Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2023/7348 E. 2023/7471 K. 04.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/7348
KARAR NO : 2023/7471
KARAR TARİHİ : 04.07.2023

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2022/76 E., 2023/40 K.
KARAR : Kısmen kabul

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen 5434 sayılı Kanun kapsamında geçen fiili hizmet zammı süresi dikkate alınarak, 01.11.2018 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti ile hak edilen aylıkların yasal faizi ile birlikte davalı Kurumdan tahsili davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, dairece ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne dair, karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı, davacı ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü

I. DAVA
Davacı dava dilekçesiyle özetle; 16.02.1972 doğum tarihli olduğunu, 01.01.1990-15.03.2010 tarihleri arasında Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığında muvazzaf pilot olarak görev yaptığını, toplam 7004 gün hizmet olduğunu, 15.10.2018 tarihinde yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunabilmesi için gerekli koşulların bildirilmesini istediğini, davalı kurumun 17.10.2018 tarih 13993861 ve 5 1171429/332302 sayılı yazıları ile 51 yaş koşulunun yerine gelmemesi ve fiili hizmet süresi yaştan geriye götürülmediği gerekçesi ile reddedildiğini, kurum işleminin hatalı olduğunu, beyan ederek fiili hizmet zammı sürelerinin yaştan ve işe başlangıç tarihinden mahsubu ile davacının başvuru tarihini takip eden (15.10.2010) ay olan 01.11.2018 itibari ile emekliliğe hak kazandığının tespitine, 01.11.2018 itibari ile emeklilik aylığının bağlanması, hak edilen emekli aylıklarının ve aylıkların hak ediş tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizinin birlikte ödenmesine, bu tarihten sonra işveren tarafından Kuruma bildirilen tüm sigorta kollarına tabi hizmetlerinin SGK destek primi olarak dönüştürülerek emekli aylığının kesilmeksizin ödenmesine devam edilmesine, yaşlılık aylığının kesilmeksizin ödenmesine devam edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının istifa ettiği tarihe kadar 4/c kapsamında bu tarihten sonra 4/a kapsamında sigortalı olduğunu hizmetlerinin birleştirilmesi halinde fiili hizmet zammının eklenmesinin söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi, 12.11.2019 tarihli ve 2019/13 Esas, 2019/277 Karar sayılı kararı ile “…davacının fiili hizmet zammı süresinin yaştan ve işe başlangıç tarihinden indirilmesiyle 01.11.2018 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının kabul edilmesi gerektiği ve davacıya 01.11.2018 tarihinden bağlanacak yaşlılık aylığının 01.02.2019 tarihinden toplu ödeme yapılacağı tarihe kadar yasal faiz işletilmesi gerektiği, davacıya yaşlılık aylığı bağlanacak 01.11.2018 tarihinden itibaren bildirilen tüm sigorta kollarına tabi sigortalılık süresinin sosyal güvenlik destek primine tabi olarak kabul edilmesi gerektiği ve 01.11.2018 tarihinden itibaren bağlanacak yaşlılık aylıklarının kesilmeksizin devam ettirilmesi gerektiği kanaatine varılmış, bu nedenle; davanın kabulüne, davacının fiili hizmet zammı süresinin yaştan ve işe başlangıç tarihinden indirilmesiyle 01.11.2018 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının kabul edilmesi gerektiği ve davacıya 01.11.2018 tarihinden bağlanacak yaşlılık aylığının 01.02.2019 tarihinden toplu ödeme yapılacağı tarihe kadar yasal faiz işletilmesi gerektiğinin tespitine, davacıya yaşlılık aylığı bağlanacak 01.11.2018 tarihinden itibaren bildirilen tüm sigorta kollarına tabi sigortalılık süresinin sosyal güvenlik destek primine tabi olarak kabul edilmesi gerektiği ve 01.11.2018 tarihinden itibaren bağlanacak yaşlılık aylıklarının kesilmeksizin devam ettirilmesi gerektiğinin tespitine karar vermiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
İstinaf başvurusunda bulunan davalı vekili, mahkemece verilen kararın hatalı olduğunu, davacı hakkında fiili hizmet zammı süresinin istenildiği şekilde uygulanabilmesinin mümkün olmadığını buna göre davanın reddi yerine kabulüne dair verilen kararın kaldırılması ile davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin, 01.07.2021 tarihli ve 2020/205 Esas, 2021/1219 Karar sayılı kararı ile “..,506 sayılı Kanunun 60 ıncı ve geçici 81 inci maddeleri gereğince yaşlılık aylığından yararlanmak için belirlenen yaşa ulaşmış olmak, belirli süre prim ödemek, işten ayrılmak ve talepte bulunmak koşulları aranmaktadır. 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkındaki Kanunun 4 üncü maddesine göre çeşitli sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak geçen hizmet süreleri aylık bağlanılmasına hak kazanıldığında birleştirilebilmekte ve sigortalının yaşlılık aylığı bağlanması için tabi olduğu yaş, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi bu duruma göre tespit edilmektedir.
