Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2023/2644 E. 2023/2260 K. 09.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/2644
KARAR NO : 2023/2260
KARAR TARİHİ : 09.03.2023

MAHKEMESİ : Van Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
HÜKÜM/KARAR : Kısmen kabul
İLK DERECE MAHKEMESİ: Van 1. İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki ödeme emrinin iptali davasından yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I.DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; 667 ve 668 sayılı KHK ile Hazine’ye devredilen … Eğitim Yayın Dağt. Paz. Tem. Yem. Ürt. Gıda San. ve Tic. A.Ş.’nin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan borcu nedeniyle davacının şirketin yöneticisi olduğundan bahisle 1245 kart takip numarası ile ödeme emri gönderildiğini, borcun zamanaşımına uğradığını, dava dışı şirketin hazineye devredilen malvarlığından borcun tahsilinin mümkün olmadığının açıkça ortaya koyulması gerektiğini, şirketin tasfiye edilmiş olması nedeni ile davacının malvarlığına başvurulmasının hukuka aykırı olduğunu, 6183 sayılı Kanun’un yazılı usul ve koşullarına uyulmadığını, çıkarılan ödeme emirlerinin şirket adına olduğunu, borçların tahakkuk ve ödenmeleri gerektiği zaman davacının yönetici, temsilci ve sorumlu olmadığını beyanla 1245 sayılı kart takip numarasında davacıya gönderilen ödeme emirlerinin iptaline, davacının malvarlığına koyulan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP
Davalı kurum vekili; davacının yetkilisi olduğu şirketin borcundan dolayı düzenlenen ödeme emrinin tebliğ edildiğini, şirketin kanuni temsilcilerinin tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kurum alacaklarının ödenmesinden sorumlu olduklarını, bahse konu şirketin 667 ve 668 sayılı KHK ‘ler ile kapatılarak her türlü hak ve alacağının bedelsiz olarak hazineye devredilmesi sebebi ile şirket aleyhine takip yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, kurumca tesis edilen dava konusu işlemde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı ile; 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve anılan tarihten sonra tahakkuk eden prim borçları hakkındaki sorumluluk yönünden gözetilmesi gereken, 5510 sayılı Kanun’un 88/20 inci maddesinde, “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” hükmüne yer verilmiş olup; düzenleme ile şirket yönetim kurulu üyelerinin primlerin ödenmesinden herhangi bir ön koşula bağlı olmaksızın işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları açıkça belirtildiğinden; tüzel kişiliği sonlandırılarak mal varlığı Hazineye devredilen prim borçlusu kuruluş malvarlığından takip konusu borçların tahsil edilmediğinin bu konuyla görevli KHK işlemleri bürosu yazısı içeriğinden de anlaşıldığından; davacı vekilinin dilekçesinde yer verdiği itirazların, sıralanan gerekçeler ışığında yerinde olmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; tasfiye süreci bitmeden müvekkilinin sorumluluğuna karar verilmesinin hatalı olduğunu, takip dosyaları incelendiğinde bir kısım takip dosyasında müvekkilinin 2015 yılında şirket yönetiminden ayrıldığının ve takip dayanağı alacaklarının zamanaşımına uğradığına ilişkin savunmalarının mahkemece değerlendirilmediğini beyanla ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Davacıya gönderilen 2017/10906, 2017/10907, 2017/10002, 2017/10492, 2017/10494, 2017/10495, 2018/10094 ve 2018/10099 sayılı ödeme emirlerinin zamanaşımını uğradığı belirgin olduğundan iptali gerektiği, iptali talep edilen ödeme emirlerinden 2017/10905; 2017/10648; 2017/12627; 2018/10095; 2018/10096; 2018/10097; 2018/10110; 2018/12467; 2018/14616; 2018/14615; 2018/14614 ; 2019/10646; 2019/10647 takip nolu olanlarının idari para cezasına dayalı olduğu anlaşılmakta olup dava dışı anonim şirket hakkında düzenlenen idari para cezasından davacının şahsen sorumlu tutulamayacağı gözetildiğinde sayılı ödeme emirlerinin iptaline karar vermek gerektiği,dava dışı anonim şirketin yönetim kurulu üyesi olarak 15.12.2015 tarihine kadar yönetim kurulu üyesi olan davacının sorumluluğunun