Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2021/8103 E. 2023/7549 K. 05.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8103
KARAR NO : 2023/7549
KARAR TARİHİ : 05.07.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/1939 E., 2021/887 K.
HÜKÜM/KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Adıyaman 1. İş Mahkemesi
SAYISI : 2016/678 E., 2019/435 K.

Taraflar arasındaki iş kazası nedeniyle sürekli iş göremez durumuna giren sigortalının maddi ve manevi tazminat istemli davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ile davalılardan … Mob. Ltd. Şti.vekili tarafından temyiz edilmekle;kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
1.Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; davacının davalı şirkette mobilya üretim atölyesinde işçi olarak çalıştığını, 10.01.2012 tarihinde hızar makinesi ile çalışırken iş kazası sonucu parmağını iş makinesine kaptırdığını kalıcı vücut fonksiyonu kaybı meydana geldiğini, mesleğinin el becerisi gerektiren bir iş olduğundan maddi zarara uğradığını, gelir seviyesinin asgari ücretin üzerinde olduğunu, meslekte kazanma ve efor kaybından maddi zararının oluştuğunu, işverenin iş ile ilgili tehlikelere karşı koruma taahhüdünün olduğunu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesine göre belirlenecek şimdilik 1,000-TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren ticari temerrüt ile tahsilinin davacıya ödenmesini, davalının yaşamış olduğu elem ve kederin bir nebze telafisi için, 50,000-TL manevi tazminatın ticari temerrüt faizi ile birlikte davacıya ödenmesini, her türlü yargılama gideri, harç ve vekâlet ücretinin de davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.

2. Davacı vekili 06.05.2019 tarihli bedel artırım dilekçesi ile maddi tazminat tutarını 87.130,92 TL olarak artırmıştır.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, huzurda görülen davada husumetin yanlış yönlendirildiğini, ihtiyadi tedbir talebinin hukuki dayanağının bulunmadığını, zaman aşımına yönelik itirazlarının olduğunu, davacının kendi dikkatsizliği ve kusuru neticesinde parmağını makineye kaptırdığını, iş güvenliği önlemleri alındığı ilgili yükümlülükler tam olarak yerine getirildiğinden müvekkiline herhangi bir kusur izafe edilmesinin mümkün olmadığını, davacının maddi tazminat taleplerinin yerinde olmadığını, yine davacının maddi tazminat isteminde fahiş bir meblağ talep ettiğini, kazanın oluşumunda kusur bulunmayan müvekkilin uygun illiyet bağının da bulunmadığından davacıya manevi tazminat ödemesi için bir sebep bulunmadığını, davacının talep etmiş olduğu faiz ve türünün faiz ve türünün de hukuki olmadığını, davacının varsa maluliyetinin saptanmasında ATK’ dan rapor aldırılmasının gerekli olduğunu beyan etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…Kazanın meydana gelmesinde tarafların kusur durumlarının tespiti ve tanıkların dinlenerek delillerin değerlendirilmesi açısından bilirkişiden rapor alınmıştır, ayrıntılı, ilmi ve teknik verilere uygun, denetime elverişli olması nedeniyle hükmü esas alınan 24.12.2018 tarihli bilirkişi kusur raporunda davacının yaralanmasına neden olan olayın meydana gelmesinde davalıların %56+33 oranında, davacının ise %11 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, bu rapordaki tespit ve değerlendirmelerin Mahkememizce de paylaşıldığı ve belirlenen kusur oranlarının isabetli bulunduğu, toplanan deliller doğrultusunda maddi tazminat miktarının tespiti için dosya hesap bilirkişisine tevdi edilmiş, alınan 04.04.2019 tarihli bilirkişi hesap raporunun dosya kapsamına uygun, denetime elverişli ve uygun olduğu değerlendirilerek, davacı tarafın ıslah dilekçesi de dikkate alınarak benimsenen raporda hesaplanan tazminat miktarı olan 87130,92 TL Maddi tazminata hükmedilmiş, …” gerekçesiyle
Davanın kısmen kabulüne,
1- 87.130,92 TL Maddi tazminatın ve 15.000,00 TL. Manevi tazminatın kaza tarihi olan 10.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminata ilişkin fazlaya dair talebin reddine, karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
1.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davalıların %100 kusurlu olduğunu, hükmedilen manevi tazminatın az olduğunu, davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.