2829 sayılı Kanunun 8 inci maddesi gereğince; “Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.”
Öte yandan, 18.02.2000 tarihli 1997/1 Esas ve 2000/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre, “506 sayılı Kanun’un Ek 5’inci maddesinde öngörülen itibari hizmet süresinin salt sigortalılık süresine eklenmesi gerekir ve ayrıca bu süreninfiili prim ödeme gün sayısına eklenmesi söz konusu olmaz. 506 sayılı Kanunun ek 39 uncu maddesine göre “ek 5 ve ek 6 ncı maddeleri gereğince sigortalılık süresine ilave edilen gün sayıları 5 yıldan çok olmamak üzere bu kanunun 60 ve geçici 81 inci maddelerinde belirtilen yaş haddinden indirilir” hükmü mevcuttur. 5434 sayılı Kanunda da itibari hizmet kavramına yer verilmiştir. Ne var ki; anılan Kanun’un 35 ve devamı maddelerinde düzenlenen “itibari hizmet” 506 sayılı Kanun sistematiğindeki “itibari hizmet”ten farklıdır. Zira 506 sayılı Kanundaki itibari hizmet süresi, hem sigortalılık süresini uzatmakta hem de yaşlılık aylığı oranını yükseltmektedir. 5434 sayılı Kanundaki itibari hizmet süresi ise, yalnızca emekli aylığı oranını yükseltmektedir. Ancak, 5434 sayılı Kanun’da “fiili hizmet zammı” kavramına da yer verilmiş olup, 5434 sayılı Kanun’un 33, 34 ve 205’inci maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu fiili hizmet zammı; hizmet süresini, emeklilik ikramiye miktarını ve emekli aylığı bağlama oranını artırmakta ve yaş haddinden de 8 yıla kadar indirim sağlamaktadır. Bu nitelikleri nazara alındığında 5434 sayılı Kanundaki fiili hizmet zammının 506 sayılı Kanundaki itibari hizmetin karşılığı olduğu, buna bağlı olarak da; 5434 sayılı Kanun fiili hizmet zammının 506 sayılı Kanun kapsamındaki hizmetlerle birleştirilmeleri durumunda sigortalılık süresine eklenmesi ve yaş haddinden de indirilmesi gerekeceği açıktır. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2013/1112-24302 E, K, ve 2017/2423-8712E,K sayılı kararları da bu yöndedir.)
