Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2023/8343 E. 2023/9705 K. 16.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/8343
KARAR NO : 2023/9705
KARAR TARİHİ : 16.10.2023

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1291 E., 2023/791 K.
KARAR : Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : … 17. İş Mahkemesi
SAYISI : 2019/430 E., 2021/103 K.

Taraflar arasındaki 28.12.2004-26.07.2019 tarihleri arasında 4/a kapsamında sigortalı olduğunun ve 26.07.2019 tarihli tahsis talebine istinaden 4/a kapsamında aylığa hak kazandığının tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Kurum vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, davacının ilk defa 01.08.1990 tarihinde, 4/a kapsamında sigortalı olarak çalışmaya başladığını, tahsis talep tarihi olan 26.07.2019 tarihine kadar aralıksız bir fiil çalıştığını, toplamda 9402 gün adına sigorta primi ödendiğini, 26.07.2019 tarihli müracaatına karşılık olarak “Avcılar SGM hizmet bildirme yazısına istinaden 28.12.2004 tarihinden itibaren 4/b kapsamında olduğundan müracaatının 4/a kapsamında değerlendirilemediği dolayısı ile tahsis talep müracaatının iptal edildiği” bilgisinin yazılı olarak davacıya bildirildiğini, davacının haksız yere davalı Kurumca iptal edilen 28.12.2004-26.07.2019 tarihleri arasındaki primlerin tekrar 4-a kapsamında kabul edilmesini, dolayısıyla 26.07.2019 tarihli emeklilik başvurusunun kabulünü, 01.08.2019 tarihinden itibaren de SSK kapsamında yaşlılık aylığının bağlanmasını talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Kurum vekili, davacı tarafından 28.12.2004-26.07.2019 tarihleri arası 4/a kapsamında geçtiğini iddia ettiği çalışmalarının tespiti ve yaşlılık aylığı bağlanması istemi ile açılan davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacının davalı kuruma emeklilik için başvuruda bulunduğunu, ancak 4/a kapsamındaki emeklilik müracaatının, son 3 yıl 6 ay 4/b kapsamında olduğundan emeklilik talebinin reddedildiğini, davacının ortağı olduğu şirkette çalışması nedeniyle 4/a kapsamındaki sigortalılığının iptal edilerek iptal edilen primlerinin 4/b kapsamına alındığını, Kurumun işlemlerinde bir hata bulunmadığını beyan edip davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında; davacının kendi işyerinden 4/a kapsamında sigortalı gösterilemeyeceği yönündeki yasal düzenleme ve kurum genelgesi kapsamında 28.12.2004 tarihinden itibaren Bağ-Kur kapsamında sigortalı sayılarak 4/b sigortalılığının başlatıldığı tarihten itibaren de 4/a kapsamındaki hizmetlerinin iptal edildiği, davacının 5510 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinm 2 nci fıkrasındaki düzenleme uyarınca ortağı olduğu şirketten 4/a kapsamında sigortalı gösterilmesinin mümkün olmadığı, davacının şirket ortağı olması nedeniyle 4/b kapsamında sigortalı sayılacağı, ancak bu husustaki yasal düzenleme 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden davacının bu tarih itibariyle 4/1-b kapsamında sigortalı sayılması gerektiği, davacının tahsis talebinde bulunduğu 26.07.2019 tarihi itibariyle aylığa hak kazandığı belirtilerek davanın kısmen kabulüne, davacının 28.12.2004-01.10.2008 tarihleri arasındaki primlerinin 4-a kapsamında kabul edilmesine, davacının 26.07.2019 tarihli tahsis talebinin kabulü ile 01.08.2019 tarihi itibariyle davacıya 4-a kapsamında yaşlılık aylığı bağlanmasına, bu tarihten itibaren ödenmesi gereken aylıkların her bir aylığın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte Kurum tarafından davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı Kurum vekili, davacının 4/b tescili olmamakla beraber, Limited Şirkette 23.12.2004 tarihinde kurucu ortak olduğunu ve halen devam ettiğini, bu nedenle kurum tarafından 28.12.2004 tarihi itibariyle 4/b tescilinin yapıldığını, davacının kendi işyerinden çıkışının 26.07.2019 tarihi olduğunu, 2019/9 sayılı genelge gereği davacının 28.12.2004 tarihinden sonraki çalışmalarının 5458 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi gereğince iptal edilerek 4/b hesaplarına aktarıldığını, hizmet alamadığı dönemler için 5510 sayılı Kanun’a eklenen geçici 23 üncü maddesi ve 76 ncı maddesi hükümlerine göre 4/b sigortalılık süresinin düzenlendiğini, Kurum işlemlerinde bir usulsüzlük bulunmadığını, raporda ilk raporun hiç irdelenmediğini, itirazlarının dikkate alınmadığını, kurumun dava açılmasına sebebiyet vermediğini, bu nedenle kurum aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında; 5510 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin 2 nci fıkrasına göre ”4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sayılanlar kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden dolayı 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı bildirilemezler” düzenlemesinin yer aldığı, davacının 28.12.2004 tarihinde limited şirket ortaklığı başlamış olup, limited şirket ortakları ile şirket arasındaki ilişkinin hizmet akdi değil vekalet akdine dayandığı, davacının bu tarihten itibaren 4/b Bağ-Kur sigortalısı sayılarak 4/a primlerinin 4/b sigortalılığına aktarılması ve aylık başvurusunun reddedilmesi yönündeki Kurum işleminin yerinde olduğu belirtilerek davalının istinaf başvurusunun kabulüne, … 17. İş Mahkemesinin 2019/430 Esas 2021/103 Karar 28.05.2021 tarihli kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B.Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, Mahkemece yeterli inceleme yapılmadığını, talep ettiği sürede 4/a kapsamında sigortalı olması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının 28.12.2004-26.07.2019 tarihleri arasında 4/a kapsamında sigortalı olduğunun ve 26.07.2019 tarihli tahsis talebine istinaden 4/a kapsamında aylığa hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 5510 sayılı Kanun’un 4, 53, 506 sayılı Kanun’un geçici 81 inci maddeleridir.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, dosyada yer alan tüm bilgi ve belgelerin incelenmesinde davacı vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden ilgiliye yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

