YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/321
KARAR NO : 2023/1469
KARAR TARİHİ : 21.02.2023
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2022/287 E., 2022/621 K.
DAVA TARİHİ : 13.06.2018
HÜKÜM/KARAR : Kısmen kabul
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen rücuan tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesi ile asıl ve birleşen davada; davalı şirket adına işlem gören işyeri sigortalılarından …’ın 11.11.2016 tarihinde işyerinde çalışırken pres metal yuvarlaklara delik açarken açılan delikteki hurda parçanın içindeki haznede biriktirdiğini, bir süre sonra haznenin üzerindeki açlıkta biriken hurda yuvarlak parçalardan iki tanesinin fırlayıp gözüne saplanması neticesinde yaralanması ile sonuçlanan bir iş kazası geçirdiğini, kaza nedeniyle sigortalıya 149879,14 TL psd bağlandığını, 6792,33 TL sağlık harcaması ve 9234,18 TL geçici iş göremezlik ödeneği harcaması yapıldığını, toplam kurum harcamasının 165905,65 TL olduğunu, teftiş kurulu başkanlığının 04.01.2018 tarih 105866-02/İR:02 sayılı raporuna göre kazanın işyerinde ve işin yürütümü sırasında meydane geldiğinden 5510 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinin a ve b bendleri kapsamında olayın iş kazası olduğunun belirlendiğini, kazanın meydana gelmesinde işverenin %100 oranında kusurlu olduğundan işverenin 5510 sayılı sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrası ve 76 ıncı maddesinin 4 üncü fıkrası hükümlerine göre sorumlu olduğunun tespit edildiğini beyanla fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik 116133,95 TL psd’nin (104915,39TL) tahsis-onay tarihinden, sağlık harcamalarının (4754,63 TL) sarf ve ödeme tarihinden, sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik gelirinin (6463,92 TL) ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı işveren şirket vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davaya konu maddi olay nedeniyle Samsun 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/490 Esas sayılı kamu davası ile 1. İş Mahkemesinin 2018/47 Esas sayılı tazminat davası derdest olup işbu davaların sonucunun bekletici mesele yapılmasını talep ettiğini, davaya konu somut olayda, davanını pes makinesinde çalışması esnasında makinenin ürettiği ürünün hurda malzemelerinin biriktiği yerin zamanında boşaltılmadığını ve biriken bu malzemenin presin uyguladığı basınçla kazazedenin sağ gözüne gelerek bu istenmeyen kaza olayının meydana geldiğini, …’a işe başlayacağı zaman iş güvenliği ile ilgili eğitimleri verildiğini, ayrıca saha içerisinde de iş güvenliği uzmanı tarafından gerekli ve zorunlu eğitimleri verildiğini, meydana gelen kazanın, sigortalının kendi hatasından dolayı meydana geldiğini, müvekkili şirketin meydana gelen kazada kusurunun bulunmadığını beyanla davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 28.09.2020 tarihli ve 2018/195 Esas, 2020/354 Karar sayılı kararıyla; Somut davada iş güvenliği uzmanları tarafından müştereken düzenlenmiş rapor ile olayın meydana gelmesinde; davalıların %90 ve işçinin %10 oranında kusurlu olduklarının kabulü ile davanın kısmen kabulüne, toplam 149.315,09-TL kurum alacağının; 134.891,23 TL ilk peşin sermaye değerinin gelir onay tarihinden, 8.310,76-TL geçici işgöremezlik ödemesinin ödeme tarihlerinden 6.113,10-TL sağlık harcamasınının ödeme ve ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 07.12.2021 tarihli ve 2021/1067 Esas, 2021/1646 Karar sayılı kararıyla; Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine, hükme esas alınan kusur raporunun işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına, olaya ve oluşa uygun olduğunun anlaşılmasına, dava dışı sigortalı tarafından işveren aleyhine açılan UYAP ortamında incelemesi yapılan Samsun 1. İş Mahkemesinin 2018/47 esas sayılı maddi ve manevi tazminat davasında alınan Adli Tıp Kurumunun 23.09.2020 tarih ve 13573 esas sayılı raporunda sigortalının maluliyet oranının Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuyla aynı oranda belirlenmesi karşısında bu dosyanın bekletici mesele yapılmamasının sonuca etkili olmamasına, taraflarca ileri sürülen tüm istinaf sebeplerinin ilk derece mahkemesince usul ve yasaya uygun bir şekilde değerlendirilerek hüküm kurulmasına göre davacı ve davalı vekillerinin yerinde bulunmayan istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi nin 1 numaralı alt bendi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
Dairemizce ilk derece mahkemesi kararı “dosya kapsamında, hak sahibi tarafından Samsun 1. iş Mahkemesinde açılan tazminat davasının bulunduğu ve bu dosyadan davalı işverenin %100 kusurlu olduğunu bildiren kusur raporunun bulunduğu, kararın ise UYAP sorgusunda bulunmadığı, olay ile ilgili yapılan soruşturmada kapsamında açılan ceza davasının yargılamasının yapıldığı istinaf sonrası kesinleşen Samsun 9 Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/490 E sayılı dosyasında ise alınan kusur raporunda İşveren şirketin Üretim Şefi Taşkın Atar’ın asli kusurlu olduğu, vardiya amiri Burhan Karakış’ın tali kusurlu olduğu, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı Sanem Özgöncü’nün kusurunun bulunmadığı, katılan sigortalı …’ın ise tali kusurlu olduğunun bildirildiği kusur raporunun hükme esas alındığı, dosyadan alınan 31.12.2018 tarihli kusur raporunda işverenin %100 kusurlu olduğu, 15.04.2019 tarihli raporda işverenin %100 kusurlu olduğu, 02.01.2020 tarihli raporda ise işverenin %90 kusurlu, sigortalı …’ın ise %10 oranında kusurlu olduğunu bildiren kusur raporları alınmış ve işverenin %90 kusurlu olduğunun kabulü ile hüküm kurulmuş ise de raporlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm tesisi bozmayı gerektirir.
