YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/693
KARAR NO : 2022/3654
KARAR TARİHİ : 15.03.2022
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu. Temyiz konusu hükme ilişkin davada, temyizde duruşma isteminin süresinde ileri sürülmediği ve re’sen duruşma günü verilmesini gerektirir bir sebep de bulunmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin 06/07/2020 tarihinde ibraz ettiği dilekçesi ile ileri sürdüğü Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğinin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosya kapsamından, Kurum’un olayla ilgili denetmen görevlendirip inceleme yaptığı, inceleme raporunda “İnceleme konusu olayda …’in ifadesinde beyan ettiği üzere geçirmiş olduğu beyin kanaması yaptığı iş esnasında değil sabah saatinde işe başlamasından önce yatakhaneden kahvaltı yapmak için yemekhaneye gitmesi esnasında meydana geldiği anlaşıldığından kazalının gördüğü iş ile meydana gelen kaza arasında bir bağın mevcudiyetinden söz edilemez. Yine inceleme konusu olayda …’in ifadesinde beyan ettiği üzere …Toplu Konut A.Ş. tarafından İran’a gönderildiğini kanıtlayıcı belgelerin bulunmadığı, bu itibarla …Toplu Konut A.Ş. ile hizmet akdine dayalı bir bağın mevcudiyetinden söz edilemeyeceği aşikardır. Kaldı ki …ve Eskihisar Pars şirketi İran uyruklu bir şirket olup mevzuatımız gereği değerlendirme imkanı bulunmamaktadır.” şeklinde bir belirleme yapıldığı,
İlk derece mahkemesinin davanın reddine dair ilk kararının Yargıtay (kapatılan) 21. Hukuk Dairesi’nin 09/09/2014 tarih ve 2014/7751 Esas, 2014/16738 Karar sayılı kararı ile “Davacının çalışmak üzere götürüldüğü İran’da kaza geçirerek yaralandığı, İran’da ki çalışmanın anılan ülke yasalarına göre kurulduğu anlaşılan dava dışı …ve Eskihisar Pars şirketine ait işyerinde geçtiği ve bu şirketin Türkiye’den eleman ihtiyacını karşılamak için, davalı şirketin internet adresi ile telefon numaralarını irtibat adresi olarak kullandığı, İran’da kurulu bulunan şirketin temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu başkan ve üyesinin aynı zamanda davalı şirkette de yönetim kurulu üyesi oldukları, bu ikisinden birinin imzası ve onayı olmaksızın şirketin sorumluluğunu gerektiren bir işlemin yapılmasının söz konusu bulunmadığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık öncelikle davacının yurt dışına çalışmak üzere davalı şirket tarafından götürülüp götürülmediği giderek davacı ile davalı arasında hizmet ilişkisinin bulunup bulunmadığına ilişkindir. Mahkemece hizmet ilişkisinin bulunmadığı kabul edilmiş ise de varılan bu sonuç hatalı olmuştur. Davalı şirketin İran’da yapılmakta olan inşaat ihalelerine katılabilmek ve anılan ülkede iş yapabilmek için bu ülke yasalarına uygun olarak kurulduğu anlaşılan …ve Eskihisar Pars şirketi ile organik bağ içerisinde bulunduğu, yurt dışında çalışacak işçilerin davalı şirket tarafından toplanarak götürüldüğü, davacı ile davalı arasında hizmet akdinin varlığının kabulünün gerektiği dosya içerisindeki bilgi ve belgelerle tanık anlatımlarından açıkça anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca hizmet ilişkisinin varlığı kabul edilerek, deliller toplanarak oluşacak sonuca göre tazminat istemi hakkında bir karar verilmek gerekirken hizmet akdinin bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Kaldı ki davacı ile davalı arasında hizmet akdi söz konusu değilse iş mahkemesinin dava konusu uyuşmazlığın çözümünde görevli olmadığı da ortadadır. Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan ve özellikle davacı ile davalı arasındaki hukuki ilişkinin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir” gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, mahkemece bozmadan önce ve sonra alınan bilirkişi kusur raporlarını düzenleyen bilirkişiler arasında kardiyoloji ve nöroloji konusunda uzman hekimlerin yer almadığı, mahkemece bozmaya uyularak yürütülen yargılama sonucunda davacının maddi tazminat isteminin kabulüne, davacı lehine 30.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davaya konu olan “iş kazası” mevzuatımızda 506 sayılı Kanunun 11-a ve 5510 sayılı Kanunun 13. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, her iki kanunda da iş kazası tanımlanmamış, kazanın hangi hal ve durumlarda iş kazası sayılacağı yer ve zaman koşulları ile sınırlandırılarak belirlenmiştir.
