Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2021/9264 E. 2021/15523 K. 07.12.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/9264
KARAR NO : 2021/15523
KARAR TARİHİ : 07.12.2021

Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi …Hukuk Dairesi

Dava, iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın SGK yönünden reddine, diğer davalılar yönünden kabulüne dair verilen karara karşı, davalılardan … Beton San ve Tic AŞ, Sur Yapı End. San. ve Tic. AŞ, … ve davalılardan Kurum vekillerinin istinafa başvurması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi ….Hukuk Dairesince davalı …Beton San ve Tic AŞ. ve Sur Yapı End. San. ve Tic. A.Ş. istinaf istemlerinin esastan reddine, davalı Kurum ve … vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile yeniden esas hakkında hüküm kurularak davanın SGK ve … yönünden reddine, diğer davalılar yönünden kabulüne karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesince verilen kararın davalılardan… Beton San ve Tic AŞ. ve … End. San. ve Tic. A.Ş. vekilleri tarafından süresi içersinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I- İSTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkillerinin desteği sigortalı …’ın 27.11.2011 tarihinde meydana gelen iş kazası neticesinde vefatı

nedeniyle müvekkili olan desteğin eşi lehine fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak üzere 1.000,00 TL maddi tazminat ile 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Islah dilekçesiyle davalılardan … Beton San. ve Tic. A.Ş. ve … End. San. ve Tic. AŞ’ye karşı açtığı maddi tazminat istemli dava istemlerini 119.537,54 TL’ye artırarak kaza tarihinden işleyecek faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
II- CEVAP:
Davalı Sur Yapı şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle: davalı şirketin iş güvenliği kapsamında gerekli olan tüm önlemleri eksiksizce yerine getirdiğini, geçirilen iş kazasının diğer davalı … Beton şirketi tarafından davalıya bildirilmediğini, iki şirket arasında yapılan sözleşme gereği iş kazalarıyla ilgili meydana gelen tüm sorumluluklardan … Beton San ve Tic AŞ ye ait olacağının kararlaştırıldığını, davacının eşinin vefatında asıl sorumlu olan tarafın diğer davalı olduğunu, meydana gelen kazada müvekkilinin hiçbir sorumluluğunun ve kusurunun olmadığını beyanla davanın reddini ileri sürmüştür.
Davalı … Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle: müteveffanın geçirdiği kazada ağır şekilde yaralanmadığını, sol bacağının diz altında ufak bir yırtık oluştuğunu akabinde rapor alıp dinlendiğini, kaza olduktan sonra kaza mahallinde olan görgü tanığı … adlı işçinin müteveffanın yanına giderek hastaneye götürmek istediğini ancak bunu kabul etmeyerek daha sonra kendisinin gideceğini beyan ettiğini, müteveffanın hastaneye kendisinin gittiğini, hastanenin müteveffanın geçirdiği kazayı dikkat ve özenle değerlendirmediğini ve müteveffanın vefatına sebebiyet verdiğini, iş yerinde her türlü iş güvenliği önleminin alındığını, iş güvenliği için gerekli tüm malzamelerin müteveffaya teslim edildiğini, davalı müvekkilinin olayda kusurunun ve sorumluluğunun bulunmadığını beyanla davanın reddini ileri sürmüştür.
Davalı TC … vekili cevap dilekçesinde özetle: öncelikle husumet itirazlarının olduğunu, dava konusu olayda hizmet kusuru olduğu düşünülüyorsa idari yargıda ayrı bir dava açılarak talep edilmesi gerektiğini, davacının vefat eden eşi ile müvekkil kurum arasında herhangi bir işçi işveren ilişkisi bulunmadığını beyanla davanın reddini ileri sürmüştür.
