YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/2565
KARAR NO : 2023/5479
KARAR TARİHİ : 16.05.2023
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/2622 Esas, 2021/653 Karar
HÜKÜM/KARAR : Esastan Red
İLK DERECE MAHKEMESİ : … Batı 1. İş Mahkemesi
SAYISI : 2013/543 Esas, 2019/123 Karar
Taraflar arasındaki iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili ve davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı ve davalılardan İşkaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmekle, davalı İşkaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili tarafında da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 27.09.2022 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı İşkaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. adına Av……. ile davacı adına Av. … geldiler. Diğer davalı adanı gelen olmadı. Gelenlerin yüzlerine karşı duruşmaya başlanıp sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra duruşmaya son verilerek; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve dosyanın Dairemiz’e tekrar gelmesinden sonra Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının 19.03.2013 tarihinde davalı Kent Bir Grup İnş. Ltd. Şti.’de sigortalı ve asgari ücret ile çalışmaya başladığını, müvekkilinin işvereni olan şirketin diğer davalı firmanın altında çalışan taşeron firma olduğunu, müvekkilinin 20.03.2013 tarihinde davalılara ait işyerinde çalışmakta iken meydana gelen iş kazası sonucu yaralanarak malul kaldığından bahisle geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 83.904,88 TL, kalıcı iş gücü kaybı nedeni ile oluşan maddi zarara karşılık 5.000,00 TL ve son olarak 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirketin çalışanı olmadığını, diğer davalı şirketin çalışanı olduğunu belirterek husumet itirazında bulunmuş, davanın esasına ilişkin olarak, davacının kendi dikkatsizliği nedeniyle hava boşluğuna düşmesi neticesinde yaralanmalı iş kazasının meydana geldiğini, bu iş kazasının meydana gelmesinde müvekkili şirketin ve çalışanlarının herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, meydana gelen kazanın tamamen davacının kendi hatasından kaynaklandığını, bu sebeple davacı tarafın tazminat isteminin haksız bir kazanç mahiyetinde olduğunu, talep edilen maddi ve manevi tazminatın oldukça fahiş olduğunu, belirterek davanın reddi ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kent Bir Grup İnş. Taah. Elekt. Elektr. Nak. Eml. San. ve Tic. Ltd. Şti. davaya cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında özetle kaza sonucunda davacıda oluşan sürekli iş göremezlik oranının %50,00 olduğu, kazanın meydana gelişinde davacının %20, davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş.’nin %20, davalı Kent Bir Grup İnş. Taah. Elekt. Elektr. Nak. Eml. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ise %60 oranında kusurlu olduklarından bahisle davacı lehine 753,66 TL geçici iş göremezlikten kaynaklanan maddi tazminat, 82.151,22 TL sürekli iş görmezlikten kaynaklanan maddi tazminat olmak üzere toplam 82.904,88 TL maddi tazminat ile 45.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle müvekkiline atfedilen kusurun yüksek olduğunu, manevi tazminatın düşük olduğunu, kalıcı iş gücü kaybı ve efor kaybına ilişkin bir hesaplama yapılmadan bu taleplerinin reddedildiğini, hesap bilirkişisi raporundaki hesaplamaların da eksik olduğunu, manevi tazminata kaza tarihinden itibaren faiz işletilmemesinin hatalı olduğunu beyan etmiştir.
Davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle, müvekkili şirkete husumetin yöneltilmesinin hatalı olduğunu, müvekkili şirket ile diğer davalı şirket arasında imzalan sözleşme gereği sorumluluğun diğer davalıda olduğunu, talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkili şirketin olayda hiç bir kusurunun bulunmadığını, kusur raporlarının hatalı olduğunu, hesap bilirkişisi raporunun hatalı olduğunu, ifa amaçlı ödemenin dikkate alınmadığını, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığını, manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, 15.05.2019 tarihli dilekçesinde ise diğer davalı ile aralarında hiç bir ticari faaliyet bulunmadığını, davada taraf sıfatlarının olmadığını istinaf başvuru sebep ve gerekçeleri olarak ileri sürmüştür.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından bahisle istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, davacıya %20 kusur atfedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkilin herhangi bir kusuru bulunmadığını, davacının söz konusu yerin boşluk olduğunu dahi bilmediğini, bilirkişi raporunda asıl işveren İşkaya İnş. San. ve Tic. A.Ş.’nin %20, Kent Bir Grup İnş. Ltd. Şti’nin %60 kusurlu olduğu ifade edilmişse de davalıların asıl işveren-alt iş veren ilişkisi nedeniyle müşterek ve müteselsilen sorumlulukları bulunduğunu, hüküm altına alınan manevi tazminatın az olduğunu, manevi tazminat faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olarak belirlenmesinin hatalı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda geçici iş göremezlik ve sürekli iş görememezlik nedeniyle oluşan maddi zararın hesaplandığını ancak kalıcı iş gücü kaybından doğan maddi zararın hesaplamasına yer verilmediğini, bunun yanında hükme esas alınan bilirkişi raporunda ekonomik bir değer taşıyan salt yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesi amacıyla emsallarine göre fazla güç sarfetmesinin doğuracağı efor tazminatına yönelik herhangi bir hesaplamada bulunulmadığını, yerel mahkeme tarafından kalıcı iş gücü kaybı ve efor kaybına ilişkin talepler değerlendirmeye alınmadan bu hususlar açısından red kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkeme kararında müvekkili lehine 753,66 TL geçici iş göremezlik ve 82.151,22 TL sürekli iş görememezlik olmak üzere toplam 82.904,88 TL maddi zarara hükmedilmişse de yapılan hesaplamlar ve mahsup işlemlerinin hatalı olarak yapıldığını, davacı lehine daha yüksek geçici iş göremezlik ve sürekli iş göremezlik tutarları hesap edilerek hüküm altına alınması gerektiğini ileri sürmüştür.
Davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili temyiz dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin diğer davalı Kent Bir Grup şirketi ile taşeronluk/alt taşeronluk sözleşmesi kapsamında herhangi bir ticari faaliyeti bulunmadığını, İlk Derece Mahkemesi tarafından husumet kendiliğinden araştırılmadığı gibi buna ilişkin itirazlarının Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yanlış yorumlanarak reddedildiğini, Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili kararında savunmanın tamamen değiştirildiği gerekçesi ile taleplerinin reddedilmesinin usule, yasaya ve hukuka açıkça aykırılık teşkil ettiğini, husumete ilişkin itirazlarını tekrar ettiklerini, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının diğer davalı Kent Bir Grup şirketinin çalışanı olduğunu, müvekkilinin diğer davalı şirket çalışanın taleplerine muhatap olamayacağını, taraf ve dava ehliyetinin yokluğu nedeniyle kendileri yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, kusur oranlarının hatalı tespit edildiğini, davacının kusurunun ağır kusur olup illiyet bağını kestiğini, kusur raporunda müvekkili şirketin sözleşmenin tarafı olmadığı yönündeki tespit karşısında sonuç kısmında bu hususun yer almamasının usule, yasaya ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, tüm sorumluluğun aklı selim sahibi ve tehlikeyi fark edecek zekâya sahip olmasına rağmen çalıştığı alanın sağlamlığını tehlikeye düşürecek çalışmaya başlayarak gerekli özeni göstermeyen davacı işçiye ait olduğunu, müvekkiline davacı ile aynı oranda kusur izafe edilmesinin hatalı olduğunu, dava dilekçesinde davacının kabulü ve hesap bilirkişisinin