Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2022/14557 E. 2023/3225 K. 28.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/14557
KARAR NO : 2023/3225
KARAR TARİHİ : 28.03.2023

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2210 E., 2022/533 K.
KARAR : Esastan Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : … 19. İş Mahkemesi
SAYISI : 2019/517 E., 2022/519 K.

Taraflar arasındaki iş kazasında iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi tazminat istemi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkemece verilen karara karşı, davalı vekilinin istinafa başvurması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin esastan reddine dair karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … ili Pursaklar ilçesi TOKİ 10. Bölge’de yapılmakta olan inşaatta tünel kalıp ustası olarak hizmet akdiyle çalışırken 28.09.2010 tarihinde uğradığı iş kazası sonucu geçici ve sürekli işgöremezliğe uğradığını beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş yargılamanın devamında maddi tazminat istemini 224.912,88 TL’ye artırmıştır.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin iş kazasının gerçekleşmesinde kusuru olmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; yapılan yargılamada, SGK tahkikat raporu, YSK ve Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi raporu, … 10. İş Mahkemesi 2011/606 Esas sayılı dava dosyası, … 37. İş Mahkemesi 2018/224 Esas sayılı dava dosyası, 06.01.2020 tarihli hesap bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından; davacının davalı iş yerinde çalışırken 28.09.2010 tarihinde geçirdiği kaza neticesinde yaralandığı, olayın SGK’ca iş kazası olduğunun tespit edildiği, gerek YSK’nın gerekse Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nin raporlarında davacının meslekte kazanma gücünü %40,2 oranında kaybettiğinin belirtildiği, gerçekleşen iş kazası ile ilgili olarak SGK tahkikat raporunda işverenin %70, davacının %30 kusurlu olduğunun belirlendiği, … 10. İş Mahkemesince aldırılan 28.07.2018 tarihli kusur bilirkişi raporunda davalının %70, davacının %30 kusurlu olduğunun belirlendiği, Mahkememizce alınan 06.01.2020 tarihli hesap bilirkişi raporunda davacının iş göremezlik zararının toplam 224.912,88 TL olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmakla, Mahkememizce söz konusu iş kazasının meydana gelmesinde davacının %30, davalının ise %70 kusurlu olduğu, kaza sonucu davacının maluliyet oranının %40,2 oranında olduğu değerlendirilip, 06.01.2020 tarihli hesap bilirkişi raporu maddi tazminat yönünden hükme esas alınarak 224.912,88 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, manevi tazminat yönünden ise; olayın oluş şekli, tarafların kusuru, sosyal ve ekonomik durumu, olay tarihi, davacının yaşı, maluliyet oranı, maluliyet nedeniyle yaşanılan ve yaşanılabilecek olan acının, ızdırabın derecesi dikkate alındığında manevi tazminat talebininin kabulü ile 40.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verildiği anlaşılmıştır.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; maluliyet durumunun kesin bir şekilde tespiti amacıyla ve itirazları üzerine hükme esas alınan Adli Tıp Kurulu Raporu tanzim edilmişse de, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu tarafından yeterli bir inceleme ve araştırma yapılmadığını, Yüksek Sağlık Kurulu raporunda yer alan ifadelerin kopyalanıp yapıştırıldığını, oysa, iş kazasının meydana geldiği anda alınan raporlara karşın, davacının şu anda sürekli iş göremezliğinin var olup olmadığı varsa oranının tespiti açısından ayrıntılı ve denetime elverişli bir muayane yapılması ve neticede hüküm kurmaya uygun bir rapor tanzim edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket tarafından davacı dahil tüm işçilere gerekli iş güvenliği eğitimi verildiğini ve gerekli tüm koruyucu malzemelerin teslim edildiğini, dava konusu kazadan ve davacıda oluştuğu iddia edilen maluliyetten bizzat davacının kendisi sorumlu olduğunu, davacının verilen talimatlara uymadığını, kalıbı kaydırdığını, arkasını döndüğünü, dikkatsiz ve tedbirsiz hareketleriyle kazanın meydana gelmesine kendisinin sebep olduğunu, maluliyet oranın net bir şekilde tespit edilebilmesi için dosyanın Adli Tıp Genel Kurulu’na gönderilerek yeni bir rapor tanzim edilmesi gerektiğini, kazanın meydana geldiği sahada gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alındığını, A