YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2641
KARAR NO : 2022/14655
KARAR TARİHİ : 22.11.2022
Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi
No :
Dava iş kazasında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen karara karşı, davacı ve davalı vekillerinin istinafa başvurması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesince istinaf istemlerinin esastan reddine dair karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesince verilen karar davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içerisinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-ISTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 03.06.2014 tarihli iş kazası neticesinde sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle 1.000 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir. Islah dilekçesiyle maddi tazminat istemi 278.257,42 TL’ye artırılırken, manevi tazminat istemi başvurma harcını da yatırmak suretiyle 100.000 TL olarak kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsili talep edilmiştir.
II-CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, müvekkiline atfedilebilecek kusurun bulunmadığını, olayın tek görgü tanığı … beyanlarından da anlaşılacağı üzerine davacının acele ederek ariza ekibini beklemeden tamire başladığı ve kendi unutkanlığı sebebiyle açmayı unuttuğu ayrıcıyla dalgınlıktan temasta bulunması sebebiyle söz konusu kazanın meydana geldiğini, meydana gelen kazada müvekkile izafe edilecek bir kusur bulunmadığını, kazanın oluşumuna davacının kendi kusurlu davranışları sebebiyet verdiğini, müvekkil şirket tarafından tüm çalışanlarına iş sağılığı ve güvenliği ile ilgili eğitimler verilmekte olduğunu, davacıya da kaza meydana gelmeden önce gerekli eğitimin verildiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesi kararında özetle: “Dosyadaki bilgi, belge ve ifadelerin incelenmesi sonucunda, davaya konu iş kazasının işyerinde ve çalışma saatleri içerisinde, davacının Afyonkarahisar ili, … ilçesi, Haydarlı kasabasında bulunan kesici ölçü kabininde kesici değişim işini yaparken, davacının yüksek gerilim altında bulunan bölüme temas ederek yaralanması şeklinde gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Tarafların olaydaki kusur durumlarını belirlemek amacı ile bilirkişi kurulundan rapor alınmış, 14.01.2018 tarihli raporda; kaza olayının meydana gelmesinde işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı davranışı nedeniyle olayın meydana gelmesinde Osmangazi Edaş Afyonkarahisar İl Müdürlüğünün %50 kusurlu olduğu, kazalının olayın meydana gelmesinde tecrübeli ve teknik bir çalışan olmasına rağmen iş güvenliği açısından gerekli özen ve dikkati göstermediği değerlendirmesiyle %50 kusurlu olduğu yönünde kanaat bildirilmiş olup, raporda iş kazası tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 4857 sayılı yasanın 77. maddesi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü ile Çalışanların İş Sağlığı ve Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre, tarafların olaydaki kusur ve sorumluluk durumları tespit edilmiş olup, bilirkişi heyeti değerlendirmeleri mahkememizce de benimsenmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacıya dava konusu iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezlik oranının %49 olduğu, davacıya bağlana gelirin ilk peşin sermaye değerinin 206.420,00 TL olduğu, davacıya davaya konu iş kazası nedeniyle 22.291,55 TL geçici iş göremezlik ödeneğinin ödendiği bildirilmiştir.
Dosya kapsamına göre, davacının aylık net ücretinin tespiti için emsal ücret araştırması yapılmış, Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odası tarafından davacının işinin karşılığı olarak ücretinin asgari ücretin %20 fazlası olabileceği bildirilmiş, davaya konu kaza tarihi itibari ile yasal asgari ücretin net 846,00 TL olduğu, %20 fazlasının ise 1.015,20 TL olacağı görülmüş, ancak dosyada davacıya ait ücret pusulalarının da mevcut olduğu değerlendirilerek, ayrıca davalının da davacının ücretinin aylık net 1.914 TL olduğu yönündeki beyanı da dikkate alınmak suretiyle, emsal ücret araştırmasına itibar edilmeyerek, davacının aylık net 1.914,00 TL ücretle çalıştığı kabul edilmiştir.
Davaya konu iş kazası nedeniyle %49 oranında iş göremez durumuna gelen davacının uğradığı maddi zararın tespiti için bilirkişiden rapor alınmış, 03.12.2018 tarihli bilirkişi raporunda davacının maddi zararının 278.257,42 TL olduğu tespit edilmiştir.