2.Davalılar vekili istinaf dilekçesinde; meydana gelen kazada davacının tam kusurlu olduğunu, dosyaya ibraz edilen ibranamenin dikkate alınmadığını, hükmedilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, zamanaşımı definde bulunduklarını, talep olmamasına rağmen manevi tazminata olay tarihinden itibaren faiz işletilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…Somut olayda, mahkemece hükme esas alınan 24.12.2018 tarihli kusur raporu ile taraf vekillerinin itirazı üzerine aldırılan ek kusur raporunun iş kazasının meydana geldiği alandan seçilen ve aynı zamanda işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı olan bilirkişi endüstri mühendisi tarafından kaza mahallinde keşifle yapılan fiili tespitleri gözeterek, kaza tarihi itibarıyla uygulanması gerekli 4857 sayılı Kanun’un 77 nci maddesi ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenlendikleri, raporların gerekçeli, hüküm tesisine elverişli ve yeterli oldukları, yüklenen kusur oranlarının dayanakları belirtilmek, kazanın işverene ait işyerinde yeterli iş güvenliği önlemi alınmaması nedeniyle meydana geldiği de gözetilerek tespit edildiği anlaşıldığından kusur oranlarına yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Her ne kadar tek bir bilirkişiden alınmış olsa da; olayın oluş şekli gözetildiğinde, elinde eldiven bulunan davacının muhafaza kısmı da mevcut makinanın tam testeresinin bulunduğu yere elini yaklaştırmasında az da olsa ihmali bulunduğundan, davalıların atfedilen kusur oranından teselsülen sorumlu tutulması karşısında kazanın meydana gelmesinde kendisine %11 oranında kusur atfedilmesi yerinde bulunmuş davacı tarafın davalıların tam kusurlu olduklarına dair itirazlarına itibar edilmemiştir.

2- Gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47 nci maddesi, gerek halen yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56 ncı maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1996 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

3-Hüküm altına alınan tazminat miktarları üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca davacı taraf lehine vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin doğru hesaplandığı anlaşılmıştır.

4-İşçi veya hak sahiplerine olaydan sonra bir ödeme yapılıp ibraname alınmış ise bunun işverenin borcunu ortadan kaldırması gerekir. Ancak, ibranamenin miktar taşıması, ve bu miktarın dava yoluyla alınabilecek miktara yakın olması gerekir. Aksi takdirde ibraname içindeki miktar için makbuz olarak kabul edilerek tazminattan düşülür.

Şayet ibraname miktar içermiyorsa, işçi veya hak sahibinin iyi niyetli olup olmamasına göre durum değerlendirilmelidir.

Davalı tarafça ibraname başlıklı fotokopi belge ibraz edilmiş ise de; ıslak imzalı belge aslının sunulmadığı, davalı tarafın belge de belirtilen ödemeleri yaptığına dair herhangi bir ödeme belgesi sunmadığı, davacı yanın ibralaşma ve ödeme iddialarını kabul etmediği, davalı taraf usulünce ibralaştıklarını ve ifa amaçlı ödeme yaptığını ispatlayamadığından aksi yöndeki itirazlara itibar edilmemiştir. Kaldı ki yargılamanın hiç bir aşamasında davalı tarafın ibraname aslını sunmadığı gibi sunulan ibranamade iş kazasının meydana geldiği tarihin belirtilmediği, içeriğinde davalılardan herhangibirinin adı/ünvanı geçmediği gibi sonradan davalı şirketin temsilcisi olduğu ileri sürülen T.Zeynal Özsayın’ın davalılarla müşterek sorumlu olduğuna yada işveren şirketi temsile yetkili olduğuna dair herhangi bir delil de sunulmuş değildir. Ayrıca, ibraname başlıklı belge içeriğinde davacının isimleri belirtilen 2 tanık huzurunda nakit parayı teslim aldığını belirtmesine ve adına imza açılmasına rağmen tanık Kadir Kuştepe’nin imzasının bulunmadığı, hüküm altına alınan tazminatlarla karşılaştırıldığında ibranamede belirtilen miktarların ortaya çıkan zararla orantılı ve makul kabul edilemeyeceği hususları da gözetildiğinde Mahkemece ibraname başlıklı belgeye, ibralaşma savunmasına itibar edilmemesi dosya kapsamına uygun bulunmuştur.

