Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2021/9744 E. 2022/9576 K. 22.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/9744
KARAR NO : 2022/9576
KARAR TARİHİ : 22.06.2022

Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … İş Mahkemesi

Dava, davacının boşandığı eşiyle birlikte yaşadığı gerekçesiyle 5510 sayılı Yasanın 56/2 maddesine göre kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanması, aksine Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince, istinaf isteminin kabulü, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacıya, eşinden boşanmasından sonra ölüm aylığı bağlandığını, davalı Kurumca 07/06/2011 tarihinde yapılan inceleme sonucunda boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edildiği gerekçesiyle ölüm aylığının kesildiğini, bunun üzerine davacının, boşandığı eşi ile birlikte yaşamadıklarını belirterek ölüm aylığının iadesi için Kurum aleyhine dava açtığını ancak … İş Mahkemesinin açılan davayı reddettiğini böylece davacının, 07/06/2011 tarihine kadar boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı hususunun kesinleştiğini ancak davacının, 07/06/2011 tarihinden itibaren boşandığı eşi ile birlikte yaşamadığını bu nedenle belirtilen tarihten itibaren davacıya yeniden ölüm aylığı bağlanması gerektiğini ileri sürerek anılan tarih itibariyle ölüm aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II-CEVAP
Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın yerinde olmadığını savunarak reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Davacının, 11.07.2011 tarihinden itibaren boşandığı eski eşi … ile fiilen birlikte yaşamadığının ve 01.08.2011 tarihinden itibaren yetim aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesince, “Davacı ile eşi …’nin … 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/272 E. 2010/282 K. sayılı kararı ile boşandıkları, tahsis talebi üzerine davacıya ölen babasından ötürü ölüm aylığı bağlandığı, davalı Kurum tarafından yapılan araştırma sonucu davacı ile boşandığı eşinin boşanmalarına rağmen fiilen birlikte yaşamaya devam ettiklerinin tespit edildiği gerekçesiyle ölüm aylığının kesilmesi üzerine davacının, Kurum işleminin iptali için dava açtığı, … İş Mahkemesinin 2013/289 E. 2014/159 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2014/14561 E. 2014/26803 K. sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleştiği, davacının 10.08.2015 tarihinde, yeniden ölüm aylığı bağlanması talebinde bulunduğu ancak talebinin reddedildiği, dosya kapsamındaki Üsküdar İlçe Nüfus Müdürlüğünün 03/03/2016 tarihli, Kadıköy İlçe Nüfus Müdürlüğünün 07/03/2016 tarihli nüfus kayıtlarında davacı ile boşandığı eşinin ikamet adreslerinin farklı olduğu görülmekte ise de, davacının ikamet ettiği “Sevgi Sokak No:12/2” adresindeki elektrik aboneliğinin 28/09/2011 tarihine kadar boşandığı eşi adına tesis edildiği, adreste su ve doğalgaz aboneliklerinin bulunmadığı, davacının boşandığı eşi …’nin ikamet ettiği “İsmet Paşa Mah. Asaf Paşa Caddesindeki” elektrik aboneliğinin kendi adına olduğu, … Belediye Başkanlığı Su İşleri Müdürlüğünün kayıtlarına göre …’nin nüfus kaydında yer alan adresinde su aboneliğinin olmadığı ancak “C. Paşa Mah. Şefik İnan Cad. Mutlu Apt. D Blok No:13/9 …” adresinde 12/11/2011- 13/05/2014 tarihleri arasında su aboneliğinin bulunduğu, doğalgaz aboneliklerinin olmadığı dolayısıyla gerek davacının gerekse boşandığı eşinin resmi ikamet adreslerinde abonelik kayıtlarının bulunmadığı, davacının boşandığı eşinin, davacının ikamet adresindeki kendi adına olan elektrik abonelik kaydını nakil işlemini, Kurum denetmen raporunun düzenlendiği 24.12.2010 tarihinden kısa bir süre sonra ve bağlanan ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali için davacı tarafından dava açılmasından 2 ay önce gerçekleştirdiği, Medula kayıtlarında davacının boşandığı eşi …’nin 26/03/2013 tarihinde müracaat ettiği Devlet Hastanesine adresini “Cevat Paşa Mah. Zübeyde Hanım Sok. Arıkan Apt. B Blok D” olarak bildirdiği, bu