Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2023/8033 E. 2023/9566 K. 12.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/8033
KARAR NO : 2023/9566
KARAR TARİHİ : 12.10.2023

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1731 E., 2023/912 K.
KARAR : Esastan Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Saruhanlı Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
SAYISI : 2018/551 E., 2021/280 K.

Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili ve fer’i müdahil Kurum vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ve feri müdahil Kurum vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işverene ait işyerinde 01.09.1999 – 31.01.2003 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını beyanla Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı … Tar. Ürn. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili, hak düşürücü sürenin dolduğunu, davacının mevsimlik işçi olarak çalıştığını, çalışmasının kesintisiz olmadığını, çalıştığı sürelerin Kuruma eksiksiz olarak bildirildiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
2. Fer’i Müdahil Kurum vekili, hak düşürücü sürenin dolduğunu, Kurum kayıtlarının resmi yazılı belge vasfında belgeler olduğunu, aksi yönde iddiaların aynı nitelikte belgelerle ispatlanması gerektiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “Somut olayda, Kolluk marifeti ile komşu işyerlerinde çalışan ve davacının çalışmasını bilebilecek durumda olan işçi ve işverenlerin belirlenmesi ile davalı işyerinin mevsimlik olup olmadığının tespiti, mevsimlikse dönerlerinin belirlenmesinin istenmesine karar verilmiş, verilen cevabi yazıda yapılan araştırmada davalı şirketin İshakçelebi mahallesinde olduğu, işletmeye en yakın … Et isminde işletme olduğu, başkaca bir işletmenin bulunmadığı, … Et işletmesinde davalı şirketin çalışmasını iç işleyişini bilebilecek durumda kimsenin tespit edilemediği anlaşılmıştır. Davacının çalıştığını iddia ettiği döneme ait davacının çalışmasının niteliğinin belirlenmesi için, Tarım Müdürlüklerinden, ziraat odalarından ve vergi dairelerinden davalı işveren tarafından bildirilen muhtasar beyannameler sorularak dosya arasına alınmıştır. Dosyadan davacının çalıştığı iş yerinden talebe konu dönem boyunca çalışan yeterli sayıda bodro tanığı dinlenilmiştir. SGK’ya müzekkere yazılarak, 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesine 25.08.1999 tarih 4447 sayılı Kanun ile eklenen ay içinde bazı iş günlerinde çalıştırılmadığı ve ücret ödenmediği beyan edilen sigortalıların 30 günden az çalıştıklarını açıklayan bilgi ve belgelerin iş verence prim bildirgelerine eklenmesi şarttır düzenlenmesi uyarınca anılan tarih sonrasına ilişkin eksik bildirimlerin dayanağı belgelerin kuruma ibraz edilip edilmediği ve aksine durum mevcut ise eksik bildirim nedeniyle resen tahakkuk işlemlerinin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, gerçekleştirilmediyse nedenlerinin mahkememize bildirilmesinin istenilmesine karar verilmiş, davacı …’in 24.07.2001-30.03.2002 döneminde davalı işyerinde çalıştığı, işveren tarafından belirtilen dönemde verilen eksik gün bildirim formuna rastlanmadığı, ayrıca davacı için eksik gün bildirimi nedeniyle herhangi bir resen tahakkuk işleminin yapılmadığını bildirildiği anlaşılmıştır. İşyerinin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığında … Tarım Ürünleri İth. İhr. San. Tic. A.