bu döneme kadar borçlardan sorumlu tutulabileceği bu kapsamda davacının şirket ortağı yahut temsilcisi olmadığı belirgin dönem ve zamanaşımına uğradığı anlaşılan ve emsal nitelikli dairemizin Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 09.03.2022 tarih 2021/12469 E., 2022/3301 K. sayılı dosyası ile bozulup dairemizce uyulmasına karar verilen dosyada alınan ve kısmen dosya içeriğine uygun olduğu anlaşılan 19/10/2022 tarihi rapor uyarınca 2017/10003 sayılı dosyada 2009/7. ayına ilişkin prim borcunun tahsiline ilişkin olduğu ve 05.05.2017 tarihinde 3.026,00-TL tutarında tahsilat uyarınca zamanaşımının kesildiği ve takibin zamanaşımına uğramadığı yanı sıra 2017/10071 sayılı dosyada 2015/8-11 aylarına ilişkin prim borcu ilişkin olduğu 2017/10005 sayılı dosyada ise 2015/7, 9, 10, 11 aylarına ilişkin prim borcu olup zamanaşımına uğramadığı alınan takiplere yönelik iptal koşullarının oluşmadığı anlaşıldığı,davacının şirket ortağı olmadığından sorumlu tutulamayacağı ve takip konusu alacağın kısmen zamanaşımına uğradığı anlaşılan 2017/10072, 2017/10908 ve 2018/10098 sayılı dosyalarda ise alacağı takibin kısmen iptali gerektiği anlaşılmış olduğu gerekçeleriyle “Davacı vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi nin 3 numaralı alt bendi gereğince kısmen kabulüne, Van 1. İş Mahkemesinin 31.03.2021 tarih, 2020/483 E., 2021/533 K., sayılı kararının kaldırılmasına,
Davanın Kısmen Kabul Kısmen reddi ile,
-Davacıya gönderilen idari para cezasına ilişkin 2017/10905; 2017/10648; 2017/12627; 2018/10095; 2018/10096; 2018/10097; 2018/10110; 2018/12467; 2018/14616; 2018/14615; 2018/14614; 2019/10646; 2019/10647 ödeme emirlerinin iptaline,
-Davacıya gönderilen 2017/10906; 2017/10907; 2017/10002; 2017/10492; 2017/10494; 2017/10495; 2018/10094; 2018/10099 sayılı ödeme emirlerinin zamanaşımına uğradığı anlaşıldığından iptaline,
-Davacıya gönderilen ödeme emirlerinden davacının şirket ortağı yahut temsilcisi olmadığı ve zamanaşımına uğradığı anlaşılan;
-2017/10908 sayılı ödeme emrine konu borçlardan 41.923,23 TL’sinin iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine,
-2017/10072 sayılı ödeme emrine konu borçlardan 15.184,88 TL’sinin iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine,
-2018/10098 sayılı ödeme emrine konu borçlardan 14.959,08 TL’sinin iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine,
-Davacının 2017/10003, 2017/10071, 2017/10005, takip sayılı dosyalara yönelik iptal talebinin reddine,karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri, temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle;
-Mahkemenin 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35 inci maddesinin ve 506 ve 5510 sayılı Kanuna göre genel kanun olduğunu bu nedenle olaya uygulanamayacağını belirtmesinin hukuka aykırı olduğunu, söz konusu şirkete, Meclisten geçerek kanunlaşan 667, 668, 670,679 sayılı KHK ile el konulmuş ve bu şirket malvarlıklarının hazineye devri ile borçlarının ödenmesi hakkında özel düzenlemeler getirdiği, dolayısıyla olaya uygulanması gereken yasa maddeleri daha özel madde olan ve olaya özgü çıkarılan ve Meclisten geçerek kanunlaşan 667, 668, 670 ve 679 sayılı KHK hükümleri olduğunu Mahkemenin bu açıdan değerlendirme yapmadığını,
-Şirket yöneticisi malvarlığına gidilebilmesi için alacağının öncelikle el konulan şirketin Hazineye devredilen mal varlığından tahsilinin mümkün olmadığı hususu açıkça ortaya konulması gereklidir. Oysa aşağıda delilleri ile sabit olduğu üzere davalı idare 670 sayılı KHK 5 inci maddesinde öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmeden doğrudan müvekkilinin malvarlığına el konulduğunu, işlemin hatalı olduğunu,
– İlgili şirketin tasfiye edilmiş olması iddiasıyla ile Müvekkilin malvarlığına gidilmesi hukuka aykırı olduğunu,
-Müvekkilinin sorumluluğuna gidilebilmesi için 6183 sayılı yasada yazılı koşul ve usullerine uyulmadığını,
-Tahakkuk ve ödemenmesi gereken zamanda davacının yönetimde olmadığını,
-Kararın usul ve Kanuna aykırı olup kısmen red kararının bozulması gerektiğini belirtmiştir.