Eldeki davaya konu olayın meydana geldiği tarih itibari ile davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olup, Kanunun 13. maddesinde iş kazası;
“a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.” şeklinde belirlenmiştir.
İş kazası nedeniyle sosyal sigorta yardımlarının yapılabilmesi öncelikle Kurumun zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olduğunu kabul etmesine bağlıdır. İş kazası olgusu Kurumca kabul edilmezse somut olayda olduğu gibi sigortalının ya da hak sahiplerinin olayın iş kazası olduğunu dava yolu ile tespit ettirmesi gerekmektedir.
Dava konusu ihtilaf, davacının yurt dışında çalıştığı esnada uğradığı kazanın 13. madde kapsamında iş kazası sayılıp sayılamayacağı hususudur. Kural olarak sigortalılar, Türkiye’de yaşadıkları ve hizmet akdine göre çalıştıkları takdirde sosyal sigorta haklarından yararlanırlar. Bu kural, kanunların mülkilik ilkesinin doğal sonucudur. Ancak, kanunlarda mülkilik ilkesinin istisnasını oluşturan düzenlemelere de yer verilmektedir. 5510 sayılı Kanunun 5. maddesi (g) bendinde ve 10. maddesinde yer alan düzenlemelerde bu istisnalardandır.
5510 sayılı Kanunun 5/1-g maddesine göre ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurt dışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçileri 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır ve bunlar hakkında kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası hükümleri uygulanır.10. maddeye göre ise, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde sayılan sigortalıların işverenleri tarafından geçici görevle yurt dışına gönderilmeleri halinde, bu görevleri yaptıkları sürece, sigortalıların ve işverenlerin sosyal sigortaya ilişkin hak ve yükümlülükleri devam eder. Benzer hüküm 506 sayılı Kanunun 7. maddesinde de vardır.
Kanunun, “506 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı geçici madde 6/sonda ise “Sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde iş üstlenen işverenlerce çalıştırılmak üzere bu ülkelere götürülen Türk işçilerinden, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce sadece malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi topluluk sigortasına devam edenler ile isteğe bağlı sigortalı olarak söz konusu ülkelere götürülmüş olan sigortalıların, bu Kanunun 5 inci maddesinin (g) bendi kapsamında sigortalılıkları bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren üç ay içerisinde işverenlerince sağlanır ve buna ilişkin yükümlülükler yerine getirilir” düzenlemesi vardır.
506 sayılı Kanun döneminde kısa vadeli sigorta hükümlerinin ülke dışında meydana gelen sigorta olaylarında uygulanabilmesi, 7. maddede belirtildiği gibi sigortalıların İşveren tarafından geçici görevle yabancı ülkelere gönderilmesi ya da Sosyal Sigortalar Kurumu’na yükümlülükler getiren sosyal güvenlik sözleşmesi veya kısa vadeli sigorta kollarını da kapsayan topluluk sigortaları bulunması halinde mümkün olabilir. SSK madde 86 uyarınca “Kurum, 2 nci ve 3 üncü maddelere göre sigortalı durumunda bulunmayanların Çalışma Bakanlığınca onanacak genel şartlarla (İş kazalarıyla meslek hastalıkları) (hastalık), (analık), (malullük, yaşlılık ve ölüm) sigortalarından birine, birkaçına veya hepsine toplu olarak tabi tutulmaları için, işverenlerle veya dernek, birlik, sendika ve başka teşekküllerle sözleşmeler yapabilir.” Maddeye göre sosyal güvenlik sözleşmesi akdedilmemiş ülkelerde Türk işverenler tarafından istihdam edilen Türk işçilerinin sosyal güvenliklerini sağlamaya yönelik topluluk sigortası sözleşmesi yaparak işçiler iş kazası sigortası kapsamına alınabilirler. Ancak, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunla 506 sayılı Kanunun birkaç maddesi dışında tüm maddeleri yürürlükten kaldırıldığından, topluluk sigortası uygulaması da sona ermiştir. Daha önce topluluk sigortasına devam edenler artık, kısa vadeli sigorta kolları bakımından 5510 sayılı Kanunun geçici 6. maddesi gereğince Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi yani 4/a kapsamında sigortalı sayılacaklardır.
5510 sayılı Kanun döneminde ise, 5/1-g maddesine göre ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurt dışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen sigortalılar ile 10. maddeye göre sigortalıların işverenleri tarafından geçici görevle yurt dışına gönderilmeleri halinde, bu görevleri yaptıkları sürece meydana gelen kazalar iş kazası sayılır.