Ş adına tescilli olduğu, 506 sayılı Kanun kapsamına giriş tarihi: 01.07.1997 olduğu, işyerinin davalı Sosyal Güvenlik Kurumundaki yapılan işin niteliğinin “üzüm işletmesi” ve işyerinin mahiyetinin “devamlı”olduğu tespit edilmiştir. Davalı … sayılı işyerinden verilen 01.09.1999 – 31/01/2003 tarihleri arası dönem bordroları … SGK İl Müdürlüğünden celbedilmiştir. Davacı …’e ait … sigorta sicil numaralı SGK şahsi kurum dosyası celbedilmiştir. Kurum dosyası içinde davacı imzasını içeren 24.07.2001 işe giriş tarihli davalı işyerinden verilen işe giriş bildirgesi (23.07.2001 varide tarihli 152340 sayılı) bulunmaktadır. Davacı imzası içeren 24.07.2001 tarihli taraflar arasında yapılan imzalı hizmet akdi sözleşmesi, davacı imzası içeren 2002 yılı Ocak-Şubat-Mart ayına ait davacı imzası içeren ücret bordrosu dosyaya sunulmuştur. Tanıklar dinlenilmiş, beyanlarında özetle; Davacının telefon bölümünde çalıştığı, davalı şirkette Ağustos ayında yoğunluk başladığı Ocak ayına kadar yoğunluğun devam ettiği, sonrasında şirketin çalışmaya devam ettiği, ancak işlerin azaldığı, işler sakinlediği dönemde ücretsiz izne ayrılanlar olduğu, iş olduğunda çağırdıklarını beyan ettikleri, davacının, çalışma dönemlerinin tümünde asgari ücretle bildirimin yapıldığı dikkate alındığında, davacının asgari ücretle çalıştığı kanaatine varılmıştır. Dava dosyasına celbedilen … 3.İş Mahkemesi E.2016/70 K.2018/112 sayılı emsal dosyası (Yargıtay 10.Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır),vergi kayıtları, işyerinin dönemler itibariyle bildirilen işçi sayısı, ücret bordroları, hizmet sözleşmesi ve istifa dilekçesi bağlamında Ağustos-Aralık ayları arasında yoğun ve devamlı çalıştığı,kalan aylarda çağrı üzerine çalışma yapıldığı, yoğun olmayan dönemlerde SGK’ya yapılan bildirim kadar çalışma olduğu kanaatine varılmıştır. Yerleşik Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti  istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma  süresi  yönünden  hak  düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır…” Ancak söz konusu Yönetmelikle tespit edilen belgelerin bu meyanda işe giriş bildirgesinin verilmesi durumunda hak düşürücü sürenin işlememesi, ancak iş bu belgelerin içerdiği işe başlama tarihinden sonraki dönem için söz konusudur. Yukarıda belirtildiği üzere davacının 24.07.2001 işe giriş bildirgesinin verilme tarihi öncesi hizmetleri hak düşürücü süre kapsamına girmiştir. Davacı imzasını içeren 24.07.2001 tarihli hizmet sözleşmesi bağlamında yazılı delillerin aksinin ancak yazılı delillerle ispatlanması gerektiği açıktır. Davacının ilk işe giriş tarihinin 24.07.2001 olduğu, davacının işten çıkış tarihinin 30.03.2002 olduğu, bordro tanıklarının beyanlarından da anlaşılacağı üzere, davacının bu tarihleri arasında Ağustos-Aralık aylarında sezon döneminde devamlı-kesintisiz çalıştığı, diğer dönemlerde SGK’ya yapılan bildirim bağlamında hizmetinin bulunduğu anlaşılmıştır. Emsal Yargıtay içtihatlarında imzalı ücret bordroları, işe giriş bildirgesi ve hizmet sözleşmesi ve istifa dilekçesi bulunması durumunda ayrıca ilgili dönemler yönünden sigortalının imzası olan ücret bordrosu-puantaj kayıtlarına ait aylarda SGK Başkanlığına bildirilen kadar hizmeti bulunduğu, ayrıca bu belgeler bağlamında kesintili çalışma olduğu kabul edilmektedir. Sunulan puantaj kayıtlarında imzasının bulunduğu imzaların inkar edilmediği tespit edilmiştir. Yine davacının 30.03.2002 sonrası davalı işyerinde hizmet akdine dayalı çalışmaya devam ettiğine dair yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı niteliğinde belgede bulunmamaktadır. Yukarıda anılan gerekçelerle 21.05.2021 tarihli bilirkişi raporunun usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmış, davanın kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesine dayalı olarak, “Davanın kısmen kabulüne,
