Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2022/2518 E. 2022/11324 K. 27.09.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2518
KARAR NO : 2022/11324
KARAR TARİHİ : 27.09.2022

Mahkemesi : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi

Rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilk derece mahkemesince ilâmda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum ile davalılardan … Mağazacılık A.Ş. vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince davacı ve davalının istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum ile davalılardan … Mağazacılık A.Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmesi ve de davalı …Ş. vekili tarafından duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek temyiz istemlerinin süresinde olduğu, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 27/09/2022 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı …Ş. adına Av. … ile davacı … adına Av. Umay Aktaş geldiler. Diğer davalı adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dava dilekçesi ile kurum sigortalısı …’ın davalı işyerinde çalışmakta iken 25/06/2016 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesi malul olduğunu, kaza nedeniyle sigortalı …’a 122.200,67TL ilk peşin değerli sürekli iş göremezlik geliri bağlanması, 3.472,43TL geçici iş göremezlik ödeneği ödenmesi, 9.080,19TL hastane, ilaç, tıbbi malzeme masrafı yapılması nedeni ile kurumun toplamda 134.753,29TL zarara uğradığını, iş kazanın sigortalının boş kolileri asma kata bırakmak için çıktığı sırada ters tavanın çökmesi üzerine 3-3,5M yükseklikten beton zemine düşmesi sonucu meydana geldiğini, kazalı sigortalının meslekte kazanma gücü kayıp oranının % 30,2 olduğunu, davalı hakkında Kayseri 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/759 esas 2017/276 sayılı kararı ile taksirle yaralama sucundan ceza verildiğini, aynı zamanda bu dosyada alınan kusur raporuna göre davalının asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, olay nedeni ile Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı Başmüfettişi tarafından düzenlenen 13/09/2017 tarih, 121981/24/İR /23 sayılı rapor ile olayın iş kazası olduğu, davalı işverenin kazanın oluşumunda % 100 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, davalı işverenin 5510 sayılı kanunun 21/1 ve 76/4 maddeleri gereğince kurum zararından sorumlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile belirsiz kurum zararı nedeniyle şimdilik 40.425,98TL kurum alacağının gelire gelir bağlama karanının onay tarihi olan 19/06/2017 tarihinden itibaren, masrafa sarf ve tediye tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Bu dosya ile birleştirilen mahkememizin 2020/438 esas, 2020/268 karar sayılı dava dosyasının incelenmesinde davacı SGK Başkanlığı tarafından davalı … aleyhine açılmış rücuan tazminat davası olduğu, kurum sigortalısı …’ın 25.06.2016 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeni ile bağlanan gelirlerin tahsilinin talep edildiği anlaşılmıştır.
II-CEVAP
Davalı …Ş. vekili cevap dilekçesinde müvekkili şirketin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili alması gereken tüm tedbirleri aldığını, ekipmanlar ve iş salığı ile ilgili talimatların davacıya imza karşılığı tebliğ edildiğini, müvekkili şirketin yasa gereği yerine getirmesi gereken yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen iş kazası geçiren personelin ihmali eylemleri nedeniyle bu kazanın meydana geldiğini, müvekkili şirketin kazanın meydana gelmesinde kusurunun olmadığını, Ceza dosyasında verilen kusur oranını kabul etmediklerini, Ceza mahkemesi nezdinde yapılan bilirkişi incelemesinin bu dosya kapsamında yapılacak incelemeden tamamen bağımsız olduğunu, dava konusu iş kazası nedeni ile kazalı tarafından müvekkili şirket aleyhine Kayseri 3. İş Mahkemesinin 2016/599 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, dava konusu kazada müvekkilinin kusuru olmadığından haksız ve yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini istediğini beyan etmiştir.