Üye …’ın muhalefetine karşı, Başkan …, Üyeler …, … ve …’nın oyları ve oy çokluğuyla

16.10.2023 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık “2004 yılında kurulan şirketin ortağı olan ve bu tarihten 2019 yılına kadar 4/a kapsamında sigortalı olarak kurum tarafından primleri kabul edilen, sigortalı davacının 4/a kapsamında yaşlılık aylığı tahsis isteminde bulunması üzerine, kurumca 4/a kapsamında sigortalı olunamayacağı, primlerin 4/b kapsamında kabul edildiği ve buna göre yaşlılık aylığına hak kazanmayacağı yönündeki kurum işleminin yerinde olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.

2. İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda “davacının kendi işyerinden 4/a kapsamında sigortalı gösterilemeyeceği yönündeki yasal düzenleme ve kurum genelgesi kapsamında 28.12.2004 tarihinden itibaren Bağ-Kur kapsamında sigortalı sayılarak 4/b sigortalılığının başlatıldığı tarihten itibaren de 4/a kapsamındaki hizmetlerinin iptal edildiği, davacının 5510 sayılı Kanunun 53.maddesinm 2.fıkrasındaki düzenleme uyarınca ortağı olduğu şirketten 4/a kapsamında sigortalı gösterilmesinin mümkün olmadığı, davacının şirket ortağı olması nedeniyle 4/b kapsamında sigortalı sayılacağı, ancak bu husustaki yasal düzenleme 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden davacının bu tarih itibariyle 4/1-b kapsamında sigortalı sayılması gerektiği, önceden gelen 47a sigortalılık süresi ve prim gün sayısının da yaşlılık aylığına hak kazanmasına yettiği ” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı tarafın istinaf etmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından “5510 sayılı yasanın 53 maddesinin 2. fıkrasına göre ”4üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sayılanlar kendilerine ait veya ortak oldukları işlerlerinden dolayı 4üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı bildirilemezler”davacının 01.08.1990 sigorta başlangıç tarihinden 540 gün askerlik borçlanması kadar geriye gidildiğinde 30.11.1988 sigorta başlangıç tarihine göre 25 yıl sigortalılık 51 yaş 5450 gün şartlarını yerine getirmesi gerektiği, davacının 28.12.2004 tarihinde limited şirket ortaklığı başlamış olup, limited şirket ortakları ile şirket arasındaki ilişkinin hizmet akdi değil vekalet akdine dayandığı, davacının bu tarihten itibaren 4/b Bağ-Kur sigortalısı sayılarak 4/a primlerinin 4/b sigortalılığına aktarılması ve aylık başvurusunun reddedilmesi yönündeki kurum işleminin yerinde olduğu, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin yerinde olmadığı” istinaf isteminin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

3.Kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile kararın onanmasına karar verilmiştir.