Mahkemece yapılacak iş, ceza dosyasını ve tazminat dosyasını getirterek, bu dosyalardan alınan kusur raporları ile mahkeme dosyasından alınan kusur raporları arasındaki çelişkinin giderileceği, ve 6331 sayılı Kanun da ayrıntılı bir şekilde tartışılıp değerlendirilecek şekilde olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden yeniden oluşa uygun bir kusur heyet raporu alınmalı, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.” gerekçesi ile bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesi tarafından “davalıların %90 ve işçinin %10 oranında kusurlu olduklarının kabulü ile davanın kısmen kabulüne, toplam 149.315,09-TL kurum alacağının; 134.891,23 TL ilk peşin sermaye değerinin gelir onay tarihinden, 8.310,76-TL geçici işgöremezlik ödemesinin ödeme tarihlerinden 6.113,10-TL sağlık harcamasınının ödeme ve ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, karar verilmiştir.
” verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı Kurum vekili temyiz dilekçesinde: işverenin %100 kusurlu olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.Davalı şirket vekili temyiz dilekçesinde: Davacının açtığı tazminat dosyasının henüz kesinleşmediğini, meydana gelen iş kazasında işveren şirketin kusurunun bulunmadığını, iş kazası ile ilgili tüm önlemlerin alındığını, iş güvenliği eğitimlerinin verildiğini, olağan çalışma düzeninin dışına çıkmak suretiyle işçinin eylemi ile meydana gelen olay arasındaki illiyet bağının kesildiğini, bilirkişi raporunda kusur oranı belirlemesinin açıkça hukuki değerlendirme olduğunu, tüm kusurunun tedbirsiz ve dikkatsiz çalışan işçide bulunduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri ile 5510 sayılı Kanun’un 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21 inci maddenin birinci fıkrası, dördüncü fıkrası hükümleridir.
2.5510 sayılı Kanunun 21/1 inci maddede işverenin, 21/4 üncü maddede üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup bu maddelere göre açılan rücuan tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunduğundan konuya ilişkin olarak 818 sayılı Borçlar Kanununun irdelenmesi de gerekmektedir.
Söz konusu Kanunun 141 – 148 inci maddelerinde müteselsil borçlara yer verilmiş olup 141. maddede, alacaklıya karşı, her biri borcun tümünden sorumlu olma yükümü altına girdiklerini beyan eden birden çok borçlu arasında teselsül bulunduğu, böyle bir beyanın yokluğunda teselsülün ancak kanunun belirlediği durumlarda olacağı, 142 inci maddede, alacaklının, müteselsil borçluların tümünden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ödenmesini istemekte serbest olduğu, borç tamamen ödeninceye dek borçluların tümünün sorumluluklarının devam edeceği, 145 inci maddede, yaptığı ödeme veya takas ile borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmiş olan müteselsil borçlulardan birinin, sona eren borç oranında diğer borçluları borçtan kurtarmış olacağı, 146 ıncı maddede, borcun niteliğinden aksi anlaşılmadıkça, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ödemeden birbirine eşit birer payı üzerine almak zorunda olduğu ve payından çok ödeme yapanın, fazla tutar yönünden diğer borçlulara rücu hakkının bulunduğu, 147 inci maddede, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin, ödediği tutar oranında alacaklının haklarına halef olacağı bildirilmiştir. Diğer taraftan Kanunun haksız eylem yönünden müteselsil sorumluluğa ilişkin 50. maddesinde, birden çok kimseler birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri takdirde, önayak olan (kışkırtan) ile asıl gerçekleştiren ve yardımcı olanların, ayırım gözetilmeksizin müteselsilen sorumlu olacakları, hakimin, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve gerektiğinde bu rücunun kapsamının derecesini saptayacağı belirtilmiş, çeşitli nedenlerin birleşmesi bakımından müteselsil sorumluluğa dair 51 inci maddesinde, birden çok kimseler çeşitli nedenlere (haksız eylem, sözleşme, kanun) dayanarak sorumlu oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarara sebebiyet veren kimselere ilişkin hükümlere göre işlem yapılacağı, kural olarak haksız bir eylemi ile zarara sebebiyet vermiş olan kimsenin en önce, tarafından hata gerçekleşmemiş ve üzerine borç alınmamış olmasına karşın yasal olarak sorumlu olan kimsenin de en sonra, zarar ile yükümlü tutulacağı açıklanmıştır.