adresin ise davacının Kadıköy İlçe Nüfus Müdürlüğüne 19/02/2007 tarihinde ikamet adresi olarak beyan ettiği adres olduğu, dolayısıyla 07/02/2010 tarihinde farklı bir adreste resmi olarak ikamet ettiğini bildirmesine karşın 2013 yılında hastaneye müracaat ettiğinde evlilikleri devam ederken davacı ile birlikte oturduğu eski adresini ikamet adresi olarak beyan ettiği; Mahkemede tanık olarak dinlenen Cevatpaşa Mahallesi muhtarı …’nun ifadesinden, davacının adresini, 2007 yılında beyan edilen ve adres kayıt sisteminde yazılı olan Cevatpaşa Mah. Zübeyde Hanım Sok.” olduğunu bildirdiği, bu adresin ise davacının boşandığı eşinin 26/03/2013 tarihinde müracaat ettiği Devlet Hastanesi kayıtlarında beyan ettiği adres olduğu ve davacının boşandığı eşinin adresinin ise Aygaz kavşağı olarak bilinen Kemalpaşa ya da İsmetpaşa Mahallesi sınırları içerisinde kalan yer olarak tarif edildiği yine dinlenen ve görev sürelerinin 4, 5, 10, 15 yıl arasında değiştiği anlaşılan muhtar ve azaların tanık olarak alınan ifadelerinde, davacıyı ve boşandığı eşini tanımadıklarını, dava konusu dönemde nerede oturduklarına dair bilgileri olmadığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular, 24.12.2010 tarihli Kurum denetmen raporu ve … İş Mahkemesinin 2013/289 E. 2015/159 K. sayılı dosyasında tespit edilen hususlar hep birlikte değerlendirildiğinde; davacının adres kayıt sisteminde yazılı adresindeki elektrik aboneliğinin 28.09.2011 tarihine kadar davacının boşandığı eşi adına kayıtlı bulunması, nakil işleminin Kurumun 24.12.2010 tarihinde yaptığı tespitten kısa bir süre sonra, ilk davanın açıldığı 01.11.2011 tarihinden ise çok kısa bir süre önce gerçekleşmesi, bu durumun ise yeniden ölüm aylığı alabilmek için bu yola başvurulduğunu açıkça göstermesi, gerek davacının gerekse boşandığı eşinin resmi ikamet adreslerinde abonelik kayıtlarının bulunmaması, 24.12.2010 tarihli Kurum denetmen raporu ile … İş Mahkemesinin 2013/289 E. 2015/159 K. sayılı dosyasında tespit edilen birlikte yaşama olgusunun son bulduğunu ve davacının, boşandığı eşiyle beraber yaşamadığını gösteren somut ve inandırıcı delillerin sunulamamış olması karşısında davacı ile eşinin, gerçek iradelerinin boşanma olmadığı, tarafların asıl amacının davacıya, ölen babasından ötürü yeniden ölüm aylığı bağlanmasını sağlamak olduğu, davacı ile boşandığı eşinin boşanmadan sonra fiilen birlikte yaşamaya devam ettikleri sonuç olarak davacının yeniden ölüm aylığı bağlanmasına ilişkin talebini reddeden Kurum işleminin yerinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
Sonuç olarak; dosya kapsamı, mevcut delil durumu, istinaf nedenleri ile resen nazara alınacak kamu düzenini ilgilendiren hususlar gözetildiğinde açıklanan nedenlerle davalı Kurumun yerinde bulunan istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, ileri sürülmeyen ve kamu düzenine ilişkin olmayan hususlar nazara alınmaksızın davanın esasına ilişkin olarak aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerekmiştir.” Gerekçesiyle, “1- Davalı Kurumun istinaf başvurusunun kabulü ile … İş Mahkemesinin 04/10/2019 tarih ve 2017/473 E. 2019/361 K. sayılı kararının kaldırılmasına, 2- Davanın reddine,” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ
Davacı vekili özetle; ilk derece mahkemesince usul ve yasaya aykırı karar verildiği, yerel mahkemenin kesinleşen dava dosyasında yapılan incelemeleri esas aldığını, bu davaya ilişkin yeni bir denetmen raporu düzenlenmediği, davacının eski eşi ile adreslerinin ayrı olduğu, tanık deliline dayanılmışsa da ,gerekçeli kararda tanık beyanlarının hiç birine değinilmediği, eksik inceleme ve değerlendirme yaparak hüküm kurulduğu gerekçeleri ile temyiz yoluna başvurmuştur.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME
Uyuşmazlık; davacının, Kurum tarafından yapılan ilk tespitten sonraki dönemde de boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşamaya devam edip etmediğine, davacıya yeniden ölüm aylığı bağlanıp bağlanamayacağına ilişkindir.