4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2 nci maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M./Sarı, S.: Türk Özel Hukuku, 6. Baskı, … 2011, s. 226-227). Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder.

5. Bunun yanında aynı Kanun’un “İyiniyet” başlıklı 3 üncü maddesinde de: “Kanun’un iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır.Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre iyi niyet, bir hakkın kazanılması veya bir hukuki sonucun doğması yönünden mevcut bir engeli, bir eksikliği veya benzeri bir olguyu bilmemek ve hâlin gerektirdiği özen gösterilse dahi … durumda olmamaktır. Ancak TMK’nın 2 nci maddesinde yer alan dürüstlük kuralı, aynı Kanun’un 3 üncü maddesinde düzenlenen iyi niyet ile birebir aynı niteliği de taşımamaktadır. TMK’nın 3 üncü maddesinde düzenlenen iyi niyet “hakların kazanılması” ile ilgili olduğu hâlde, Kanun’un 2 nci maddesinde yer alan dürüst davranma “hakların kullanılması” ve “borçların yerine getirilmesinde” söz konusu olur.

6. Güven teorisi, her iki tarafın menfaatleri arasında denge kurmayı amaçlar ve kaynağını dürüstlük kuralından alır. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu bir kişinin veya kuruluşun davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Temeli Alman Borçlar Kanunu’nda yer alan, borçlar hukuku mevzuatımızda düzenlemesi bulunmamakla birlikte gerek Türk hukukunda gerekse İsviçre hukukunda kendisine uygulama yeri bulan bu teori bir kimsenin kendi yarattığı dış görünüşün meydana getirdiği sonuçlara kendisinin katlanmasının gerekliliği, aksi yönde bir düşüncenin iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği kabulüne dayanır. Bu kapsamda yorum sırasında güven teorisinin uygulanması TMK’nın 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük ilkesinin gereğidir. Kanunun getirdiği güvenin korunmasına ilişkin hükümler yanında, tarafların sözlü veya yazılı davranışları bu güven ortamını sağlayabilir. Sağlanan güvenin, güven sorumluluğu kapsamında, hukuken korunması gerekir. Güven sorumluluğunda taraflar birbirlerinden bekledikleri güveni boşa çıkarmamalıdır. Bu itibarla güven teorisi hukuki güven, istikrar ve hakkaniyet düşüncesini esas alır. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Yasaya aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiyi de yararlandırmak zorundadır.

7. Devletin, iyi niyetli vatandaşın sosyal güvenlik hakkını koruması önemli bir güvencedir. Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkı olup aynı zamanda sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Bu nedenle de sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan davalarda Kurum tarafından icra edilen işlemlerin anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkını zedelememesine dikkat edilmelidir. Nitekim aynı esaslar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2020 tarih ve 2016/10-1602 Esas, 2020/711 Karar sayılı ilamında kabul edilmiştir.