Davacı taraf dava dilekçesinde 1.000,00 TL maddi tazminat talep etmiş, 07/12/2018 tarihinde davasını ıslah ederek, maddi tazminat talebini 278.257,42 TL’ye yükseltmiş, ayrıca 100.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Olayın oluş şekline, müterafik kusur oranlarına, maluliyet oranına, kaza tarihine, davacının duyduğu elem ve ızdırabın derecesine, sosyal ve ekonomik değerlere, paranın satın alma gücüne, 26/06/1966 gün 1966/7-7 İçtihadı Birleştirme Kararının içeriğine ve öngördüğü koşulların somut olayda gerçekleşme biçimine ve hak ve nesafet kurallarına göre davacıya 70.000,00 TL manevi tazminat takdiri uygun görülmüştür.
Dosya kapsamında anılan olaydaki kusur ve sorumluluklarına ilişkin bilirkişi kurulu raporu ile 03.12.2018 tarihli davacının dava konusu iş kazası nedeniyle uğradığı maddi zarara ilişkin bilirkişi raporu, tarafların iddia ve savunmalarını irdeler mahiyette, dosya kapsamına ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına uygun bulunmakla, bilirkişilerin yaptığı tespit ve değerlendirmelere aynen iştirak olunarak ”gerekçeleriyle““1-Davacının maddi tazminat talebinin kabulü ile; 278.257,42 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 03.06.2014 tarihinden itibaren isleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 70.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 03.06.2014 tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:
Bölge Adliye Mahkemesi kararında özetle; “Taraflar arasında kusur oranı, ücret miktarı, hesaplanan daimi iş göremezlik tazminatından bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin hangi oranda mahsubu gerektiği ile manevi tazminat miktarı konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Hükme esas alınan ve alanında uzman iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen 30.07.2017 ve 14.01.2018 tarihli kusur heyeti raporlarında, davacı taraf %50 oranında, davalı taraf ise %50 oranında kusurlu bulunmuştur.
Somut olayda hükme dayanak alınan bilirkişi heyeti raporları, 6331 sayılı Kanun’un öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işverenin, işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususları ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyetini ve oranını hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptamıştır.
Mahkemece hükme esas alınan ücret, Sigorta Müfettişliği raporunda tespit edilen ücret olup, işçinin yaşı, kıdemi ve yaptığı işin niteliği ile uyumlu olduğu görülmektedir. 6098 sayılı TBK’nun 55.maddesi gereğince kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin (ve geçici iş göremezlik ödeneği miktarının) rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekir. Mahkemece hükme esas alınan hesaba ilişkin bilirkişi raporunun yukarıdaki ilkeler esas alınarak düzenlendiği anlaşılmaktadır.
İstinafa konu olayda, tarafların sosyal ekonomik halleri, iş kazasının meydana geldiği tarih, tarafların kusur durumları ile davacının maluliyet oranı gözetildiğinde, yerel mahkemenin takdir edilen manevi tazminat miktarına ilişkin kararı isabetlidir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, mantıksal ve hayatın olağan akışına uygun, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,”gerekçeleriyle “Tarafların istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353-(1) b) 1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BASVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle: Davalı işverene %50 oranında çok az kusur belirlenmesinin olayın oluşuna uygun olmadığını, SGK müfettişi tarafından hazırlanan raporda davalı işverenin %70 oranında kusurlu olduğunun belirlendiğini, yargılama sırasında tazminat raporuna, geleceğe dönük ücret artışları, olası sistem değişiklikleri ve hatalar yönlerinden de itiraz olunduğunu, hükümde geleceğe yönelik değişmelerden ve hatalardan kaynaklanacak haklarının saklı tutulmamasının, yargılama prensiplerine aykırı olduğunu, gerçeğin veya gerçeğe yakın ihtimalin (olayımızda ücretin) belli olması halinde varsayımsal artış yerine gerçek ücretlerin tazminat hesabında esas alınması gerektiğini, belli olmayan dönemler yönünden daha yüksek oranlı artış yöntemi benimsenmesi gerektiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı vekili temyiz dilekçesine özetle: Yerel Mahkemenin kusur durumuna ilişkin olarak hükme esas aldığı ve müvekkilinin olayın meydana gelişinde %50 oranında kusurlu bulan 14.01.2018 tarihli bilirkişi raporuna itirazlarının reddinin hatalı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, hesaplanan maddi tazminattan davacıya bağlanan gelirin pesin sermaye değerinin tamamının düşürülmesi gerekirken kusur oranına göre indirim yapılmış olmasının hatalı olduğunu, davacının sebepsiz zenginleşmesine ve mükerrer ödeme almasına sebebiyet verdiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğu iken,4857 sayılı Kanun’un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un “İşverenin Genel Yükümlülüğü” kenar başlıklı 4. maddesinde:
“İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede
a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında ki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.” hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5. maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, “İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
a)Risklerden kaçınmak,
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,
c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,
ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için iş yerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,
d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,
e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,
f)Teknoloji, is organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.” hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 tarih 2013/21-102 Esas 2013/1456 sayılı kararı).