Davanın, yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56’ncı maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5510 sayılı Yasanın 56. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 2009/86 Esas numaralı başvurunun, 28.04.2011 tarihinde verilen karar ile reddedilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 56’ncı maddesinin ikinci fıkrası, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir-aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli olarak birlikte yaşama, aynı zamanda gelir-aylık bağlama engeli olarak da benimsenmiştir. Burada, eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun/durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve çerçevesinin çizilip ortaya konulması önem arz etmektedir. Taraflar arasında hangi hukuki sebep ve maddi vakıaya dayanmış olursa olsun sona ermiş evlilik birliğinin hak ve yükümlülüklerinin sürdürüldüğü beraberlikler veya kesinleşmiş yargı kararına bağlı olarak gerçekleşmiş boşanmanın var olan-olası sonuçlarını ortadan kaldırıcı/giderici nitelikteki birliktelikler madde kapsamında değerlendirilmeli, ortak çocuk-çocuklar yönünden, boşanma kararına bağlanan veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak, eşlerin belirli aralıklarda ve günlerde zorunlu şekilde bir araya gelmeleri durumunda ise kanun koyucunun bu türden ilişkinin varlığının gelir-aylık bağlanmaması veya kesilmesi nedeni olarak öngörmediği kabul edilmeli, boşanılan eşle kurulan-yürütülen ilişkinin, eylemli olarak birlikte yaşama kavramı kapsamında yer alıp almadığı dikkatlice irdelenerek saptama yapılmalıdır.
Anılan 56’ncı maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına-saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin-samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma-irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek-samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin-aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Gelirin-aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme-başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir-aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun-yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96’ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56’ncı maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.
Sonuç olarak; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56’ncı maddesinin ikinci fıkrasına dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa’nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi-özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanan eşler 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta iseler adlarına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge-bölgeler yönünden kapsamlı Emniyet Müdürlüğü-Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahalle-köy muhtar ve azalarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
Dosya kapsamından, Davacı ile eşi …’nin … 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/272 E. 2010/282 K. sayılı kararı ile boşandıkları, tahsis talebi üzerine davacıya ölen babasından ötürü ölüm aylığı bağlandığı, davalı Kurum tarafından yapılan araştırma sonucu davacı ile boşandığı eşinin boşanmalarına rağmen fiilen birlikte yaşamaya devam ettiklerinin tespit edildiği gerekçesiyle ölüm aylığının kesilmesi üzerine davacının, Kurum işleminin iptali için dava açtığı, … İş Mahkemesinin 2013/289 E. 2014/159 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2014/14561 E. 2014/26803 K. sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleştiği, davacının 10.08.2015 tarihinde, davacının 10.08.2015 tarihinde, yeniden ölüm aylığı bağlanması talebinde bulunduğu ancak talebinin reddedildiği, bunun üzerine kurum işleminin iptali için işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı ile boşandığı eşinin fiilen birlikte yaşama olgusunun varlığına ilişkin mahkeme kabulü eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olup hatalı değerlendirme ile hüküm kurulmuştur. İnceleme konusu davaya ilişkin olarak eldeki kayıtlar incelendiğinde; davacının 10.08.2015 tarihli tahsis talebine istinaden davalı kurumca herhangi bir araştırma yapılıp denetmen raporu hazırlanmamış, mahkemece de yeni dönem ile ilgili yeterli araştırma yapılmaksızın, kesinleşen karar dosyasındaki deliller doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Yapılacak iş; davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili nüfus müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili nüfus müdürlüğünden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, getirtilen nüfus adres bilgileri raporunda kayıtlı bulunan, davacı ve boşandığı eşine ait tüm adreslerde, ilgili dönemde birlikte yaşayıp yaşamadıkları kolluk marifetiyle araştırılmalı, söz konusu adreslerdeki komşular tespit edilerek ifadelerine başvurulmalı, bütün adreslerde mahalle muhtar ve azaları dinlenerek bilgi ve görgülerine başvurulmalı, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, medula sisteminde kayıtlarda görülen adresler ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği toplanan kanıtlar ışığında şüphe bırakmayacak şekilde ortaya konularak hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu verilen karar usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden ilgiliye iadesine, Üyeler … ve Üye …’ın muhalefetlerine karşı, Başkan … ve Üyeler …, …’ün oyları ve oy çokluğuyla, 22/06/2022 gününde karar verildi.