Davalı SGK vekili cevap dilekçesinde özetle: tazminat talebi yönünden kuruma husumet yöneltilmesinin hatalı olduğunu, öncelikle olayın iş kazası olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, müvekkil kurum açısından davanın husumetten reddinin gerektiğini ileri sürmüştür.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesince; “Davanın Kabulüne,
1- Taleple bağlı kalınarak, net 119.537,54 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 27/11/2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılar … Beton San. ve Tic. A.Ş., …Endüstri San. ve Tic. A.Ş. ve …/ … Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
2- Net 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılar … Beton San. Ve Tic. A.Ş.,…Endüstri San. Ve Tic. A.Ş. ve…/ … Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
3- Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu açısından davanın reddine,” şeklinde gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:
Bölge Adliye Mahkemesi özetle “A- Davalı … Beton San. ve Tic. A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun reddine,
B- Davalı … Endüstri San. ve Tic. A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun reddine,
C- Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne,
D- Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne,
E- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1,b-2. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına,
F- Davanın kabulüne,
1- Taleple bağlı kalınarak, net 119.537,54 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 27/11/2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılar … Beton San. ve Tic. A.Ş. ve … Endüstri San. ve Tic. A.Ş.’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
2- Net 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27/11/2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılar … Beton San. ve Tic. A.Ş. ve …Endüstri San. ve Tic. A.Ş.’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
3-Davalı … yönünden davanın, yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile usulden reddine, davacıların idari yargıda dava açmakta muhtariyetine,
4- Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu açısından davanın reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı … İnş Endüstri Sanayi ve Tic. A.Ş. vekili temyiz dilekçesinde özetle: Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Sağlık Bakanlığına karşı açılan davanın usulden reddi nedeniyle % 30 oranında sağlık bakanlığına verilen kusurun dışlanması gerektiğini, davacının … aleyhine İdare Mahkemesinde dava açmaması nedeniyle oluşan kusurun müvekkiline yüklenemeyeceğini, illiyet bağının Sağlık Bakanlığının ihmali kusuru nedeniyle kesildiğini, …’na verilen kusurun az olduğunu, Bilirkişilerce hazırlanan raporda müteveffanın aynı sağlık kuruluşuna aynı şikayetle 1 ay içinde 11 defa başvuruda bulunduğunun belirtilmeyip, somut olaydaki ihmal bir ya da iki sefere mahsusmuş gibi değerlendirme yapılarak kusur atfının gerçekleştirildiğini, İlk Derece Mahkemesi hükmünün de bu rapora göre şekillendiğini, yeterli tedavi sağlanmış olsaydı bu neticenin meydana gelmeyebileceğinin açık bir şekilde değerlendirilmediğini, müvekkilinin kusuru olmadığını olayın kaçınılmazlık sonucu gerçekleştiğini, müteveffa sigortalının uygun ehliyet sahibi olup kendi dikkatsizliği sonucu olayın gerçekleştiğini beyanla kararın bozulmasını gerçekleştiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı … Beton San ve Tic AŞ vekili temyiz dilekçesinde özetle: müvekkili şirketin iş sağlığı ve güvenliğine dair her türlü önlemi aldıklarını, raporda mikser aracından inişlere yönelik verilmesi gereken eğitimlerden bahsedilmiş ise de müvekkili şirketin davaya konu olan talihsiz kazayı önlemek üzere halihazırda araç kullanımları ile ilgili eğitim ve bilgilendirmeleri haricinde verebileceği herhangi bir eğitim bulunmadığını, Onlarca yıldır ağır vasıta şoförlüğü yapan bir insana, araçtan ayağı takılmadan ne şekilde ineceğinin öğretilmediğinden ya da gerekli tedbirlerin alınmadığından bahisle, müvekkil şirkete kusur isnadında bulunulamayacağını, ayrıca işe giriş belgesinden de görüleceği üzere müvekkil şirketin müteveffaya işe başlarken imzası karşılığında iş güvenliği, malzeme formu, görev talimatı, çalışma talimatı, baret, eldiven, iş tulumu, iş montu, iş ayakkabıları teslim ettiğini, cevap dilekçesinde de belirtildiği üzere, bahsi geçen malzemelerin eskimesi ve/veya kırılması haline ilişkin bu malzemelerin yeniden sağlanması prosedürü de müteveffaya bildirildiğini, Sağlık Bakanlığının ihmali ile ölüm olayının gerçekleştiğini, davacının sol bacağının diz altında oluşan yırtık nedeniyle, müvekkil şirketin de yönlendirmesiyle hastaneye gittiğini, ancak müteveffa hastanede olması gerektiği gibi bir tetkik ve tedavi prosedüründen geçirilmemiş ve kendisine hiçbir sorunu olmadığı söylendiğini, müvekkili kaza geçirmiş olduğu halde röntgeni dahi çekilmediğini, bir ay boyunca sürekli rahatsızlanarak hastaneye gittiğini ve her defasında geri gönderildiğini, sigortalının olayda ağır kusurlu olduğunu, %20 oranında kusur veren rapora itibar edilemeyeceğini, müteveffaya yapılan maaş ödemelerinin banka aracılığı ile yapılmış olup, müvekkil şirkette çalıştığı hiçbir dönemde müteveffaya elden maaş ödemesi yapılmadığını bu nedenle ücret bordrolarında tahakkuk edilen ve banka hesabına yatırılan ücretlerini de hiçbir ihtirazı kayıt koymaksızın çektiğinden bu kayıtların esas alınması gerektiğini, manevi tazminatın fahiş olduğunu, faizin ıslah ile istenemeyeceğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, iş kazası sonucu sigortalının vefatı nedeniyle hak sahibinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makineleşmenin artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.

Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.” “İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddeye göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür. Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri” kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre; “İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.” düzenlemesi yer almıştır.
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Mevzuatta yer alan teknik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da
kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır. Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Diğer yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Davaya konu olayda uygulanması açısından tıbbi uygulama hataları ve ispat yöntemleri üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır
Bilindiği üzere Borçlar Kanunu’nun 96. maddesine göre borçlu kendisine hiçbir kusurun isnat edilmeyeceğini ispat etmedikçe, doğan zararı tazmine mecburdur.
Sağlık çalışanının kusurunun, eylem ile zarar arasındaki uygun illiyet bağının mevcut olup olmadığının tespitinde zararın/tehlikenin öngörülebilir ve önlenebilir olması gerekliliği gözden kaçırılmamalıdır. Hekim, iyi bir sonuç elde etme olasılığı çok az olan durumlarda dahi yardımdan kaçınamaz. Tıbbî yardım ve müdahaleler tıp sanatının kurallarına uygunsa, hastanın fayda ve zararı onun rızası alınarak değerlendirilmişse, buna rağmen öngörülemeyen sonuç önlenememişse hekimin yahut sağlık çalışanının kusurunun varlığından bahsedilemeyecektir.
Tıbbî faaliyetinin kusurlu ifası meslek hatası … olarak ifade edilmektedir. Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesine göre malpraktis bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesidir. Malpraktis, komplikasyon kavramından farklıdır. Komplikasyon hekimin tıbbî müdahaleyi gerçekleştirirken her şeyi doğru yapmasına rağmen yine de istenmeyen bir sonucun meydana gelmesidir ve komplikasyonun iyi ve doğru yönetilmiş olması kaydıyla, istenmeyen sonucun ortaya çıkmasında tıp ilminin genel kurallarının kusurlu ihlâli söz konusu olmadığından hekimin sorumluluğu doğmayacaktır. (Bkz: HGK 2017/(13)3-1981 E- 2021/960 K sayılı Kararı)
Öte yandan dava konusu olaya uygulanması açısından müteselsil sorumluluk kavramı üzerinde durmak da faydalı olacaktır.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacının desteği sigortalı …’ın davalı …End. San ve Tic Aş tarafından yürütülen yapı inşaatına beton temin eden davalı … Beton San ve Tic AŞ’nde beton mikseri şoförü olarak çalıştığı, 27.11.2011 günü kullandığı … plakalı araçtan inişi esnasında, ayağının aracın merdivenlerine takılması ile yere düşerek iş kazası geçirdiği anlaşılmaktadır. Olay günü hastaneye müracaatı üzerine diz altındaki

yaralanma nedeniyle tedavi işlem yapıldığı, devam eden süreçte ise 03.12.2011 tarihinde sağlık kuruluşuna müracaatı üzerine, akciğer dokusunda değişiklikler ile beraber sol hemitoraks posteriror lateral kesimde 7.8. kostalarda kemik kırıklarının tespit edildiği, bundan sonraki süreçte birden fazla kere hastaneye müracaatlarının bulunduğu ve en son olarak sigortalının sağlık durumunun kötüye gittiği ve 25.12.2011 tarihinde …Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaat ettiği ve burada tedavisi sırasında yoğun bakım ünitesi olan bir merkeze sevkine karar verildiği, nakil esnasında 27.12.2011 günü vefat ettiği tespit edilmiştir. Olay ile ilgili …Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/347 Esas ve 2019/156 Karar sayılı dosyasında davalı … şirketi formeni … hakkında kamu davası açıldığı, bu yargılamada Adli Tıp 1. İhtisas Dairesinden alınan rapora göre “kişinin ölümünün 07.11.2011 tarihinde meydana gelen yüksekten düşmeye bağlı oluşan yumuşak doku travmasının tetiklediği ve kendinde var olan Behçet hastalığını aktive olmasına bağlı pulmoner tramboemboli sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiği tespitine yer verilip, 27.11.2011 tarihinde beton aracından düşme sonucu meydana gelen yaralanma ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğuna” işaret edildiği, Mahkemece sanık hakkında kusuru bulunmadığına işaretle beraat kararı verildiği anlaşılmıştır. İş bu temyize konu dava dosyasında hükme esas alınan 2 bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen kusur raporunda da … Beton San. Tic. A.