sınıfı inşaat mühendisi, iş güvenlik uzmanı ve belirli ve gerekli yerlerde ikaz levhaları bulundurulduğunu, risk analizleri yapıldığını, eğitimler verildiğini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 21.11.2013 tarihli, tek taraflı olarak hazırladığı ve itirazlarının değerlendirilmediği kusur raporunun da iş bu dosyada esas alınması yasa ve usule aykırılık oluşturduğunu, açılmamış sayılmasına karar verilen … 10. İş Mahkemesi’nin 2011/606 E. sayılı dosyasında alınan raporlara karşı itiraz edilmiş olması karşısında iş bu davada ayrıca kusur incelemesi yapılmadan itiraza uğramış raporlarla sonuca gidilmesinin eksik inceleme olduğunu, davacının tünel kalıp ustası olduğunun kabulü ile fahiş miktarda maaş tespit edilerek hesaplama yapılmasını kabul etmediklerini, tazminat hesabının hatalı olduğunu, hükmedilen manevi tazminat miktarının hakkaniyetli olmadığı, işleyecek faiz sebebi ile fahiş nitelikte olduğunu belirtilerek istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Pursaklar TOKİ inşaatında tünel kalıp ustası olarak çalışan davacının tünel kalıp sökümü yaptığı sırada kalıbın tekerinin zemindeki boşluğa girerek devrilmesi ile kalıbın işçi üzerine düştüğü, bu şekilde E cetveline göre % 40.2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği ve 198 gün geçici iş göremez durumda kaldığı, kesinleşen … 37.İş Mahkemesi’nin 2018/224 Esas sayılı rücuen tazminat davasında dava dışı işçinin % 30 ve davalı işveren şirketin % 70 oranında kusuru bulunduğu belirtilerek hüküm tesis edildiği, iş bu dosyada düzenlenen inşaat mühendisi raporlarında da işçinin % 30 ve davalı işverenin % 70 oranında kusurlu olduğu saptanmış olup kusur raporundaki tespitlerin oluşa uygun olduğu, kesinleşen rücuen alacak davasında taraf olarak yer alan işveren yönünden bu oranın zaten bağlayıcı nitelik taşıdığı; SGK Kocatepe Merkezi, Yüksek Sağlık Kurulu ve Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu tarafından aynı oranda sürekli iş göremezlik oranının belirlendiği; hesap raporunda 2011 yılı için asgari ücretin 1,28 katı, 2014 ve 2018 yıllarında ise 1,42 katı üzerinden ücret esas alınarak hesap yapıldığı, davacının tünel kalıp işçisi olduğunun cevap dilekçesi ile kabul edildiği gibi bireysel iş sözleşmesi ve kaza tutanağının da aynı kapsamda düzenlendiği gözetilerek ücretin hayatın olağan akışına uygun olduğu; hükmedilen manevi tazminatın davacı işçinin yaşı, kusur durumu ve olayın gerçekleşmesi çerçevesinde hakkaniyete uygun olduğu kanaatine varılmış, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verildiği anlaşılmıştır.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınan raporda sürekli iş göremezlik oranı yönünden yeterli inceleme yapılmadığını, zaman içerisinde iyileşme olgusunun gözetilmediğini, sürekli iş göremezlik oranının net bir biçimde tespiti açısından Adli Tıp Genel kurulundan rapor alınması gerektiğini, davacının tünel kalıp işinde çalışması nedeniyle bilgili olduğu alanda yeterli dikkat ve özeni göstermeden çalışması nedeniyle kusurlu olduğunu, müvekkilinin iş sağlığı güvenliği eğitimi verdiğini, ÇSGB Müfettişi raporunun tek taraflı düzenlenmiş bir rapor olup dayanak alınamaycağını, açılmamış sayılmasına karar verilen … 10. İş Mahkemesi dosyasındaki rapora itiraz edilmesine karşın hükme esas alınamayacağını, bordro örnekleri getirilmeden emsal ücret araştırması yapılmadan hesap yapılmasının hatalı olduğunu, işleyecek faiz gözetildiğinde manevi tazminat miktarının fazla olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, iş kazası neticesinde iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığına ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddeleri kapsamında aynı kanunun 266, 281 ve 303 üncü maddesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41, 42, 43, 44, 46, 47, 98 ve 332 nci maddeleri ile 6101 sayılı Kanun delaletiyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’un 55 inci maddesi, 5510 sayılı Kanun’un 13, 16, 19, 20 ve 21 inci maddeleri, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77 nci maddesidir.

3. Değerlendirme
1.Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.

2. İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.

3. Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makineleşmenin artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.

4. İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.