1-Davacı, … T.C ve … sigorta sicil sayılı sigortalı …’in davalı işveren … Tarım Ürn.İth.İhr.San.ve Tic.A.Ş’ye ait … SGK İl Müdürlüğünde … işyeri sicil sayılı dosyada işlem gören üzüm işletmesi işyerinde 24.07.2001 – 30.03.2002 tarihleri arasında toplam 186 gün çalıştığı ve bu çalışmalarının 91 gününün Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirildiği 95 gününün Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği, bildirimi yapılmayan dönemlerde o günlerin asgari ücretini aldığı, 2001/2.dönem de 20 gün, 2001/3.dönem 75 gün çalışmasının bildirilmediği anlaşıldığından, davacının 24/07/2001-30/03/2002 tarihleri arasında bildirilmeyen toplam 95 gün davalı işyerinde çalıştığının TESPİTİNE, Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE” karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve fer’i müdahil Kurum vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1.İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili, güncel Yargıtay içtihatlarında 5 yıllık hak düşürücü sürenin sigorta bildirimi yapılmış olan çalışmalarda uygulanamayacağının belirtilmiş olmasına rağmen bilirkişi tarafından hak düşürücü sürenin geçmiş olması sebebiyle müvekkilinin işe giriş tarihinin 24.07.2001 tarihi olarak hesaplanmasının hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin 2003 yılının Ocak ayına kadar çalıştığının tanık anlatımları ile sabit olduğunu, bilirkişi raporundaki hesaplamaların hatalı olduğunu, hizmet tespiti davasının mahiyeti gereği kısmen kabul kararı verilemeyeceğini, eksik, hatalı ve yanlı bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
2.İstinaf kanun yoluna başvuran fer’i müdahil SGK Başkanlığı vekili, hak düşürücü sürenin dolduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda yoğun dönem olarak tespit edilen dönemlerde aynı davalıya ait aynı nitelikte bir çok dosyada davacıların yoğun olarak nitelendirilen bu dönemde çalıştıklarının kabul edildiğini, her bir davacı için ayrı ayrı inceleme yapılmadan genel olarak aynı gerekçe ile hüküm kurulduğunu, davalı şirkete ait bir çok hizmet tespit davası bulunması ve tanıklarında aynı davalıya karşı dava açmış olması nedeniyle beyanlarına itibar edilmeyeceğini, yeterli delile ulaşılamadığını ve davanın ispatlanamadığını, hak düşürücü sürenin gözetilmediğini, davacının çalıştığı sürelerde davalı işveren tarafından Kuruma bildirim yapıldığını, davacının Kurum kayıtlarında olan hizmet süreleri dışında bir çalışması bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda kesin ve net bir şekilde davacının çalışma olgusunu ispatlayacak delil bulunmadığını, rapora itirazlarının dikkate alınmadığını, tanık beyanlarının çalışmanın ne kadar süreyle olduğuna ilişkin kesin bir bilgi vermediğini, davacının, çalıştığını iddia ettiği dönemde imzasını içeren hiçbir ücret bordrosu-puantaj kaydı bulunmadığının davacının bu dönemlerde çalışmadığının göstergesi olduğunu beyanla usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “Dinlenen bordro tanıklarının davacının lazer bölümünde, sezona bağlı olmaksızın, yılın tamamında çalıştığı belirtilmiş olmakla davacının sezon dışı döneme ilişkin çalışmasının tespitinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davacı tarafın istinaf sebepleri incelendiğinde,
1- Yargıtay 10 uncu Hukuk Dairesinin 2021/6868 esas ve 2021/10690 karar sayılı ilamında “…Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi olup bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-43 Esas, 2003/97 Karar ve 26.02.2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını ya da kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir…” Aynı Daire benzer bir olayda 2020/9977 Esas ve 2021/9701 Karar sayılı ilamında da bildirim öncesi dönemin hak düşürücü süre nedeniyle ret kararı verilmesi gerektiğini dillendirmiştir.