Somut olayda; 5434 sayılı Kanun kapsamındaki fiili hizmet zammının 506 sayılı Kanun kapsamındaki hizmetlerle birleştirilmeleri durumunda sigortalılık süresine eklenerek işe başlangıç tarihinden ve yaş haddinden de indirilmesi gerekeceği, buna göre, Kurumun kabul ettiği, 3 yıl 10 ay 15 gün gün fiili hizmet süresinin sigortalılık süresine eklenerek işe başlangıç tarihinden ve yaş haddinden de indirilmesi, aylık bağlanması için gerekli koşulların bu şekilde tespiti gerekmekte olup mahkemenin maddi vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davalı Kurum vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2021 tarihli ve 2020/205 Esas, 2021/1219 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davalı … vekilince temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin, 28.12.2021 tarihli ve 2021/9031 Esas, 2021/16761 Karar sayılı kararında “…2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un 4’üncü maddesindeki; “kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet süreleri, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirilir.” hükmü uyarınca çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmet süreleri de yaşlılık aylığı bağlanmasına esas olmak üzere birleştirilmekte ve sigortalının yaşlılık aylığı bağlanması için tabi olduğu yaş, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi tespit edilmektedir.
Yukarıda sayılan düzenlemeler birlikte irdelendiğinde; mahkemece, 2829 sayılı Kanun kapsamında hizmetleri birleştirilen ve 506 sayılı Kanun kapsamında tahsis koşulları uyuşmazlık konusu olan, davacının 5434 sayılı Kanunun 32 nci vd. maddeleri hükümlerince hak kazandığı “fiili hizmet zammının” tahsis koşullarından olan yaş haddinden indirilmesine ilişkin kabul, 506 sayılı Kanunun ek 39’uncu maddesi karşısında yerinde ise de, 5434 sayılı Kanunda yer alan “fiili hizmet zammının”, iştirakçilerin görev yaptıkları süreler boyunca ve tam kesenek vermek suretiyle geçirdiği sürelere ilişkin olarak yapılan ek bir zam niteliğinde olduğu ve fiili hizmet süresine eklenmesi gerektiği, buna göre eklenen bu hizmetin, iştirakçilerin fiili hizmet süresini, emeklilik ikramiye miktarını ve emekli aylığı bağlama oranını artırdığı ve yaş haddinden de 8 yıla kadar indirim sağladığı, 5434 sayılı Kanunun 11 inci kısmında 35 vd. maddelerinde ayrıca düzenlenmiş olan “itibari hizmet” sürelerinin de, istekle emekliye ayrılmak için gerekli olan, kadınlarda 20, erkeklerde 25 hizmet yılının hesabı ve emekli ikramiyesinin hesaplanmasında bu sürenin dikkate alınmayacağı, ancak keseneklerin iadesinde, toptan ödeme yapılmasında ödenecek paranın ve aylık bağlanmasına hak kazanılması halinde bağlanacak aylığın oranının artmasına etki ettiği dikkate alınarak, 5434 sayılı Kanunun 32 nci vd. maddelerinde düzenlenmiş “fiili hizmet zammının”, 506 sayılı Kanundaki ve içtihadı birleştirme kararı gereğince sadece sigortalılık süresine eklenmesi gereken “itibari hizmet” süresinden farklı bir kavram olduğu açıkça anlaşılmakta olduğundan, bu sürenin 506 sayılı Kanun kapsamında tahsise esas sigortalılığın başlangıç tarihinden geriye çekilmesi mümkün değildir. Başka bir deyişle, 5434 sayılı Kanun kapsamında hak kazanılan “fiili hizmet zammının” kişilerin fiili hizmetine eklenmesi gerektiği söylenebilir ise de, birleşen hizmetler sonrasında, 506 sayılı Kanunun 60 ıncı ve geçici 81 inci maddesindeki yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin koşullar bakımından uygulama yapılırken, sigortalılık süresi yönünden, kişinin sigortalılık başlangıç tarihiden geriye doğru ekleme yapılması ile sigortalılık başlangıç tarihinin geriye çekilmesi suretiyle, ek bir sigortalılık süresine veya başkaca bir uygulama yapılmasına imkân vermediği hususu dikkate alınmalı ve buna göre tahsis koşulları yeniden irdelenmeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir.” denilerek karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, konu ile ilgili yasal mevzuat, emsal Yargıtay içtihatları ve konusunda uzman bilirkişiden alınan bilirkişi raporu hep birlikte değerlendirildiğinde; davacının 3 yıl 10 ay 15 gün (1395 gün) fiili hizmet zammı süresi kadar sigortalılık başlangıç tarihinin geriye çekilmesinin mümkün bulunmadığı, 3 yıl 9 ay 15 gün (1365 gün) fiili hizmet zammı süresinin