8. Genel olarak idarenin, özel olarak da somut uyuşmazlıkta Sosyal Güvenlik Kurumun hukuki sorumluluğu idare işlevinden kaynaklanmaktadır. Varlık nedeni hizmet ve edim sunmak olan idare(kurum), hizmetten yararlanan, hizmete katılan veya hizmetten etkilenen birey ile ilişkisini hukukun genel ilkeleri doğrultusunda hakkaniyet ve dürüstlüğü gözeterek hukuk çerçevesinde yürütmekle ve ortaya çıkan hak ihlallerini de mümkün olduğunca dava yoluna gidilmeden gidermekle yükümlüdür.
9. Yargıtay’ın 27.01.1973 gün ve E.1972/6, K.1973/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 gün ve A.1968/8, K.1973/14 sayılı kararında belirtildiği gibi, çok ciddi ve ağır ölçüde hukuka aykırı olmaları nedeniyle hiçbir hukuki değere sahip olmayan ve hukuken yok hükmündeki idari işlemler, yönetilenlerin gerçek olmayan beyan ve bilgilerle idareyi aldatarak yaptırdıkları işlemler, hile ile elde edilmiş işlemlerle idare edilenlerin kolayca anlayabileceği açık hataya dayalı işlemler hukuka aykırı olacakları için bir hak doğurmazlar ve idarece her zaman geri alınabilir.
10. Sosyal Güvenlik Kurumunun 28.09.2008 tarih ve 27011 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5510 Sayılı Kanun Gereğince Sigortalı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi ve Sona Ermesi Hakkındaki Tebliğinin “V. Sigortalılık Hallerinin Çakışması Başlıklı” bölümünün 9. maddesinde “01.10.2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı oldukları halde, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden bu Kanun’un 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi prim ödemesi olanların sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar devam ettirilir.” şeklinde düzenleme ile 5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce başlayan sigortalılığın kesintiye uğrayıncaya kadar devam edeceği belirtilmiştir.
11. Somut uyuşmazlıkta davacının limited şirketin kurucu ortağı olduğu ve limited şirkette aynı zamanda müdür olarak temsil ettiği kurumun 2004 yılında dahi bilgisi dahilindedir. Davacının şirket ortağı olduğu başlangıçta 4/b kapsamında sigortalılığının başlatılması gerekirken kurum tarafından bu olgu bilindiği halde primler 4/a kapsamında tahsil edilmiş ve yaklaşık 15 yıl sonra yaşlılık aylığı tahsis isteminde bulunması üzerine kurum tarafından hizmet akti ile çalışmadığı, şirket ortağı ve temsilcisi olduğu, bu nedenle 4/a kapsamında sigortalı olamayacağı, 4/b kapsamında sigortalı olması gerektiği, primlerin 4/b kapsamında değerlendirilerek buna göre yaşlılık aylığı şartlarını taşımadığı gerekçesi ile davacı sigortalının istemi reddedilmiş, alınan primler 4/b kapsamında işveren payı düşüldükten sonra değerlendirilerek aktarılmış ve borç çıkarılmıştır.
12. Davacının başlangıçta şirket ortağı ortak olduğu kurumun kabulündedir. Davacının başlangıçta 4/a kapsamında değil, 4/a kapsamında sigortalı olacağı kabul edilse idi davacı sigortalı buna göre tutum alır ve 4/b kapsamında emeklilik şartlarını sonradan gerçekleştirebilirdi. Kurumun 506 sayılı Kanun döneminde kabul ettiği 4/a sigortalılığı, genelgesi ile ara verilmediği için genelge ile 5510 sayılı Kanun döneminde de kabul ettiği ve sigortalıda güven oluşturduğu sabittir. Kurumun güven oluşturup, kazanılmış bir durum yaratıktan yaklaşık 15 yıl sonra 4/a kapsamından çıkararak 4/b li kabul etmesi ve işveren payını çıkararak borç çıkarması hukuken korunacak bir davranış olmayacaktır. Zira davacının 4/a kapsamında ödediği primleri kurum kabul etmiş ve değerlendirmiştir.
13. Diğer taraftan davacının şirket ortağı olması 4/b için yeterli değildir. Davacı iş sözleşmesinin unsurları olan iş görme, düzenli aylık ücret ve en önemlisi hukuki ve k,işisel olarak bağımlı çalışan konumunda ise sigortalılığı 4/a kapsamında kabul edilmelidir.
14. Kaldı ki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 53/5 inci maddesine göre “Birinci fıkra hükmü saklı olmak üzere sigortalının, bu madde hükmüne göre sigortalı sayılması gereken sigortalılık halinden başka bir sigortalılık hali için prim ödemiş olması durumunda, ödenen primler birinci fıkraya göre esas alınan sigortalılık hali için ödenmiş ve esas alınan sigortalılık halinde geçmiş kabul edilir”. Anılan düzenlemede çok açık şekilde “başka sigortalılık hali için ödenen primin, esas alınan sigortalılık hali için ödenmiş ve bu halde geçmiş kabul edileceği” belirtilmiştir. Burada ödenen primin işçi veya işveren payına göre ayrılacağı açıklanmamıştır. Kaldı ki davacı sigorta bildirimleri yapılan şirkette ortaktır. Kişi-organ vasfındadır. Bu durumda bu kişi için primleri ödeyenin işveren olduğundan sözedilemez. 4/a kapsamında ödenen primlerin tamamının ayrım yapılmaksızın 4/b sigortalılığına aktarılması gerekir.
15. Kararın bu nedenle bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluğun onama kararına katılınmamıştır.