Davacının işe giriş bildirgesi öncesi döneme ilişkin talebin reddedilmesinde, son çalıştığı tarihten itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre geçmiş olmakla ve emsal uygulama dikkate alındığında bir isabetsizlik görülmemiştir.

2-Davacının irade fesadına ilişkin açık iddiası veya bu yönde dosyaya kazandırılmış bir delil bulunmadığından kesin delil niteliğindeki yazılı kayıtlara itibar edilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Tanık İkbal tarafından işverenin sunduğu belgeleri okumadan imzaladıklarına dair beyanının sonuca etkisi olmayacaktır. Zira belgelerin içeriğinin aksinin aynı kuvvette delille ispat edilmesi gerekir. Ayrıca işverenin somut bir baskısı ile belgeleri imzaladıklarına ilişkin bir ifade bulunmamaktadır.

3-Yargıtay 10 uncu Hukuk Dairesinin hizmet tespitine ilişkin davada verilen 2018/5204 Esas ve 2019/2128 Karar sayılı ilamında “…6100 sayılı HMK nun “yargılama giderlerinin kapsamı” başlığını taşıyan 323. maddesinde yargılama giderlerinin hangi kalemleri kapsadığı tek tek sayılmış, “yargılama giderlerinden sorumluluk” başlığını taşıyan 326. maddede “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” “yargılama giderlerine hükmedilmesi” başlığını taşıyan 332. maddesinde ise “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümün hüküm altında gösterileceği,” hüküm altına alınmıştır. Mahkemenin davanın esasına ilişkin kararında bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, kısmen kabule uygun hüküm kurulmaması, Sosyal Güvenlik Kurumunun davadaki taraf sıfatının davalı olmasına rağmen lehine ve aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi, davada taraf sıfatı bulunmayan kaymakamlık lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve kısmen kabule göre davalı İçişleri Bakanlığı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizdir ve bozmayı gerektirir…” tespitine yer verilmiştir.

Hizmet tespiti davasının mahiyetinin yargılama gideri paylaşımına etkisinin olmayacağı, talebin bir bölümünün reddi halinde taraflar arasında yargılama gideri ve bu kapsamdaki vekalet ücretinin kabul ve ret oranına göre paylaştırılması gerektiği emsal kararda açıkça ifade edilmiştir. ” gerekçeleriyle

Saruhanlı Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nden verilen 10.06.2021 tarih, 2018/551 Esas ve 2021/280 Karar sayılı kararının kaldırılmasına yönelik davacı vekili ve fer’i müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b.1 hükmü gereğince esastan reddine,” karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve fer’i müdahil Kurum vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde; İstinaf gerekçeleri ile kararın bozulmasını istemiştir.

2.Fer’i Müdahil Kurum vekili temyiz dilekçesinde; istinaf gerekçeleri ile kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hizmet tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri ile 506 sayılı Kanun’un 79/10 ve 5510 sayılı Kanun’un 86/9 uncu madde hükümleridir.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı ve fer’i müdahil Kurum vekilleri tarafından temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin ilgilisinden alınmasına,
Üyeler … ve …’ın muhalefetine karşı, Başkan … ve Üyeler …, …’ün oyları ve oy çokluğuyla
12.10.2023 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1.Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık hizmet tespit davasında 01.09.1999-31.01.2003 tarihleri arasında blok çalışması olduğunu iddia eden, ancak 24.07.2001 tarihinde işe giriş bildirgesi kuruma bildirilen davacı sigortalının bildirim tarihi 24.07.2001 öncesi hizmetinin hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
2.Somut uyuşmazlıkta davacının 24.07.2001 tarihinde işe giriş bildirgesi kurum kayıtlarına intikal etmiştir. Mahkemece bildirim öncesi eksik bildirilen sürelerin dava tarihi itibari ile beş yıllık hak düşürücü süreye uğradığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş kararın istinaf edilmesi üzerine ise Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
3.Kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine çoğunluk tarafından dava tarihine ve işyerinde son çalışma tarihine göre blok çalışmada kayıt öncesi öncesinin hak düşürücü süreye uğradığı kabul edilerek kararın onanmasına karar verilmiştir.
4.Çalışmanın blok çalışma niteliğinde olması yani kesintisiz devam etmesi halinde hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi, mevsimlik çalışmanın bulunması ve bu çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde de çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir(Y. HGK. 01.07.2019 tarih ve 2016/21-1238 E, 2019/834 K). Belirtmek gerekir ki “hak düşürücü süre, bildirimsiz kalan çalışmalar yönünden öngörülmüştür. Belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti hâlinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir. Sigortalının kayda dayanan çalışması bildirilmiş veya kurumca saptanan çalışması var ise bu bildirilen veya saptanan hizmeti ile blok çalışmanın da hak düşürücü süreye uğramadığı kabul edilmelidir.
5.Dairemizin 2021/10293 E, 2022/1056 Karar sayılı karşı oy gerekçelerinde ayrıntılı olarak açıklandığı gibi blok çalışmalarda kuruma bildirilen süre var ise sonraki çalışma için hak düşürücü süreye uğramaz kabulü önceki çalışma içinde kabul edilmeli ve hak düşürücü süre uygulanmamalıdır. Davacının 01.09.1999 tarihi ile sonrası kayda giren 24.07.2001 tarihini takip eden çalışmaları blok çalışmaya dayanmaktadır. Bu blok çalışma içinde kuruma intikal eden süreler olduğuna göre hak düşürücü süre önceleri içinde geçerli olmayacaktır. Blok çalışmanın bölünmezliği söz konusudur. Bu nedenle çoğunluğun hak düşürücü süre yönündeki onama gerekçesine katılınmamıştır.