Birleşen dosya davalısı … vekilinin davanın reddini talep ettiği görülmüştür.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesi, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin son dönem kararları gereği ise işverenin sorumluluğu ilk peşin değerin işveren kusuru karşılığı ile, üçüncü kişi yönünden ilk peşin değerin yarasının üçüncü kişinin kusur karşılığı toplamı kadar, üçüncü kişinin sorumluluğu ise ilk peşin sermaye değerinin yarısının müteselsil sorumluların toplam kusuruna karşılık gelen tutar kadar olacağından 5510 sayılı Yasanın 21/1, 21/4. maddesi ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin son dönem kararları gereğince davalı işverenin kazazedeye bağlanan gelir nedeniyle sorumluluğunun 119.145,64TL, 3. kişi konumundaki birleşen dosya davalısı …’ın sorumluluğunun ise 61.100,33TL olduğu kabul edilerek gelire ilişkin 119.145,64 TL rücu tazminatının davalı …’ın sorumluluğu 61.100,33 TL ile sınırlı olmak üzere gelir bağlama onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı kuruma ödenmesine karar vermek gerekmiştir.
Tedavi gideri ve geçici iş göremezlik ödeneği yönünden ise davalıların 5510 sayılı Yasanın 76. maddesi gereğince kurum sigortalısına yapılan tedavi gideri ve geçici iş göremezlik ödeneğinin tamamından sorumlu olduğu kabul edilerek geçici iş göremezlik ödemesine ilişkin 3.742,43 TL rücu tazminat ile tedavi giderine ilişkin 9.080,19 TL rücu tazminatının sarf ve tediye tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine, asıl dava yönünden fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
İcrasında tereddüde ve tahsilde tekerrüre mahal verilmemesi için bu dosya ile birleşen mahkememize ait 2020/438 Esas sayılı dava dosyası ile birlikte değerlendirilerek,
Asıl davanın kısmen kabulü, birleşen davanın kabulü ile
1- Gelire ilişkin 119.145,64 TL rücu tazminatının davalı …’ın sorumluluğu 61.100,33 TL ile sınırlı olmak üzere gelir bağlama onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine.
2- Geçici iş göremezlik ödemesine ilişkin 3.742,43 TL rücu tazminatının sarf ve tediye tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine.
3- Tedavi giderine ilişkin 9.080,19 TL rücu tazminatının sarf ve tediye tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı kuruma ödenmesine.
4- Asıl davada fazlaya ilişkin talebin reddine dair karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Bölge Adliye Mahkemesince, Dosyadaki yazılara, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere, bu delillerin takdirinde isabetsizlik görülmemesine ve HMK 355. maddesi gereğince istinaf incelemesinin kamu düzenine aykırılık halleri hariç istinaf dilekçesinde belirtilen sebeple sınırlı olarak yapılabileceğinin anlaşılmasına göre usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılan hükme yönelik taraf vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK ‘nın 353/1-b-1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı şirket vekili özetle, meydana gelen olayda üçüncü kişinin hareketi ile illiyet bağının kesildiğini, bu nedenle olayda herhangi bir kusurunun bulunamayacağını, ayrıca kendisine verilen kusurun fahiş olup, hak sahiplerince açılan tazminat dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini,
Davacı kurum vekili özetle, sigortalıya verilen kusur oranının hatalı olup, davanın %100 kusur üzerinden kabul edilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Davacı Kurum, 25.06.2016 tarihinde meydana gelen iş kazasında sürekli iş göremez hale gelen sigortalısına yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle oluşan kurum zararının tahsili istemli eldeki davayı açmış olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanununun 21.maddesidir.
5510 sayılı Kanun’un “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile işveren davalının, Kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak kusurunun varlığı halinde mümkündür.
Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeni ile daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza davaları varsa, tazminat davasında verilen kararın güçlü delil oluşturduğu hususu ile ceza davasında belirlenen maddi olguların bağlayıcı olacağı hususu da gözetilmek suretiyle sigortalı ile davalının ve varsa dava dışı kişilerin kusur oran ve aidiyetleri konusunda rapor alınması gereklidir.
