Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2022/8995 E. 2022/12686 K. 19.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/8995
KARAR NO : 2022/12686
KARAR TARİHİ : 19.10.2022

Bölge Adliye
Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
No :

Dava, iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kesin hüküm nedeniyle reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu. Temyiz konusu hükme ilişkin dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hâllerden hiçbirine uymadığından, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

I-İSTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin işçi davalı işverenlik işçisi olarak çalışırken 09/06/2015 tarihinde geçirmiş bulunduğu bir iş kazası sonucu malul kaldığını, söz konusu iş kazasının meydana gelmesinde kusursuz olup kusurun tamamı gerekli iş güvenliği tedbirlerini almayan ve alınan tedbirlere riayeti sağlayamayan davalı işverenlikte olduğunu, 10.000,00 TL maddi tazminatı alacağı taleplerinin kabulü ile iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiz, yargılama avukatlık ücreti ve yargılama giderleri ile birlikte davalıdan tahsilinine talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava şartı yoksunluğu sebebiyle davanın esasına girilmeden reddi gerektiğini, davacı tarafından davalı müvekkili aleyhine … 2. İş mahkemesi’nin 2015/767 esas sayılı dosyasıyla aynı konuya istinaden ve aynı taleple açılan dava, dosyaya sunulu vekaletnamesinde davadan feragat yetkisi olan davacı vekili 06/05/2019 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini, işbu sebeple dava … 2. İş Mahkemesi 2015/767 esas 2019/352 Karar sayılı ve 13/05/2019 tarihli kararı ile dava, davacının feragat etmesi nedeni ile reddedildiğini, davacı taraf mahkeme içi ikrar ile hak ve alacağı bulunmadığını beyan etmiş olduğundan işbu davanın reddi gerektiğini, davaya konu iş kazasına ilişkin ödeme yapılmış olup, davacı müvekkili şirkete ibra ettiğini, davacı tarafın müvekkili şirketten hiç bir hak ve alacağı bulunmamasına rağmen ve kabul anlamına gelmediğini, kazanın oluşumunda müvekkili şirketin hiç bir kusurunun bulunmadığını, davacının ifası sırasında göstermesi gereken dikkat ve özeni yerine getiremediğini beyanla hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
“Kesin hüküm nedeniyle HMK114/1-i maddesi gereğince davanın reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Mahkeme kararında hukuka aykırılık bulunmadığından bahisle, istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili, eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, 09.06.2015 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, “…… 2. İş Mahkemesinin 2015/767 E 2019/532 K sayılı kesinleşmiş ilamı gözönünde bulundurularak tarafları ve dava konusunun aynı olduğu bu ilamın da 20.08.2019 tarihinde kesinleştiği görüldüğünden HMK’nın 303. Maddesi uyarınca davanın kesin hüküm nedeniyle reddine…” gerekçesiyle yazılı şekilde karar verildiği, kesinleşen dava dosyası incelendiğinde, dosyanın taraflarının aynı olduğu, davacı vekilinin sonuç olarak, ıslah edilmek ya da ek dava açılmak veya yükseltilmek üzere şimdilik 1.000,00 tl maddi tazminat ile 200.000,00 TL manevi tazminat isteminde bulunduğu, yargılama safhasında davacının “…dava ile ilgili ihbar olunan… A.Ş. İle yapılan sulh görüşmeleri neticesinde anlaşma sağlanmış olup … A.Ş. Tarafından geçirmiş olduğum iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminatın ödenmiş olması sebebiyle karşı tarafından yargılama gideri ve vekalet ücreti talebi bulunmamak kaydı ile davadan feragat ediyorum. Yapmış olduğum feragatın kabul edilmesini ve karar kesinleştikten sonra bakiye iade gider avansının tarafıma ödenmesini karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederim” şeklindeki beyanı üzerine, mahkemece davanın feragat nedeni ile reddine dair karar verildiği anlaşılmıştır.
İşbu dava dosyasında, davacı vekilinin sonuç olarak “Tazminat alacağımıza yönelik 10.000,00 TL maddi tazminat talebimizin (ileride kesin olarak belirlenecek ve talep arttırımında bulunacak tutarlar açısından faizi ile birlikte olmak üzere) kabulü ile iş kazasının meydana geldiği 09.06.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz, yargılama avukatlık ücreti ve yargılama giderleri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini…” şeklinde talepte bulunduğu belirgindir.
6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanununun 114/1-i maddesinde tanımlanan şekilde “aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış “olması da dava şartıdır. Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı; kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; (Yargıtay’ın da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay’da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 1086 sayılı HUMK’nun 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
6100 sayılı HMK’nun 303/1. maddesi de “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir düzenleme içermektedir.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.

Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Kesin hüküm ancak konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikteki bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira hüküm olmayan yerde kesinlik de olamaz. Bu nedenle olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan bir iddia her zaman yeni bir davaya konu yapılabilir.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, kesinleşen mahkeme kararında şimdilik 1000,00 TL lik maddi tazminat isteminde bulunulduğundan, 1000,00 TL lik kısım yönünden kesin hükmün şartlarının oluştuğu gözetilip, bakiye kısım yönünden usulüne uygun araştırma yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi kararının, HMK’nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine ve kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 19/10/2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.