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri, işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanı sıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2.maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda; işvereni zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluk halinden kurtaracak olan durum iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ihmalleri ile oluşan zarar arasındaki uygun nedensellik bağının kesildiğini ispat etmekten ibarettir. Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2013 tarih 2012/21-1121 E. 2013/386 sayılı kararında da belirtildiği üzere uygun nedensellik bağı üç durumda kesilebilir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Bu hallerden birinin varlığı halinde işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.
İş kazası hukuki sebebine dayalı tazminat davalarında olayın gerçekleşme şeklinin tarafların gösterdiği deliller dikkate alınarak her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulması ve giderek kusur oranlarının bu olaya uygun şekilde belirlenmesi gerektiği açıktır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre; davacının davalı şirkette çalışmaktayken 03.06.2014 tarihinde davalı işverenin Afyon ilindeki işletmesinden, … ilçesi Haydarlı Beldesinde yer alan Kesici Ölçü Kabini (KÖK) kesiciyi değiştirmek için, dava harici/tanık … … beraber görevlendirildiği, tanık …’ın iş kazasından sonra kollukta olay günü tespit edilen ifadesine göre; bu iş için kendilerine … Bakım Ekibinin de yardımcı olacağını, fakat davacıyla beraber ekip gelene kadar vakit kaybetmemek ve vatandaşların elektriksiz kalmaması için … İşletme Mühendisliği ve Afyonkarahisar Merkez Ariza birimine haber verdikten sonra işe başladıklarını, çalışma alanında aydınlatma olmadığından, cep telefonu ışıkları ile aydınlatma yaptıkları, çalışmanın devamında davacının açmayı unuttuğu ayırıcıya dalgınlıktan temasta bulunarak elektriğe çarpıldığını beyan ettiğinin anlaşıldığı, dosya kapsamına göre olayın tek görgü tanığının bu tanık olduğu anlaşılmakla, olayın gerçekleşme şeklinin bu beyanlardaki gibi olduğu kabul edilmiştir. Kusur oranın tespiti noktasında SGK müfettişi tarafından düzenlenen raporda davalı/işverene %70, davacı/sigortalıya %30 oranında kusur verildiği, iş bu dava dosyasında iki farklı heyetten alınan 30.07.2017 ve 14.01.2018 tarihli raporlarda ise kusur oranlarının davalı işverene %50 ve davacı/sigortalıya %50 oranında verildiği, öte yandan SGK tarafından aynı olayla ilgili açıldığı UYAP kayıtlarından tespit edilen Afyon 1. İş Mahkemesinin 2017/528 Esas sayılı dava dosyasının da derdest olduğu ve UYAP kayıtlarına yansıyan kusur raporlarında farklı kusur oranların benimsendiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, öncelikle davalı işverenin, davacıyla, tanık …’ı …’dan gelecek ekiple beraber çalışması noktasında talimatlandırıp, talimatlandırmadığı, davacı ve …’in bu ekibin gelmesini beklemeden çalışmaya başladıkları ancak bu hususta da … İşletme Mühendisliği ve Afyonkarahisar Merkez Arıza birimine haber verdiklerini beyan etmiş olmalarına göre, bu durumun ilgili birimlerden sorularak araştırılması, aynı zamanda SGK tarafından açıldığı tespit edilen davaya konu olayla ilgili Rücu Dava dosyası örneği de dosya kapsamına dahil edilmeli, tespit edilecek bu delillerle beraber, davaya konu olay kapsamında iş kazasının gerçekleştiği anda yürürlükte bulunan ve işyerinde uygulanması gereken İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatı ve özellikle Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği kapsamında işçi, işveren ve duruma göre sorumlu olan üçüncü kişi kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi için, iş kazasının gerçekleştiği alanda uzman A sınıf İş Güvenliği Uzmanlarından oluşturulacak heyetten rapor alınarak sonucuna göre dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalı vekillerinin bu kısma yönelik temyiz itirazları kabul edilerek, bozma sebebine göre bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesince davacı ve davalı vekillerinin istinaf istemlerinin esastan reddine dair kararı kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen karar bozulmalıdır.
SONUÇ: … Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davacı ve davalı vekillerinin sair temyiz itirazları incelenmeksizin BOZULMASINA, temyiz harçlarının istek halinde temyiz eden ilgililere iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22.11.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.