Kusur raporlarının, 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile birlikte iş kazası tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Anılan Kanunlarda; İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar, denilmekte, böylece, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır;
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin işe uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
6331 sayılı Kanunun “Risklerden korunma ilkeleri” başlıklı 5. maddesinde, İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde; “a)Risklerden kaçınmak. b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek. c)Risklerle kaynağında mücadele etmek. ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek. d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak. e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek. f)Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek. g) Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek. ğ) Çalışanlara uygun talimatlar vermek.” ilkelerinin göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilirken,
Anılan Kanunun “Çalışanların yükümlülükleri” başlıklı 19. maddesinde, “Çalışanların, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlü oldukları ve çalışanların işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda; a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek. b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak. c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek. ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak. d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak” yükümlülüğü bulunduğu belirtilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, 4. fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere 1. fıkrada işverenin, 4. fıkrada üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup bunlara dayanılarak açılan rücuan tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunduğundan konuya ilişkin olarak olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun irdelenmesi de gerekmektedir.
Söz konusu Kanunun 141 – 148. maddelerinde müteselsil borçlara yer verilmiş olup 141. maddede, alacaklıya karşı, her biri borcun tümünden sorumlu olma yükümü altına girdiklerini beyan eden birden çok borçlu arasında teselsül bulunduğu, böyle bir beyanın yokluğunda teselsülün ancak kanunun belirlediği durumlarda olacağı, 142. maddede, alacaklının, müteselsil borçluların tümünden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ödenmesini istemekte serbest olduğu, borç tamamen ödeninceye dek borçluların tümünün sorumluluklarının devam edeceği, 145. maddede, yaptığı ödeme veya takas ile borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmiş olan müteselsil borçlulardan birinin, sona eren borç oranında diğer borçluları borçtan kurtarmış olacağı, 146. maddede, borcun niteliğinden aksi anlaşılmadıkça, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ödemeden birbirine eşit birer payı üzerine almak zorunda olduğu ve payından çok ödeme yapanın, fazla tutar yönünden diğer borçlulara rücu hakkının bulunduğu, 147. maddede, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin, ödediği tutar oranında alacaklının haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler uyarınca iş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; maddi olayın özellikleri dikkate alınarak, ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Diğer taraftan, tarafları ve konusu farklı olan sigortalının açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmez. Dolayısıyla o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada kesin delil teşkil etmeyecektir. Şayet, kesinleşmiş ise ancak, güçlü delil teşkil edebilir. Nitekim bu husus, Yargıtay’ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Eldeki davada ise, yukarıdaki hukuki ve maddi açıklamalar doğrultusunda öncelikle iş kazasının gerçekleştiği market işletmesi niteliğinde iş yerinde uygulanması gerekli iş sağlığı ve güvenliği kurallarının hangileri olduğunu belirlenmeli, davaya konu kazayla ilgili maddi olgu doğru belirlenerek, olayın niteliği, davalıların olay anındaki sıfatları ve olaya etkileri irdelenerek, sigortalının davaya konu olayla ilgili tazminat davası içeriği araştırılmalı, ceza ve tazminat davalarında ki raporlar celp edilip, ceza davasında davalı … hakkında verilen hükmün niteliği de göz önünde tutularak, davalı …’ın işveren veya işveren vekili veyahut 3. Kişi olup olmadığı yeniden ve usulünce tespit edilmeli, işveren vekili olması halinde de 5510 sayılı Yasanın 21. maddesinin 1. fıkrası hükümlerine göre işveren olarak sorumluluğu irdelenmeli, 6331 sayılı Kanun da ayrıntılı bir şekilde tartışılıp değerlendirilecek şekilde olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden yeniden oluşa uygun bir kusur heyet raporu alınmalı ve varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan … Mağazacılık Aş. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararının kaldırılarak, İlk derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalı …Ş. avukatı yararına takdir edilen 8.400,00 TL duruşma avukatlık parasının davacı Kurum’a yükletilmesine, davacı Kurum avukatı yararına takdir edilen 8.400,00 TL duruşma avukatlık parasının temyiz eden davalı şirkete yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı …Ş.’ye iadesine,
dosyanın kararı veren İlk derece Mahkemesine gönderilmesi ile kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 27.09.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.