5. Anayasanın 17 nci maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.

6. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 332 nci maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.” “İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” aynı Kanun 98/2 nci maddesinde “Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler, kıyasen akde muhalif hareketlerede tatbik olunur.” hükmüne yer verilmiştir.

7. Bu maddeye göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür. Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri” kenar başlıklı 77 nci maddesinin 1 inci fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre; “İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.” düzenlemesi yer almıştır.

8. Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.

9. Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.

10.Mevzuatta yer alan teknik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır. Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Diğer yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)

11. Somut olayda, davacının tünel kalıp ustası olarak davalı işveren şirket tarafından üstlenilmiş olan toplu konut inşaatında çalışmaktayken, 28.09.2010 günü inşaat bloklarının birinin 14. katında çalışması esnasında, oda içinde 20×40 cm ölçülerinde zeminde boşluklar olduğu ve buraların kapatılmamış olmasına karşın davacının çalıştığı ekipten ayrı olarak tek başına tünel kalıbını söktüğü sırada, kalıbın tekerinin zemindeki deliklerden birine girip, davacı üzerine devrilip, beline çarpması ve davacıyı yere düşürmesi neticesinde davaya konu iş kazasının gerçekleştiği anlaşılmıştır.

12. İş bu dava dosyasında kusur raporu alınmadığı, taraflar arasında daha önce açılmamış sayılmasına karar verilen … 10. İş Mahkemesinin 2011/606 E- 2018/600 K sayılı dosyada tek kişi bilirkişilerden alınan raporlara göre davalı işverene (işçilerin denetimsiz olarak çalışmasına göz yumması, mesleki riskler konusunda bilgilendirip, risklere karşı izlememesi, işçinin tek başına çalışmaması için uygun organizasyon kurmaması, yardımcı olacak kişilerin görevlendirilmemesi, kalıbın tekerleklerinin zemindeki boşluklara takılmaması için gereken önlemleri almaması, kalıp sökümünde alınacak iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmemesi nedeniyle) %70, davacı işçiye (olası tehlikeleri gözetmemesi, zemindeki boşluklara dikkat etmemesi, kalıbı hareket ettirirken kontrollü hareket etmemesi nedeniyle) %30 oranında kusur verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararda SGK tarafından açılan rücu dava dosyasında da aynı oranları esas alan kusur raporunun işveren yönünden bağlayıcı nitelikte olduğu belirtilerek uygun bulunduğu belirtilmiş ise de varılan sonuç uygun olmamıştır.

13. Zira, davacının içinde bulunduğu ekibin birlikte hareket ederek tünel kalıp kurulması ve sökülmesi işini yaptığı, davacının ise olay anında ekipten ayrı olarak tek başına tünel kalıp sökülmesi işini yapmaya girişmesi nedeniyle kalıbın dengesini bozarak şahsi güvenliğini tehlikeye attığı anlaşılmakla, hükme esas alınan kusur raporundaki kusur oran ve aidiyetlerinin olayın gerçekleşme şekline uygun olmadığının kabulü gerektiği, öte yandan, tarafları ve konusu aynı olmayan SGK rücu davasındaki kusur raporunun kuvvetli delil niteliğinde olmakla beraber HMK 303 üncü maddesi kapsamında davalı yönünden bağlayıcı olduğunu kabul etmenin mümkün olmamasına göre, olayın gerçekleşme şeklinde göre davacı sigortalının %30 oranından fazla oranda kusurlu kabulü gerekirken anılan kusur raporlarına itibarla hüküm tesisi hatalı olmuştur.

14. O halde mahkemece yapılacak iş, olayın gerçekleşme şekli, yukarıda izah edilen anlatımlar da gözetilerek somut verilere dayalı ve olayın akışına uygun kusur oranlarının belirlenmesi açısından dosyanın iş kazasının gerçekleştiği alanda uzman A sınıfı İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlarından oluşturulacak heyete tevdi ederek, kusur oranlarının açıklanan veriler göz önüne alınmak suretiyle belirlenmesini istemek, belirlenecek kusur oranlarını dikkate alarak taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakları da (özellikle davacı vekilinin temyize gelmediği gözetilerek maddi tazminatın hesabında hükme esas alınan 06.01.2020 tarihli hesap raporunda esas alınan işlemiş (bilinen) dönem sonu tarihini) gözetmek suretiyle, sonucuna göre davacının tazminat istemleri hakkında usule uygun bir karar vermekten ibarettir.

15. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

16. O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bozma sebebine göre bu aşamada sair temyiz itirazları incelenmeksizin, davalı vekilinin istinaf itirazlarının esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmalıdır.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

28.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.