de değindiği 1.500,00 TL tutarındaki ödemenin mahkeme tarafından görmezden gelindiğini, mahkemenin ödemenin ifa amacı taşıyıp taşımadığına ilişkin bir karar vermediğini, ödemenin ifa amacı taşıdığını ve hesaplamadan tenzil edilmesi gerektiğini, hesap raporunun yerleşmiş Yargıtay içtihatlarındaki sıralamaya uyulmaksızın tespit edildiğini, davacının dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmaması nedeniyle taleplerini 15.01.2019 tarihli ıslah dilekçesi artırmasının mümkün olmadığını, dava dilekçesi ile talep edilmeyen alacaklardan davacının feragat ettiğini, fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilmesi gerekirken kabul edilmesinin kanunlara, içtihatlara aykırı olduğunu, hüküm altına alınan manevi tazminatın fazla olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 417 inci maddesi, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13, 16, 20 ve 21 inci maddeleri ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 inci maddesi, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 8 inci ve 31 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
Dosya kapsamından, davacının davalılardan Kent Bir Grup İnş. Taah. Elekt. Elektr. Nak. Eml. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin işçisi olup vasıfsız inşaat işçisi olduğu, dava dışı Enkaya İnş. Nakliye Tur. Pet. Ür. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin dosya kapsamında yer alan 20.02.2013 tarihli sözleşme ile Özel … Sanayi Odası Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi ve yurt binası ile kapalı spor salonunun kalıp, demir ve beton işleri(inşaat kaba işleri)nin yapımını davacının işvereni olan Kent Bir Grup şirketine verdiği, kaza davacının işe girişinin ikinci gününde meydana gelmiş olup olay tarihinde yurt binasında inşaatın birinci katında döşeme üzerinde bulunan tahta parçalarını ve inşaat atıklarını toplamak üzere görevlendirilen davacının yerde bulunan havalandırma boşluğundan bir alt kata düşerek yaralandığı, davacının işvereni olan Kent Bir Grup şirketine kaba inşaat işlerini veren şirketin davalı İş-Kaya şirketi değil dava dışı Enkaya şirketi olduğu, durum bu şekilde olmasına karşın dava dilekçesinde davalı olarak Kent Bir Grup şirketi ile birlikte İş-Kaya şirketinin gösterildiği, davalı İş-Kaya şirketi vekilinin ise İlk Derece Mahkemesi aşamalarında bu hususa herhangi bir itirazda bulunmadığı, kendilerinin sözleşmenin tarafı olmadığını dile getirmediği, davalı İş-Kaya şirketi tarafından süresinde ibraz edilen istinaf dilekçesinde dahi bu hususun ileri sürülmediği, davalı İş-Kaya şirketi vekilinin ilk kez istinaf kanun yoluna başvurma süresi geçtikten sonra ibraz etmiş olduğu 15.05.2019 tarihli dilekçesinde davacı tarafın 26.09.2013 tanzim tarihli dava dilekçesi ile husumetli olarak müvekkili İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş.’yi göstermişse de yaptıkları araştırmalar neticesinde müvekkili şirketin diğer davalı Kent Bir Grup şirketi ile taşeronluk/alt taşeronluk sözleşmesi kapsamında herhangi bir ticari faaliyetinin bulunmadığını, bu hususun dosyada mübrez tespitler ile de sabitt olduğunu beyan ederek kendilerinin sözleşmenin tarafı olmadığını ileri sürdüğünü, Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu itirazı davalı tarafça istinaf dilekçesi verildikten, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre geçtikten sonra 15.05.2019 tarihinde diğer davalı ile aralarında herhangi bir ticari bağ bulunmadığı, davanın dava şartı yokluğundan reddini talep ettiği, 6100 sayılı HMK’nun 357. Maddesi gereği istinaf aşamasında resen göz önünde tutulacaklar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenemeyeceği, davalı tarafın yargılamanın başından itibaren kendisinin yüklenici diğer davalının taşeron olduğunu savunduğu, istinaf aşamasında diğer davalı ile aralarında bir taşeronluk sözleşmesi olmadığını ileri sürmesinin savunmanın tamamen değiştirilmesi niteliğinde olup istinaf aşamasında ileri sürülemeyeceği, kaldı ki ileri sürülen hususun istinaf süresinin dolmasından sonra iddia edildiği, davalının bu yöne ilişkin istinaf taleplerinin yerinde olmadığı gerekçeleri ile değerlendirdiği, dosya kapsamında davalı İş-Kaya şirketi ile Enkaya şirketi arasında bir bağ bulunup