sigortalılık süresine eklenmesi ve yaş haddinden indirilmesi gerektiği, davacıya 15.10.2018 tahsis talep tarihinde yaş şartı gerçekleşmediğinden 01.11.2018 tarihinden geçerli yaşlılık aylığı bağlanmasının mümkün bulunmadığı kanaatine varılmış, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, davacının 3 yıl 9 ay 15 gün (1365 gün) fiili hizmet zammı süresinin sigortalılık süresine eklenmesi ve yaş haddinden indirilmesi gerektiğinin tespitine, fazlaya ilişkin diğer taleplerin reddine,” dair karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davacı ve davalı … vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davalı temyiz dilekçesinde; davacı hakkında Kurumca yapılan işlemlerde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, esasen Kurum işlemlerinin yerinde olduğunu ve davanın tümden reddi gerektiğini belirterek, kararın bozulmasını, istemiştir.
2.Davacı vekili ise temyiz dilekçesinde; verilen kararın hatalı olduğunu taleplerinin tamamının kabul edilmesi ve buna uygun şekilde bir kabul kararı verilmesi gerekirken aksine verilen kararın hatalı olduğunu ve bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 5434 sayılı Kanunun 32 nci vd. maddeleri hükümlerince hak kazanılan fiili hizmet zammının hizmet birleştirilmesi ve tahsis aşamasında nasıl dikkate alınması gerektiği ile bu sürenin 2829 sayılı Kanunun 8 inci maddesi gereğince uygulanması gereken 506 sayılı Kanun kapsamındaki tahsis işlemlerinde sigortalılık başlangıç tarihinden geriye gidilmek suretiyle sigortalılık süresine eklenip eklenmeyeceği ve bu süre üzerinden belirlenecek yaş haddinden de düşülüp düşülemeyeceği ve tahsis şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği hususundadır.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 5510 sayılı Sosyal Sigortaları ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 1 inci maddesi ile 2829 sayılı Kanunun 8 inci maddeleri hükümleridir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297 nci maddesinde:
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesi getirilmiştir.

3. Değerlendirme
1.Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
2.Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, … 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
3.Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
4.Yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu’nun 19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K:229; 05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936; 23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254; 18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432; 21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453; 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436; 08.02.2012 gün 2011/10-726 E, 2012/57 K; 28.09.2012 gün 2012/3-444 E, 2012/638 K; 16.03.2012 gün 2012/2-97 E, 2012/203 K sayılı kararlarında da, benimsenmiştir. Yine 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
5.Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3 üncü maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nun 297 nci maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
6.Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
7.Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile yargıcın, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
8.Eldeki davada ise, mahkemece verilen kısa kararda “davacının 3 yıl 9 ay 15 gün (1365 gün) fiili hizmet zammı süresinin sigortalılık süresine eklenmesi ve yaş haddinden indirilmesi gerektiğinin tespitine,” dair ibarenin zaten davacının talebini tam olarak karşılayan bir karar niteliğinde olduğu, ne var ki kısmen kabule dair karar verildiği, bu hali ile verilen kararın kendisi içerisinde çelişki barındırdığı gibi, bozma kararımıza yanlış anlam verilerek, hatalı uygulama yapılmak ve gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki oluşturmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi, hükmün gerekçesinin karar ile uyumlu olmasına ilişkin emredici kuralı ihlal etmektedir.
9.O hâlde, davacı ve davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm sair yönleri incelenmeksizin bozulmalıdır.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

04.07.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.