5-Manevi tazminat davaları da maddi tazminat davaları gibi olay tarihinden itibaren 10 yıllık zaman aşımına tabidir.

İş kazası nedeniyle hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminat için davalı tarafın temerrüde düşürülmesine gerek bulunmadığından olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. ” ( Doç. Dr. Cevdet İlhan Günay / İş Davaları / … 2009/ Sayfa: 578-579)

Somut olayda; dava niteliği itibarıyla belirsiz alacak davası olup davanın açılış tarihine göre de dava konusu alacakların zamanaşımına uğramadığı gibi hükmedilen alacaklara olay tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi isabetli bulunmuştur. …” gerekçesiyle istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı … Mob. Ltd. Şti. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili istinaf dilekçe içeriğini tekrarla kararın temyizen bozulmasını talep etmiştir.

2.Davalı … Mob. Ltd.Şti. vekili istinaf dilekçe içeriğini tekrarla kararın temyizen bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, iş kazası sonucu sürekli iş göremez durumuna giren sigortalının maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri,

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 417 inci maddesi, 5510 sayılı Kanunun 13, 16 ve 20 nci maddeleri ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun 4 üncü maddesi hükümleridir.

3. Değerlendirme
1.Davanın yasal dayanağı; zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77 inci maddesidir.

2. 4857 sayılı Kanun’un 77 inci maddesi uyarınca, işverenler iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.

3.Diğer taraftan, işçilerin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yön, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fen ve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Bu itibarla işverenler, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşünceler ile almaktan çekinemeyeceklerdir. Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemez. İşverenler, çalıştırdığı sigortalıların bedeni ve ruh bütünlüğünü korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmakla yükümlüdürler.

4. Tazminat davalarının özelliği gereği İş Kanunu’nun 77 inci maddesinin öngördüğü koşullar gözönünde tutularak ve özellikle zararlandırıcı olayın niteliğine göre, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, zararlandırıcı sigorta olayı yönünden alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle işveren ve işçi yönünden kusurun aidiyeti ve oranı, olayın meydana gelmesinde üçüncü kişinin eyleminin bulunup bulunmadığı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalıdır.

5. Somut olayda, olay tarihinde 17 yaşında olan davacı, mobilya üretimi yapılan davalı işyerinin metal bölümünde usta ile birlikte demir kesme işlemi yaparken demir kesme makinesine elini kaptrırarak parmaklarından yaralanmak suretiyle %9 oranında sürekli işgöremezliğe girdiği anlaşılmaktadır.

6. Hükme esas alınan ve tek kişilik bilirkişiden alınan 24.12.2018 tarihli kusur raporunda;davalı işveren … Mob. Ltd. Şti. % 56, davalı …(işletmenin genel müdürü-işveren vekili) %33, oranında kusurlu kabul edilmişken davacının %11 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.

7.Davacının henüz 17 yaşında olması, işe yeni başlaması ve tecrübesiz oluşu, alınan kusur raporunda da belirtildiği üzere makinedeki stop düğmesinin tek bir yerde olması ve makinenin iş kazasının olduğu bölgede çalışan biri tarafından stop düğmesine ulaşmanın imkansız olduğunun belirtilmesi ile iş kazasına ilişkin SGK denetmen raporu tarafından düzenlenen raporda da iş verenin %100 kusurlu olduğunun tespit edilmesi karşısında, iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman bilirkişilerden oluşacak kuruldan, tarafların kusur oran ve aidiyetlerini ilişkin rapor alınmalıdır.

8. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2 nci maddesine göre “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”, düzenlemesi mevcuttur.

Buna göre somut olayda hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminat tutarlarının davalıdan tahsili şeklinde infazda da tereddüt utandıracak şekilde hüküm altına alınmış olması isabetsizdir. Öte yandan iş kazası hukuki sebebine dayalı tazminat davalarının olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK 50, 51 ve 142 nci maddeleri gereğince müşterek müteselsil sorumluluk hükümlerine dayandığı, davacının talebini daraltarak açıkça davalıların kusur oranında sorumluluğuna karar verilmesi yönünde talebi olmadığı hallerde bu husus gözetilerek tazminattan sorumluluğu bulunanlar hakkında müştereken ve müteslesilen tahsile karar verilmesi gerektiği de açıktır.

9.Davacı tarafından imza itirazına uğramayan, dosya kapsamında temyiz aşamasında aslı dosyaya sunulan,adi yazılı şekilde düzenlenmiş olan 09.05.2012 imza tarihli ibranamede davacının 10.01.2012 tarihinde meydana gelen iş kazasında … Mob. Ltd. Şti. işyerinde yaralandığını, bu kaza dolayısıyla firma yetkililerinden elden ve nakden 5.000,00 TL maddi, 5.000,00 TL de manevi tazminat için aldığını,işveren yöneticilerinden cezai yönden şikayetçi olmadığını,kendilerinden bundan harici maddi ve manevi tazminat yönünden talebi olmayıp geri dönülmez şekilde ibra ettiğini, beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Türk hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, 132 inci maddede “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir. İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise anılan yasanın 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.

Eldeki dosya içerisinde bulunan ibra sözleşmesinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Yasada ise ibra kurumuna yer verilmemiştir. Buna karşılık mülga Kanun döneminde, ibra uygulamasına yer vermiş ve bu uygulamayı içtihatlarıyla geliştirmiştir.

Maddi tazminat için düzenlenen ibranamede bir bedele yer verilmesi halinde bu bedel ile ibranamenin düzenlendiği tarihteki verilere göre belirlenen zarar arasında açık bir oransızlık yoksa, sigortalı veya hak sahiplerinin iradelerinin de ibra yönünde oluştuğunun kabulü gerekir. İbranamedeki tutarın neredeyse tazminat borcunun tamamına yakın bir miktarı içermesi gerekir. Başka bir anlatımla, maddi tazminat alacağının tamamının bedelsiz olarak ibra edildiği savunması ile borçlunun ifaden kaçınması mümkün değildir. Ödenen bedel ile ödeme tarihi itibariyle hesaplanan zarar arasında açık oransızlık varsa, o zaman yapılan ödeme kısmi bir ifa olarak değerlendirilmeli ve ibra belgesi makbuz niteliğinde sayılmalıdır.

Yargılamada geçerli bir ibranın varlığı saptanırsa bu ibraname müteselsil sorumluluğa borcun tamamını kapsadığından diğer müteselsil borçlularda ibra nedeniyle sorumluluktan kurtulurlar. Bu nedenle müteselsil borçlulardan birinin ibrasının diğer borçluları da kapsayıp kapsamayacağı problemi bu tür davalarda ortaya çıkmaz.

İbranamedeki rakamın maddi veya manevi tazminat için ödendiği, şeklinde bir açıklık yoksa, ibra tarihindeki maddi tazminat miktarının hesaplanması ve ödenen miktarın karşılaştırılması gerekir. Ödenen miktar maddi tazminatı tamamen karşılamıyorsa, manevi tazminatın ibra edilmediği, maddi tazminatı karşılamakla birlikte fazla bir ödemenin bulunması halindeyse, manevi tazminatı da kapsadığı şeklinde uygulama yapılmalıdır.

