YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/1805
KARAR NO : 2022/11323
KARAR TARİHİ : 27.09.2022
Mahkemesi : … Anadolu 18. İş Mahkemesi
Dava, 19.03.2013 tarihinde meydana gelen iş kazasında yaralanan sigortalıya yapılan tedavi masrafı nedeniyle davalılar hakkında yapılan takipte itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı davası istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum ve davalılardan … vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesince davacı ve davalının istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum ile davalılardan … vekilleri tarafından temyiz edilmesi ve de davalı şirket vekilince duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, temyiz istemlerinin süresinde olduğu, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 27.09.2022 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı … adına Av. … ile davacı … adına Av. … geldiler. Diğer davalı adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı kurum vekili dava dilekçesi ile; kurum sigortalılarından …’ın 19/03/2013 tarihinde geçirdiği şi kazası ile ilgili olarak 114.510,25 Tl sağlık gideri yapıldığını, davalılarca iş kazasının süresinde bildirilmediğini, bu alacak bakımından davalılara … Anadolu 14 İcra Müdürlüğünün 2016/6203 E sayılı dosyasında davalılar aleyhine takip yapıldığını ancak davalıların itiraz ettiğini beyan ederek söz konusu itirazın iptali ile %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
II-CEVAP
Davalı … İnşaat Dış Tic. San. ve Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesi ile: Kazalının işe girişinde epilepsi hastası olduğuna ilişkin davalı işverene bilgi vermediğini, sağlık riskleri hakkında davalı müvekkili bilgilendirmediğini. Çok tehlikeli işlerden sayılan inşaat işinde çalışabilir olduğuna dair hekim raporu olmadan çalıştığından dolayı, şahsi can güvenliği açısından tedbirsiz ve özensiz davrandığını, kazalı söz konusu mahalde bulunduğu sırada sara (epilepsi) krizine girmesi ve düşerek yere başını çarpması sonucu meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde şirketin kusurunun bulunmadığını, bu bakımdan alacaklardan sorumlu olmadığını beyan ederek, davanın reddini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesine saygılarımızla vekâleten arz ve talep etmiştir.
Davalı … tarafından dosyaya sunulan herhangi bir cevap dilekçesine rastlanılmamıştır.
II-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
… 6. İş Mahkemesi’ne sunulan 23.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda; davalı … İnş. Taah. A.Ş.’ye %20, davalı … İnş. Dış Tic. San. Ltd. Şti.’ne %40, kazalı …’a %40 oranında kusur izafe edildiği, Zamahan Kayhan’a kusur izafe edilmediği,
Mahkememize sunulan 06.09.2017 tarihli bilirkişi raporunda; … İnş. Taah. A.Ş.’ye %35, davalı … İnş. Dış Tic. San. Ltd. Şti.’ne %40, kazalı …’a %10, … %15 oranında kusur izafe edildiği
Davaya konu kazanın kök nedeni epilepsi hastası olan kazalının yüksekte çalıştırılması ve sonucunda da yüksekten düşerek yaralanmasıdır. Kazalı … epilepsi olduğunu ve sonuçları hakkında bilgi sahibi olduğu halde çok tehlikeli işte ve yüksekte çalışarak ve hastalığı hakkında işverenini bilgilendirmeyerek meydana gelen kazada çok büyük ihmalkâr davranış sergilediği kanaati ile çelişkilerin giderilmesi için alınan heyet raporunda mahkememizde alınan 06.09.2017 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranlarına heyetin katıldığı anlaşılmıştır.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21/1. maddesidir. Kastı ya da sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı hareketi ile iş kazası veya meslek hastalığına neden olan işveren, sigortalı veya hak sahibine karşı tazminat ödeme yükümlülüğü altında bulunmaktadır. 5510 sayılı Kanunun 21 ve 76 maddesine göre ise, sigortalı ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarında bulunan kurumun yaptığı yardımları, işverenden rücuan isteme hakkı vardır. Sigortalı veya hak sahibine kurumca bağlanan gelirler yönünden tazminat miktarı başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri olarak öngörülmüştür. Ancak söz konusu tutarın, sigortalı veya hak sahibinin işverenden isteyebileceği tutarı aşamayacağı yani kurumun rücu hakkının anılan tutara bağlı ve sınırlı olduğu düzenlenmiştir. İşverenden istenebilecek tutarın belirlenmesi ise, bir gerçek zarar hesabını zorunlu kılmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlere davamızın konusu, davalı sigorta şirketinin sigortalı araç sürücüsünün kusur oranı ve kurumun bu bağlamda karşı taraftan isteyebileceği alacak miktarının tespit edilmesidir.