Ş.’nin %30, … Endüstri San. ve Tic. A.Ş.’nin %20, Kazalının tedavi gördüğü sağlık kuruluşunun %30 ve müteveffa sigortalının %20 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Aynı olayla ilgili SGK tarafından davalı şirketlere karşı açıldığı tespit edilen ….İş Mahkemesinin 2017/250 Esas sayılı dava dosyasında bilirkişi heyetlerinden alınan raporlarda … Beton San. Tic. A.Ş.’nin %50,… Endüstri San. ve Tic. A.Ş.’nin %20, ve müteveffa sigortalının %30 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Bu açıklamalara göre bu aşamada taraflar arasında kusur noktasındaki uyuşmazlığın öncelikle sağlık hizmeti veren davalı …’nın kusurunun bulunup bulunmadığı noktası ile dosya taraflarının kusur oranlarının aidiyeti ve bünyesel faktörün etkisi noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.
O halde Mahkemece yapılacak iş dava dosyası içerisine davaya konu olay ile ilgili Ceza Dava Dosyasıyla (… Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/347 Esas ve 2019/156 Karar), SGK tarafından açılan Rücu Dava Dosyası (… İş Mahkemesinin derdest olduğu anlaşılan 2017/250 Esas sayılı dosya) getirtilip, bu dosyalardaki bilgi ve belgeler dosyamız içindeki bilgi ve belgelerle bir bütün olarak değerlendirilmek suretiyle, öncelikle davaya konu iş kazası neticesinde davacıda meydana gelen bedensel zararın tedavisi esnasında Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarınca sigortalıya uygulanan tedavi prosedürleri açısından tıbbi uygulama hatası (malpraktis) olarak değerlendirilebilecek bir uygulamanın olup olmadığı, böyle bir tıbbi uygulama hatası var ise iş kazası ile ölüm arasındaki illiyet bağını kesip kesmediği noktasında Adli Tıp İhtisas Dairesi ve gereği halinde Adli Tıp Üst Kurulundan rapor almak, sonucuna göre davaya konu iş kazası neticesinde meydana gelen bedensel zarar ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğunun Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunun 13.05.2016 tarihli raporuyla kabul edilmiş olması da göz önünde bulundurularak, iş kazasının ölüm olayı üzerindeki etkisi ve davalıların bu noktada alması gereken tedbirlerin neler olduğu hangi önlemleri alıp hangi önlemleri
almadıkları ve sigortalıda mevcut hastalığının ölüm sonucunun meydana gelmesinde bünyesel faktör olarak etkisi de değerlendirilerek ve dosya kapsamına getirilecek dosyalardaki raporlar arasında çelişki giderilerek davanın taraflarının kusurlarının somut verilere dayalı olarak net şekilde tespiti açısından, alanında uzman göğüs hastalıkları uzmanı hekim bir bilirkişi ile de sigortalının hastalığının tedavisi alanında uzman bir hekim bilirkişinin de dâhil edileceği, kazanın gerçekleştiği alanda uzman A sınıf iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak heyetten rapor almak, sonucuna göre davacı tarafın kararı temyiz etmemiş olması nedeniyle davalı taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hak çerçevesinde (müteveffa sigortalı kusur oranının %20’nin altında olamayacağı ve netice tazminat miktarları üzerinde davalılar lehine oluşan usuli kazanılmış haklar gözetilerek) müteselsil sorumluluk ilkesi de göz önüne alınarak usule uygun bir karar vermekten ibarettir.
Bölge Adliye Mahkemesince, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılardan … Beton San ve Tic AŞ. ve Sur Yapı End. San. ve Tic. AŞ vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bozma sebebine göre bu aşamada temyiz eden davalı taraf vekillerinin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: … Bölge Adliye Mahkemesi…. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/2. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı … Beton San ve Tic AŞ. ve … End. San. ve Tic. AŞ’ne iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 07.12.2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.