Manevi tazminat yönünden, ibraname ile bir bedelin ödendiğinin anlaşılması halinde, manevi tazminat alacağının tamamen ibra edildiği kabul edilmelidir. Zira manevi tazminat, mahiyeti itibariyle bölünemez niteliktedir. Meslek hastalığı veya iş kazası nedeniyle düzenlenen ibranamede bir bedel yeralmış ve açıkça maddi ve manevi zararlardan söz edilmişse, manevi zararın tümüyle ibra edildiği kabul edilir. Bu durumda ibranamedeki rakamın ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminat için alındığı hususunun davacıya açıklattırılması gerekir. Davalı da, davacının iddiasının aksini başka bir yazılı delil ile kanıtlamalıdır.

Müteselsil borçlulardan birinin ibra edilmesi halinde, ibraname borcun tamamını karşılıyorsa, diğer borçlular da sorumluluktan kurtulurlar. Eğer kısmi ifa olarak kabul edilirse, diğer borçlular da ibra edilen miktar kadar borçtan kurtulurlar Müteselsil sorumlulardan birinin kendi kusur oranına düşen bedel karşılığı alacağı ibraname ile borcun bakiyesinden kurtulması mümkün değildir. Bu durumda kısmi ifa söz konusu olur. Zira, bu durum müteselsil sorumluluk kavramına uygun düşmez.

Müteselsil sorumluların iç ilişkileri bakımından ise, kısmi ifa niteliğindeki ibraname söz konusu olduğunda, ödemede bulunan sorumlu ödediği miktar kadar rücu borcundan kurtulur. Müteselsil borçlulardan birinin bedelsiz olarak ibra edilmesi diğer müteselsil borçluların bu borçluya rücu hakkını etkilemez.

Somut olayda, 6098 sayılı yasanın yürürlüğünden önce düzenlenmiş 09.05.2012 tarihli ibranamede davacının kaza dolayısıyla işverenden 5.000 TL maddi, 5.000,00 TL de manevi tazminat için toplam 10.000,00 TL’yi nakden aldığını beyan ettiği, davacının imza itirazında da bulunmadığı açıktır.

Maddi tazminat yönğünden ibraname incelendiğinde, özellikle kazadan sonra yapılan ödemenin davada en son hesaplanan tazminattan hangi kıstaslar nazara alınarak indirileceği konusu üzerinde durulmalıdır. Kural olarak işçiye yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda, yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir. Bu durumda ödemenin yapıldığı tarih gözönünde tutularak davacının gerçek zararının uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanması suretiyle belirleneceği hukuksal gerçeği ortadadır. Oysa, yukarıda açıklandığı biçimde inceleme ve araştırma yapılmadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Yapılacak iş; davacıya yapılan 4.000.00 YTL.’lik ödemenin neye karşılık alındığı tesbit edildikten sonra varılacak sonuca göre gerekirse ödemenin yapıldığı tarihteki veriler esas alınarak gerçek zararı saptamak, böylece tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda ödemeleri “kısmi ifayı içeren makbuz” niteliğinde kabul etmek ve yapılan ödemenin; ödeme tarihindeki, gerçek zararın hangi oranda karşıladığını saptamak; son verilere göre hesaplanan tazminat miktarından, yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek gerçek zarardan davalı tarafın; ödeme yapılan tarihe göre; zararını karşılandığı oranda indirim yapmak daha sonra kalan miktara hükmetmek gerekir. Açık oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde ise davacının maddi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekir.

Manevi tazminat yönünden;, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay H.G.K’nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı Kararı’da bu doğrultudadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın davacının manevi zararına karşılık yapılan ödemeyi kabul ederek ibraname verdiği göz ardı edilerek, anılan davacının manevi tazminat talebinin reddi yerine, manevi tazminatın bölünmeyeceği göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

05.07.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.