevli polis memurlarına ibraz edilen nüfus cüzdanı ve sürücü belgesi üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen ve kendi içinde çelişki içeren 14.08.2007 tarihli ekspertiz raporunda, suça konu her iki belgenin orjinallerine, genel görünüm ve ebat yönünden benzerlikler göstermekte ise de kağıt kalitesi, baskı tekniği, üzerindeki hat ve desenlerin netlik derecesi ve diğer detay unsurlar yönünden farklılıklar gösterdikleri, belgeler üzerinde basılı bulunan soğuk mühür izlerinin gayri muntazam yapıda oldukları tespit edilmiştir. Yukarıdaki belirtilen bulgulara atfen bahse konu nüfus cüzdanı ve sürücü belgesinin renkli fotokopi-printer benzeri bir yöntemle elde edildikleri, üzerlerine halen mevcut fotoğrafların yapıştırıldığı, lamine ile kaplanarak ve orijinal görünüm vermek amacıyla üzerine sahte soğuk mühür izi tatbik edilerek tümden sahte olacak düzenlendikleri, sahteliklerinin ilk nazarda ve kolaylıkla dikkat çekmeyecekleri cihetle, iğfal kabiliyetini haiz oldukları kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Suça konu belgeler üzerinde yapılan gözlemde; sürücü belgesinin renk kalitesinin orjinaline göre farklı ve daha kalın olduğu, mühür izinin bulunmadığı, sürücü belgesinin arka yüzünün ön yüzüne göre kaymış olması sebebiyle kenarında çıktılar oluştuğu, nüfus cüzdanının ise renk kalitesi ve tonunun orjinallerine oranla daha soluk ve silik görüntü arzettiği, resim üzerindeki mühür izinin hava kabarcıkları içerdiği yine mühür izinin fotoğraf dışındaki belgeye taşmadığı, cüzdan kenar desenlerinin soluk ve gayri muntazam, bir görünümüde olan cüzdanın ikiye ayrık konumda olduğu, katlar kaldırıldığında önceki fotoğrafa ait yapışkan izlerinin bulunduğu ve tekrar katlandığında ise aşağıda yeralan cüzdan seri numarasının üsteki seri numaralarla tamamlandığı görülmüştür. Bu halleriyle her iki belgenin de aldatma yeteneğine haiz olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Diğer taraftan renkli fotokopi ve printer benzeri bir yöntemle elde edildiği anlaşılan nüfus cüzdanı üzerine yapıştırılan fotoğraf üzerinde yer alan mührün, fotoğraf dışında devam etmediği net bir şekilde görülmektedir. Yerleşmiş tüm Yargısal Kararlarda bu husus dahi aldatma yeteneğinin gerçekleşmediğini açıkça ortaya koymaktadır. (1) Esasen dosyadaki 03.08.2007 tarihli tutanaktan da anlaşılacağı üzere polis memurları ilk bakışta sanığın ibraz ettiği belgelerin sahte olduğunu hemen anlamış ve tutanak tutmuşlardır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme tarafından gösterilen gerekçeye uygun olarak aldatma yeteneğinin gerçekleşmemesi nedeniyle usul ve yasaya uygun bulunan beraat kararının onanması yerine, aldatma yeteneğinin gerçekleşmesi gerekçesiyle hükmün bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne karşıyım.