5510 sayılı Kanunun 10. maddesi kapsamında sigortalı sayılabilmek için, Türkiye Cumhuriyeti ile yabancı ülke arasında sosyal güvenlik sözleşmesi düzenlenmemiş olması, Türk işverenin iş merkezinin Türkiye’de bulunması, gerçek veya tüzel kişi Türk işverenin Türkiye’de iş yapmak koşulu aranmaksızın Türkiye’de tescil edilmiş ya da tescil edilebilir nitelikte işyerinin olması, Türk işveren ile Türk işçi arasında yabancı ülkede yerine getirilecek iş görme edimine ilişkin bireysel iş sözleşmesinin Türkiye’de yapılması, Türk işçinin işbu yazılı veya sözlü hizmet sözleşmesinin Türk işçiye yüklediği iş görme ediminin yerine getirilmesi gereği olarak yurt dışında yaşamasının sürekli olmayıp geçici nitelik taşıması gerekmektedir. Anılan maddede “geçici görev” kavramı bakımından herhangi bir süre sınırlaması öngörülmediğinden, görevin geçici mi yoksa sürekli mi olduğunun belirlenmesinde her somut olayın özelliği, bu yönde hizmet akdinin sigortalıya yüklediği iş görme ediminin niteliği, iş süresini belirlemeye ilişkin iş hayatının olağan akışı ve sosyal güvenlik hukuku ilkeleri gözetilecektir.
Ancak, işverenin baştan beri yurt dışında faaliyet göstermesi halinde, bu işveren yanında işe başlanması ve orada çalışma yapılması halinde 5510 sayılı Kanunun 10. maddesinin uygulama imkânı bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, geçici olarak götürülmeyip yurt dışında o ülkenin mevzuatına göre kurulmuş ve faaliyet gösteren, Türkiye’ de işyeri bulunmayan işverenler yanında, doğrudan yurt dışındaki iş nedeniyle işe alınan Türk işçileri o ülke mevzuatına tabi olacakları, 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı sayılamayacaklarından uğradıkları kazalar, 5510 sayılı Kanun kapsamında iş kazası sayılmayacaktır. (Yargıtay Dergisi Cilt:44 sayı: 3 Temmuz 2018- Türk Mevzuatında İş Kazasının Tespiti Davaları- Halil Özdemir)
İş kazasının zorunlu unsurlarından birisinin kısa vadeli sigorta kolları kapsamında iş kazası ve meslek hastalığı kapsamında sigortalı olmaktır. Aksi halde meydana gelen kaza, iş kazası olarak nitelenemez. Sigortalı olma ve dar anlamda kısa vadeli sigorta kollarına tabi olmanın şartları, 506 ve 5510 sayılı Kanunlarda sınırlı olarak belirtilmiştir. Kısa vadeli sigorta kollarına tabi olmayan birisinin maruz kaldığı olay, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı açısından iş kazası sayılmayacağı ancak işveren yönünden iş kazası sayılacağına da karar verilemez. İş kazasının tanımı ve unsurları 506 veya 5510 sayılı Kanunlarda yapılmış olup bu Kanunlar dışında iş kazası sayılabilen bir hal yoktur. Yurt dışında meydana gelen bir kazanın genel olarak adı iş kazası olsa da anılan Kanunlara göre iş kazası sayılamayacağı durumda işveren yönünden de iş kazası sayılması mümkün değildir.
Somut olayda, Yargıtay(kapatılan) 21. Hukuk Dairesi’nin 09/09/2014 tarih ve 2014/7751 Esas, 2014/16738 Karar sayılı bozma ilamında davacının davalı şirket tarafından İran ülkesine gönderildiği ve davacı ile davalı şirket arasındaki ilişkinin hizmet akdi olduğu belirtilmiş ise de bu kabul uzun vadeli sigorta kollarına ilişkin olarak malüllük-yaşlılık-ölüm sigortalarına yönelik bulunup, iş kazasının varlığı ya da yokluğuna yönelik bir irdeleme içermemektedir, hal böyle olunca ve eldeki davaya konu maddi/manevi tazminat taleplerinin de iş kazasına dayalı olarak talep edilmesi karşısında davacıya yurt dışında gerçekleşen olayın iş kazası olduğunun tespiti ve giderek iş kazası tarihinin ve sürekli iş göremezlik oranının tespiti ve iş kazası sürekli iş göremezlik geliri bağlanmasının sağlanmasına yönelik olarak davalı şirket ile Sosyal Güvenlik Kurumu’na karşı tespit davası açmak üzere süre verilmesi ve söz konusu davanın bekletici mesele sayılarak sonucuna göre de Kardiyoloji ve nöroloji alanında uzman tıp doktorlarının da yer aldığı iş güvenliği uzmanlarından oluşan heyetten bilirkişi kusur raporu almak ve çıkacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 15/03/2022 gününde oybirliği ile karar verildi.