-KARŞI OY-
1. Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık, “daha önce fiili birlikteliği nedeni ile kız çocuğu hak sahibi sıfatı ile murisinden aldığı aylığın mahkeme kararıile kesilmesi üzerine, kuruma birlikte yaşanmadığı, ayrı yaşandığı belirtilerek yeniden aylık bağlanması başvurusu üzerine, kurumun önceki mahkeme kararınadayanarak aylık bağlamama işleminin hukuka uygun olup olmadığı, bu konuda kurumca araştırma yapılmadan hak sahibi kız çocuğunun mahkemeye başvurarak karar almasının gerekip gerekmediği, kurumun araştırma yapmadığı durumda mahkemenin bu araştırmayı yapıp yapmayacağı, kısaca maddi olguya dayalı ve denetim raporu ile sadece davadan önceki fiili birlikteliği saptayan raporun aylık bağlamama koşulları içinde yer alıp almadığı” noktasında toplanmaktadır.
2.Sosyal Güvenlik Hakkının niteliği: Anayasa’nın 60. Maddesi uyarınca “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar”. Belirtmek gerekir ki; Sosyal devlet olmanın bir gereği ve sonucu, sosyal güvenlik hakkının tüm bireylere sağlanması ve güvence altına alınmasıdır. Sosyal güvenlik hakkı vazgeçilmez bir anayasal haktır ve kamu düzenindendir.
3.5510 sayılı Kanunu’nun 34/.b.3 maddesine göre “Yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kızlarının, her birine % 25’i oranında aylık bağlanır”. Hak sahiplerinin aylıklarının başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanmasını düzenleyen 35. Maddesinde ise “Hak sahiplerine bağlanan aylıklar 34 üncü maddede belirtilen şartların ortadan kalktığı tarihi takip eden ödeme dönemi başından itibaren kesilir” ve “Aylığın kesilmesine yol açan sebebin ortadan kalkması halinde, 34 üncü maddede belirtilen şartlar saklı kalmak kaydıyla, müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren yeniden aylık bağlanır” düzenlemesi yer almıştır.
4.Anılan kanunun 56. maddesindeki “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır” hükmü istisnai bir hükümdür. 34 üncü madde hakkın kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla kanun sistematiğine sonradan eklenmiş, tartışmalara karşı olan bir kesme nedenidir. Aylık bağlanma işleminden sonra Kurum denetim elemanları aracılığıyla yapılan denetim sonucunda boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı tespit edilen eşin aylığı kesilmektedir. Bu birliktelik fiili bir durum olup boşanan kadının aylığını tamamen ortadan kaldıran bir neden değildir. Fiili birlikteliğin sona ermesinden sonra başvuru halinde aylık derhal bağlanmalıdır. Aylık bağlanma koşullarında boşanma kararı hukuki geçerliliğini koruduğundan, davacının ilk defa aylık bağlanma işlemlerinden farklı bir işlem yapmasına gerek yoktur. Bunun aksine işlemler kanun koyucunun iradesi dışında ayrı bir aylık bağlama nedeni ihdası olup, bu yargının görevi değildir. Kanun koyucu aylık bağlama koşulları içinde 34 üncü maddede “dul kalan kızların kocaları ile birlikte yaşamama” saymamıştır. Esas olan aylığın hemen bağlanmasıdır.