Müteselsil borç, birden çok borçlunun alacaklıya karşı borcun tümünden sorumlu olduğu, alacaklının tamamen veya kısmen edayı her bir borçludan isteyebildiği, eda tamamen yerine getirilinceye dek borçluların sorumluluklarının süregeldiği, her borçlunun iç ilişkideki payına bakılmaksızın borcun tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, borçlulardan birinin borcu ödemesi durumunda diğerlerinin de alacaklıya karşı borçtan kurtulduğu, borcun, her bir borçlu yönünden tali değil asli nitelik taşıdığı, alacaklı karşısında birden çok borç ve borçlunun bulunduğu borç ilişkisidir. Bu ilişkide ifa, asıl alacağı ortadan kaldırmayıp alacak hakkı, ödeme yapmak suretiyle rücu hakkını kazanan borçluya geçtiğinden, anılan borçlu, alacaklının halefi olarak diğerlerine rücu edebilmektedir. Bununla birlikte, rücua konu olan borcun müteselsil niteliği bulunmadığından, sorumluluktan kurtulmak için her borçlunun borcun tümü yerine, kendine düşen payını ödemesi yeterli olmaktadır ki burada kanundan doğan halefiyet söz konusudur. Kuşkusuz, ödeme yapan borçlu ile alacaklının öncesinde, halefiyeti ortadan kaldırıcı sözleşme yapmak yetkileri de bulunmaktadır. Öğreti ve yargı kararlarında, borçların aynı sebepten doğması durumuna “tam teselsül” denilmekte ve değinilen 50. maddenin bunu karşıladığı ifade edilmekte, borçların farklı nedenlerden (kanun, sözleşme, haksız eylem) doğması halinde ise “eksik teselsül”ün varlığından söz edilerek 51 inci maddenin de bunu tanımladığı kabul edilmektedir. 50. maddede, aynı zarardan dolayı birden çok kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmaları, birden çok kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlanmıştır. 51. maddede ise, müteselsil sorumluluk, ortak kusur yerine farklı hukuksal nedenlere bağlanmıştır ve bunlar Kanun, sözleşme veya haksız eylemdir. Birden çok kişi, kanun, sözleşme veya haksız eylem nedeniyle aynı zarar için, zarara uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanmakta, kural olarak ilk önce, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulmakta, en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun hükmü gereğince sorumlu tutulan kişiye başvurulmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve 2013/9-1559 Esas – 2013/1461 Karar, 15.05.2015 gün ve 2013/17-2267 Esas – 2015/1352 Karar, 19.06.2015 gün ve 2013/10-2281 Esas – 2015/1727 Karar, 24.06.2015 gün ve 2014/13-19 Esas – 2015/1743 Karar sayılı ilamlarında aynı görüşlere yer verilmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda eksik ve tam teselsül ayırımına son verilmiş, 61 inci maddede, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62 inci maddede, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanun’un 21 inci maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1 inci fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4 üncü fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1 inci ve 4 üncü fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50 inci ve 51 inci maddeler (6098 sayılı Kanun’un 61 inci ve 62 inci maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62 inci maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1 inci fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4 üncü fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere,uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hakim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre temyiz eden davacı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile temyiz eden davalı şirket vekilinin aşağıda kalan paragraf kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, bozma sonrası mahkemece alınan kusur raporunda davalı işveren Sampa Otomotiv San. ve Tic. A.Ş.’nin %90 oranında kusurlu olduğu ve bu kusurun %10’unun dava dışı Taşkın Atar’a ve %5’inin dava dışı Burhan Karakış’a ait olduğu, sigortalı …’ın %10 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği, mahkemenin bu rapora itibar ettiği ancak, ilk peşin sermaye değerli gelir yönünden, 5510 sayılı Kanun’un 21/1 kapsamında, 3 üncü kişilerin teselsül sorumluluğu 21/4 kapsamında ve yukarıda belirtilen Daire ilkelerine uygun olarak irdelenme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemece alınan kusur raporuna göre, ilk peşin sermaye değerli gelir yönünden, 5510 sayılı Kanun’un 21/1 kapsamında, 3 üncü kişilerin teselsül sorumluluğu 21/4 kapsamında irdeleme yapılarak karar verilmemiş olması bozma nedenidir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
21.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
B.T.
K.Şefi:S. BİÇER