2.Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle;
– Bölge Adliye Mahkemesince hatalı değerlendirme ile bir kısım idari para cezalarının, cezaların şahsiliği ilkesi uyarınca şirket yetkililerinin şahsi sorumluluğuna gidilemeyeceği ifade edilmiş ise de bahse konu şirketi sevk ve idare eden kişilerin şirket yetkilileri olduğu ve bu kişilerin eylemleri ile şirketin işlem tesis ettiği hususları göz önüne alındığında bahse konu değerlendirmenin hakkaniyet ilkesine açıkça aykırı olduğu noktasında herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bilindiği üzere, şirketler gerçek kişilerden farklı olarak tüzel kişiliğe haiz, iki veya daha fazla kişinin mal veya emeklerini belli bir amaçla birleştirmek suretiyle oluşturdukları ortaklıktır. Şirketler gerçek kişilerce oluşturulduğundan gerçek kişilerin eylemleri neticesinde tesis edilen işlem ve eylemlerden, işlemi tesis eden kişilerin cezai sorumluluğu bulunduğundan aynı şekilde kabahat suçu olan idari para cezasından da sorumlu tutulması gerekmektedir. Dolayısıyla dava konusu olayda idari para cezasına konu eylemler şirket yetkilileri tarafından tesis edildiğinden bu bağlamda şirket yetkilileri hakkında tesis edilen müvekkil kurum işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığın aksi yönde tesis edilen Bölge Adliye Mahkemesi kararı usul ve Kanuna aykırı olup kararın ortadan kaldırılması gerektiğini,

– Dava konusu olayda zamanaşımının başlangıç tarihinin müvekkil kurum incelemesi sonucu hazırlanan rapor tarihinin dikkate alınması gerekirken hatalı değerlendirme ile ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılının baz alınmış olması usul ve yasaya aykırı olduğunu,

-Dava konusu edilen işlem, 6183 sayılı Kanuna istinaden düzenlenen ödeme emrinin iptaline ilişkin olarak açılmıştır. Davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği hususlar ödeme emrine ilişkin itirazın usul ve esas şartlarının dışında yer alan itirazlar olup ödeme emrine karşı bu aşamada ileri sürülebilmesi mümkün değildir. Dava dilekçesi incelendiğinde ileri sürülen itirazlar, yasada hüküm altına alınan ödeme emrine karşı yapılabilecek itiraz sebeplerinden ziyade amme alacağının esasına ilişkin olan tahakkuk aşamasında ileri sürülebilecek iddiaların yer aldığı görülmektedir. Bu iddialar söz konusu kamu alacağının henüz tahsil aşamasına gelmemiş bir başka değişle tahakkuk aşamasında olan kamu alacağına ilişkin açılan davada ileri sürülmesi gereken itirazlar olup gerek usul ekonomisi gerekse alacaklının zarara uğramaması açısından usulen inceleme yapılması gerekirken işin esasına girerek davanın kabulüne karar vermiş olması hatalıdır. Zira 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 55 inci maddesinde amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir “ödeme emri” ile tebliğ olunacağı hüküm altına alınmıştır. Öte yandan aynı yasanın “Ödeme Merine İtiraz” başlıklı 58 inci maddesinde kendisine ödeme emri tebliğ olunanın borcunun bulunmadığı, kısmen ödendiği veya zamanaşımına uğradığı iddialarıyla 7 gün içerisinde dava açabileceği hükme bağlanmıştır. Bu yasal düzenlemelere göre ödeme emrinin iptali için dava açıldığı takdirde ileri sürülebilecek hukuka aykırılık haller tek tek sayılmıştır. Bunlar ise: “istenen borcun bulunmadığı”, “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” iddiaları ile sınırlandırılmıştır. Kanunda yer alan sınırı itirazlar dışında yapılacak olan itirazlar, amme alacağının esasına ilişkin olup tahakkuk aşamasında ileri sürülebilecek iddiaların ödeme emrine karşı açılan davada ileri sürülmesine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla da müvekkil kurum tarafından uygulanan cezai işlem ile alakalı olarak mevcut yasal düzenlemeler karşısında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm kurulmuş olmasının hatalı olduğunu kararın bozulması gerektiğini belirtmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri ile 506 sayılı Kanun’un 80 inci maddesi, 5510 sayılı Kanun’un 88 inci maddesi, 6183 sayılı Kanun’un 35 inci maddesi hükümleridir.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
09.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.