5.Belirtmek gerekir ki, fiili birlikteliği belirleyen, maddi olguya dayalı mahkeme kararı ile belirlenmesi bir tespit niteliğinde olup, sadece kendi dönemi için dikkate alınır ve güçlü delil niteliğine taşır. Mahkeme kararına konu dönemden sonra gerçekleşecek fiili durumları kapsamaz.
6.Diğer taraftan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun aylık bağlama koşulları arasında, “boşandığı eşi ile fiili birlikte yaşama” sayılmamış, aksine anılan kanunun 56. maddesinde bu bir kesilme nedeni olarak sayılmıştır. Anılan kanunda, kesilmeden sonra bağlanması için başvuru halinde yeniden bağlanma için bu koşul sayılmadığı gibi mahkemenin bu konuda bir kararının gerektiği de düzenlenmemiştir. Örneğin kız çocuğu olarak hak sahibi kadının fiili birlikte yaşadığı saptanan eşinin ölümü halinde, kurum önceki karara dayanarak aylık bağlamayacağını belirtemeyecektir. O halde kız çocuğu hak sahibi olarak ayrı yaşadıklarını belirterek aylık bağlanmasını talep ettiğinde, bu istemi de doğrudan reddedilmelidir. Kurum aylık bağlamalı, ancak fiili birlikteliğin devam ettiği yönünde bir inceleme ve denetimden sonra aylık bağlama işlemini iptal etmelidir.
7.Ayrıca belirtmek gerekir ki kurumun idari nitelikte bir işlemdir. Temel hak ve özgürlükleri sınırlayan, onlara müdahale niteliği taşıyan işlemlerde ve verilmiş bir hakkı, izni veya yetkiyi geri alan işlemlerde bu işlemlerin başvuranlar yönünden ağır sonuçlar doğuracağı hususu dikkate alındığında, kurumun 5510 sayılı mevzuat hükümlerine uyarak işleminde yasal mevzuat içinde kalarak gerekçe yükümlülüğüne uyması gerekmektedir. Zira kurum, davacı hak sahibi kadının aylık bağlama talebi üzerine bağlamama işlemini, gerçek ve hukuka uygun, sebep ya da sebeplere dayandırmak zorundadır. Kurumun dayandığı sebebin gerçek olması, usulüne uygun olarak yapılan tespitlerle ortaya konulmuş bulunmasını anlatır. Hak sahibi kadın karardan sonra da boşandığı eşi ile ayrı yaşadığını iddia ediyor ve murisinden dolayı yetim aylığı bağlanmasını talep ediyor ise kurumun daha önceki kararı dayanak yaparak aylık bağlanmayacağı işlemine gitmesinin ve araştırma yapmamasının yasal mevzuat içinde bir yeri bulunmamaktadır. Bu kurumun işlemini neden ve gerekçe açısından, hukuka aykırı kılacaktır.
8.Somut uyuşmazlıkta, daha önce fiili birlikteliği mahkeme kararı ile sabit olan davacı, ayrı yaşadığını belirterek aylık bağlama koşullarını tekrar taşıdığını, ayrı yaşadığını belgelendirerek kuruma başvurmuştur. Kurumun sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldıracak şekilde aylık bağlama şartları içinde yer almayan ve önceki maddi olguyu saptayıp, kesin hüküm teşkil etmeyen karara dayanarak aylık bağlanması işlemini reddetmesi hukuka aykırıdır. Kararın bu gerekçe ile bozulması gerekirken, aylık bağlanma şartı olmayan ve kurumca kesme nedeni olarak araştırılması gereken fiili birlikteliğin, mahkemece araştırılarak sonucuna göre karar verilmesinin gerektiği şeklindeki bozma gerekçesine katılınmamıştır.