Sosyal Güvenlik Kurumundan ilgili belgeler ve icra dosyası celbedilmiştir.
Dava dilekçesi, kurum kayıtları, kusura dair trafik tutanağı, dosya içeriğine uygun ve karar vermeye elverişli trafik kusur bilirkişi raporu ve hesap raporu ve ek raporu icra dosyası, sigorta poliçesi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; kusura göre, geçici iş göremezlik ödeneği hesap bilirkişi tarafından hesaplanmış olmakla davalı tarafın sigorta sözleşmesi bulunan araç sürücüsünün kusur oranına göre bilirkişi tarafından hesaplanan tutarların yasal faizi ile tahsili için yapılan takibe itirazın kısmen kabulü ile kusur oranı nazara alınarak takibe itirazın kısmen iptaline ve takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, alacak likit olmadığından ve yargılama gerektiğinden icra inkar tazminatına yönelik talebin reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM
Davanın kabulü ile;
Anadolu 14. İcra dairesinin 2016/6203 sayılı takip dosyasına yapılan itirazın kısmen iptaline,
103.059,26 TL asıl alacak, 27.014,09 TL işlemiş faiz, 9,00 TL tebliğ gideri olmak üzere toplam 130.082,36 TL üzerinden, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmek suretiyle devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, İcra inkar tazminatına yönelik talebin alacak likit olmadığından reddine, dair karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Bölge Adliye Mahkemesince, dosyadaki yazılara, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere, bu delillerin takdirinde isabetsizlik görülmemesine ve HMK 355. maddesi gereğince istinaf incelemesinin kamu düzenine aykırılık halleri hariç istinaf dilekçesinde belirtilen sebeple sınırlı olarak yapılabileceğinin anlaşılmasına göre usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılan hükme yönelik taraf vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK ‘nın 353/1-b-1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı … vekili özetle, meydana gelen olayda üçüncü kişinin hareketi ile illiyet bağının kesildiğini, bu nedenle olayda herhangi bir kusurunun bulunamayacağını, ayrıca kendisine verilen kusurun fahiş olup, hak sahiplerince açılan tazminat dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini,
Davacı kurum vekili özetle, sigortalıya verilen kusur oranının hatalı olup, davanın %100 kusur üzerinden kabul edilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Davacı Kurum, 19.03.2013 tarihinde meydana gelen iş kazasında sürekli iş göremez hale gelen sigortalısına yapılan tedavi giderleri nedeniyle oluşan kurum zararının tahsili istemli eldeki davayı açmış olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanununun 21.maddesi ile birlikte 76. maddesinin dördüncü son fıkrasıdır.
5510 sayılı Kanun’un “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile işveren davalının, Kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak kusurunun varlığı halinde mümkündür.
Diğer taraftan 510 sayılı Kanun’un 76/4 fıkrasında “iş kazası ve meslek hastalığı işverenin kasdı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu olmuşsa kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri işverene tazmin ettirilir. İşverenin sorumluluğunda kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır” hükmü mevcuttur. Anılan madde ile de aynı şekilde işverenin, Kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak kusurunun varlığı halinde mümkündür.
Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeni ile daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza davaları varsa, tazminat davasında verilen kararın güçlü delil oluşturduğu hususu ile ceza davasında belirlenen maddi olguların bağlayıcı olacağı hususu da gözetilmek suretiyle sigortalı ile davalının ve varsa dava dışı kişilerin kusur oran ve aidiyetleri konusunda rapor alınması gereklidir.
Kusur raporlarının, 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile birlikte iş kazası tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Anılan Kanunlarda; İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar, denilmekte, böylece, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır;
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin işe uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
6331 sayılı Kanun’un “Risklerden korunma ilkeleri” başlıklı 5. maddesinde, İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde; “a)Risklerden kaçınmak. b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek. c)Risklerle kaynağında mücadele etmek. ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek. d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak. e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek. f)Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek. g) Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek. ğ) Çalışanlara uygun talimatlar vermek.” ilkelerinin göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilirken,
Anılan Kanunun “Çalışanların yükümlülükleri” başlıklı 19. maddesinde, “Çalışanların, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlü oldukları ve çalışanların işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda; a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek. b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak. c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek. ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak. d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak” yükümlülüğü bulunduğu belirtilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler uyarınca iş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; maddi olayın özellikleri dikkate alınarak, ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Diğer taraftan, tarafları ve konusu farklı olan sigortalının açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmez. Dolayısıyla o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada kesin delil teşkil etmeyecektir. Şayet, kesinleşmiş ise ancak, güçlü delil teşkil edebilir. Nitekim bu husus, Yargıtay’ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Eldeki davada ise, yukarıdaki hukuki ve maddi açıklamalar doğrultusunda öncelikle meydana gelen olay ile ilgili olarak maddi olgu tespiti bakımından soruşturma evraklarının ve açılmış ise ceza davasının olup olmadığı hususu belirlenmeli, kazalının olay nedeniyle açtığı maddi manevi tazminat davası olup olmadığı ve kesinleşip kesinleşmediği araştırılmalı, var ise orada alınan kusur raporlarının tamamı irdelenmeli, olay nedeniyle kazalının açtığı tazminat davası dışında kurumun açtığı diğer bir rücuan tazminat davasının olup olmadığı belirlenmeli (beyanlara göre … 17. İş Mahk. 2018/146 Esası); meydana gelen kazanın okul inşaatı işyerinde olduğu dikkate alındığında işyeri dosyaları ile birlikte dava dışı … Belediye Başkanlığı ile … arasında yapılan sözleşme ile aynı şekilde diğer davalı … İnş. Mad ve Dış Tic. San. Ltd. Şti.(… İnş. Dış Tic. San. Ltd. Şti.) ile yapılan sözleşmeler ve aralarındaki ilişkiler açıklıkla tespit edilmeli ve asıl işveren alt işveren ilişkileri netleştirilmeli, sonucuna göre maddi olayın nasıl gerçekleştiği ve kazalının kafasındaki baretin kırılmamış olup esasen epilepsi nöbeti sırasında yaralanmasının meydana gelmiş olduğuna ilişkin iddia kazalının hastane ve yaralanmasının kapsam ve niteliğine göre ayrıntılı olarak irdelendikten sonra tarafların kusur durumu netleştirilmeli ve 6331 sayılı Kanun da ayrıntılı bir şekilde tartışılıp değerlendirilecek şekilde olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden yeniden oluşa uygun bir kusur heyet raporu alınmalı ve varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Kabule göre de, gerekçe kısmında araç sürücüsünün kusurundan bahsederek, dava dosyası ile ilgisi bulunmayan hususlara yer verilmesi isabetsizdir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan … vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararının kaldırılarak, İlk derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: … Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1. maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı avukatı yararına takdir edilen 8.400,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıya yükletilmesine, davalı avukatı yararına takdir edilen 8.400,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalı şirkete iadesine, dosyanın kararı veren İlk derece Mahkemesine gönderilmesi ile kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 27.09.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.