bulunmadığına dair herhangi bir araştırma yapılmadığı gibi İlk Derece Mahkemesi kararında bu konuda bir değerlendirme de yapılmadığı, İlk Derece Mahkemesi tarafından alınan kusur raporlarında davalı İş-kaya şirketinin sözleşmenin tarafı olmadığı tespit edilmesine karşın sözleşmenin tarafının İş-Kaya şirketi olduğu kabul edilerek asıl işverenin İş-Kaya şirketi, alt işverinin Kent Bir Grup şirketi olduğu kabulünden hareketle değerlendirme ve kusur taksimatı yapıldığı, Dairemiz’in 27.09.2022 tarihli geri çevirme kararı ile eldeki dosya arasına alınan rücuan tazminat dava dosyasının incelenmesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından rücu davasının Kent Bir Grup şirketi ile Enkaya şirketine karşı açıldığı, … Batı 5. İş Mahkemesi’nin 2019/398 Esas, 2020/30 Karar sayılı bu dava dosyasında Kurum alacaklarının adı geçen iki davalıya yüklendiği ve kararın Bölge Adliye Mahkemesi incelemesi sonucunda kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Husumet Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’nde “hasım olmak” şeklinde, sıfat sözcüğü ise “bir kimsenin görev, ödev, toplumsal veya hukuki bakımdan yeri ve özelliği” şeklinde tanımlanmıştır. (Türk Dil Kurumu-Türkçe Sözlük- 11. Bası-… 2011)
“Sıfat, dava konusu subjektif hak(dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleri ile ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Dava dilekçesinde davacı ile davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açısından) o davanın taraflardır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat (husumet) yokluğundan reddedilir.” (Prof. Dr. Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü-Altıncı Baskı-Cilt 1- … 2011-Sayfa 1157)
Davada sıfat dava şartlarından değildir, çünkü davada sıfat bir usul hukuku konusu değil, doğrudan doğruya maddi hukuk konusudur. Sıfat bir dava şartı olmamasına rağmen, davanın her aşamasında ileri sürülebilir veya mahkemece kendiliğinden (resen) göz önüne alınır. (Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi-Genişletilmiş 2. Baskı-… 2013-Sayfa 557-558) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.11.1998 tarih ve 6/757 Esas 793 karar sayılı kararı da aynı yöndedir. Buna göre, “Bir kişinin belli bir davada davalı sıfatına haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir defi de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde resen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur. “
Öte yandan 4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu’nun 2 nci maddesinin 7 nci fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
5510 sayılı Kanun’un 12/6 ncı maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile sorumlu tutulmuştur.
4857 sayılı Kanun’un 2/7 nci maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun’un 12/6 ncı maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2 nci maddesinin 6 ncı fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
a) İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Somut olayda, davada sıfatın bir dava şartı olmamasına rağmen, davanın her aşamasında ileri sürülebileceği veya mahkemece kendiliğinden (resen) göz önüne alınacak hususlardan olduğu dikkate alınmadan davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş.’nin asıl işveren sıfatının bulunup bulunmadığı araştırılıp bu konuda bir değerlendirme yapılmaksızın sonuca gidilmiş olması isabetsizdir olmuştur.
İlk Derece Mahkemesi’nce yapılacak iş, davalı İş-Kaya İnş. San. ve Tic. A.Ş.’nin asıl işveren sıfatının bulunup bulunmadığı konusunda yöntemince araştırma yaptıktan sonra adı geçen davalının asıl işveren sıfatına haiz olup olmadığını değerlendirmek ve çıkacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2.İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Temyiz eden tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgililere iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
Davalılardan İşkaya İnş. San. ve Tic. A.Ş. avukatı yararına takdir edilen 8.400,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davacı avukatı yararına takdir edilen 8.400,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davalılardan İşkaya İnş. San. ve Tic. A.Ş.’ye yükletilmesine,
16.05.2023 gününde oybirliğiyle karar verildi.