Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2021/6234 E. 2022/11267 K. 27.09.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/6234
KARAR NO : 2022/11267
KARAR TARİHİ : 27.09.2022

Mahkemesi :… 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalı … Yapı ve Endüstri Ltd. Şti. vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesince davalı … Yapı ve Endüstri Ltd. Şti. Vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dava ve birleşen dava dilekçesinde özetle, kazalı sigortalının geçirdiği iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğradığı iddiasıyla 1.000,00-TL maddi, 30.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 18/09/2019 tarihli talep artırım dilekçesi ile maddi tazminat talebini 80.169,68 – TL’ye çıkarmıştır.
II-CEVAP
Davalı … Yapı ve Endüstri Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
1- Asıl dava ve birleşen davada maddi tazminat yönünden davanın kabulü ile,
80.169,68-TL maddi tazminatın iş kazası tarihi olan 02/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … ile davalı … Yapı ve Endüstri Tesisleri San. ve Tic. Ltd. Şti. den müşterek ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
2- Asıl dava ve birleşen davada manevi tazminat yönünden davanın kabulü ile,
30.000,00-TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 02/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … ile davalı … Yapı ve Endüstri Tesisleri San. ve Tic. Ltd. Şti. den müşterek ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
3- Asıl dava yönünden haklarında dava açılan ancak husumet tevcihinde kabul edilebilir yanılgı nedeni ile HMK. nın 124. maddesi uyarınca hasım olmaktan çıkartılan, … Genel Endüstri Maddeleri San. ve Tic. A.Ş. hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
A-İstinaf yönünden;
1-Davalı … Yapı Ends. Tes. San.ve Tic. Ltd. Şti’nin sair istinaf sebeplerinin yerinde görülmemesine , diğer davalı … ile aralarında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığına, aralarında ki işin anahtar teslimi iş olduğuna yönelik istinaf başvurusunun KABULÜNE, … 1.Asliye Hukuk Mahkemesi ( İş Mahkemesi sıfatıyla)’nin 27/12/2019 tarih , 2016/536 Esas – 2019 /386 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına,
2-Davalı … Yapı Ends. Tes. San.ve Tic. Ltd. Şti. tarafından yatırılan 1.881,42 TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
B-Davanın esası yönünden;
1-Davanın kısmen kabulüne,
2-Davalı … Yapı Ends. Tes. San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddine
3-Asıl dava ve birleşen davada maddi tazminat yönünden davanın kabulü ile,
80.169,68-TL maddi tazminatın iş kazası tarihi olan 02/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Asıl dava ve birleşen davada manevi tazminat yönünden davanın kabulü ile,
30.000,00-TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 02/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Asıl dava yönünden haklarında dava açılan ancak husumet tevcihinde kabul edilebilir yanılgı nedeni ile HMK. nın 124. maddesi uyarınca hasım olmaktan çıkartılan, … Genel Endüstri Maddeleri San. ve Tic. A.Ş. hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalı şirket vekilinin davacı işçinin müvekkil firmanın sigortalı çalışanı olmadığını söz konusu işin anahtar teslim olarak diğer davalıya verildiğini, kendilerinin ihale makamı olduğunu beyan ettiğini ancak anahtar teslim iş sözleşmesine ilişkin olarak yazılı herhangi bir belge ve bulgu ibraz etmediğini, kaldı ki kabulü kapsamamak kaydı ile bir an için davalının iddiasının doğru olduğu kabul edilse dahi iş kazasının oluşumunda ihale makamının kusurlu sayılabileceği hallerin de mümkün olduğunu, dava konusu olayda davalı şirketin taşeron seçiminde özensiz davranmak suretiyle müvekkil işçinin uğramış bulunduğu iş kazasının meydana gelmesine belirli oranda katkıda bulunduğunu, Yerel Mahkeme kararını bozarak ortadan kaldıran istinaf mahkemesinin HMK’nın ispat külfetine ilişkin temel kurallarını da göz ardı ederek yalnızca beyan olgusuna dayalı olarak (davalı vekili yazılı belge ibraz etmeksizin yalnızca sözlü olarak anahtar teslim iş sözleşmesi iddiasında bulunmuştur) dava konusu olayda üstlenilen işin anahtar teslim iş sözleşmesine dayalı bulunduğunu kabul ettiğini, oysaki aynı düşünceden hareketle iş hukukunun “işçiyi koruyup kollayıcı” ilkeleri gereğince kendilerinin beyanınının da kabul edilerek davalının gerek olayın meydana gelmesinde ve gerekse taşeron seçiminde kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, anahtar teslim iş sözleşmelerinde yazılılık kuralı sıhhat şartı olmasa da ispat şartı olduğundan davalı vekilinin sözlü olarak “Taraflar arasında anahtar teslim iş sözleşmesi vardır.” şeklindeki beyanının doğru/sabit kabul edilerek hüküm kurulmasının temel hukuk kuralarına da aykırılık teşkil ettiğini, yapılan yargılamada dinlenen davalı şirketin şantiye sorumlusunun 02.11.2017 tarihli beyanında; “inşaat alanına gelip kontrolleri yaptığını” ifade ettiğini, bu beyan uyarınca davalının söz konusu iş kazasının meydana gelmesinde kusurlu bulunduğunun sabit olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, 02/09/2014 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli işgöremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmü düzenlenmiştir.
Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
Anılan fıkrada “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun “İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri” kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre “İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.”
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. Işverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun “İşverenin Genel Yükümlülüğü” kenar başlıklı 4. maddesine göre;
(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4) İşveren , iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı kanunun ” Risklerden Korunma İlkeleri ” kenar başlıklı 5.maddesine göre;
(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
Yine 6331 sayılı Kanun ” Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma” karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2) İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, ” Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
Kanunun 19. Maddesine göre;
(1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
(2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
d) Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan ” İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere” ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ” 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası” ifadesi metinden çıkartılmıştır.
Yine 6331 sayılı Kanunun “Atıflar ” kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde “(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır” hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; “İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü” olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; “İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi” olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; kazalı sigortalının, … unvanlı işverenliğin çalışanı olduğu, … Yapı ve Endüstri Ltd. Şti. unvanlı inşaat işyerinde çatı imalatını yapmak üzere, demir iskele üzerinde çatının kenar oluklarına kaynak yaparken, malzeme alma işlemi sırasında iskeleden düşmesi ardından iskelenin üzerine devrilmesi neticesinde yaralandığı, SGK Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının 08/03/2016 tarihli tahkikat raporunda meydana gelen olayın iş kazası olduğunun, iş kazasının meydana gelmesinde davalı işveren …‘ın %75 oranında, kazalı sigortalının % 25 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, eldeki dosyada Mahkemece aldırılan 12/12/2017 ve 02/05/2018 tarihli ek rapor ile 14/03/2019 tarihli kusur bilirkişi raporlarında davalı …’ ın %75, davacı kazalının %25 oranında kusurlu olduğu, davalı şirket … Genel Endüstri Maddeleri San. Tic. A.Ş.nin ise kusursuz olduğunun tespit edildiği, ilk derece mahkemesince davalı … Yapı Endüstri Ltd.Şti.’nin anahtar teslimi yapılmak üzere inşaatın çelik konstrüksiyon çatı işinin diğer davalı …’a verildiğine dair yazılı bir anlaşma olmadığı ancak sözlü anlaşma olduğunun belirtilmesi, buna dair fatura dışında başkaca bir belge veya sözleşme sunulmadığı, tarafların aralarındaki ilişkiye istinaden iş güvenliği tedbirleri konusunda işin tüm sorumluluğunun davalı …’a verildiğinin ispat edilemediği ve yapılması istenen binanın inşaat işlerinin farklı firmalara verilmesinin söz konusu yapı işinin denetim görevi üzerinde olan davalı şirketin asıl işveren sıfatından ve bunun doğal neticesi olarak da sorumluluktan kurtarmayacağı ve bu durumda kendine ait inşaat sahasındaki işi bir başkasına yaptıran kişi ya da kurum alt işverenin(taşeronun) ve bu alt işverenin istihdamlarının kusurlarından onun ile birlikte- %75 kusur oranı gözetilerek- müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle karar verildiği, davalı … Yapı Şti. tarafınca istinaf kanun yoluna başvurulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince davalı … Yapı Şti’nin diğer davalı … ile aralarında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığına, aralarında ki işin anahtar teslimi iş olduğuna yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile, davalı … Yapı Şti. aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu tespitlere göre mahkemece yapılacak iş, ceza dava dosyası ile SGK tarafından açılan rücu dava dosyasının asıl veya onaylı suretlerini dosya içerisine dahil etmek, mevcut ise … Yapı Şti. ile davalı … arasındaki sözleşmeleri getirtmek, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki bilgiler çerçevesinde yeniden olaya ve oluşa uygun şekilde düzenlenecek, olayın gerçekleştiği iş kazası alanında uzman A sınıf iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak üçlü bilirkişi heyetinden kusur raporu alınmak suretiyle davalılar arasındaki ilişkinin hukuki niteliği, … Yapı Şti.‘nin asıl işveren olup olmadığı belirlendikten sonra tarafların iş kazasının gerçekleşmesindeki kusur oranlarını – tarafların dosyada mevcut kusur raporlarına itirazları da göz önünde tutulmak suretiyle- her türlü şüpheden uzak şekilde tespit ettirmek, belirlenecek kusur oranını mahkemece hükme esas alınan 10/09/2019 tarihli hesap raporuna uygulamak, bu hesap raporundaki verileri esas alarak, bilinen devre sonu olarak esas alınan tarihi ileri çekmemek ve bu tarihten sonra yürürlüğe giren asgari ücretteki farkları rapora yansıtmamak suretiyle alınacak raporu, dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakları da gözetmek suretiyle, hükme esas alarak bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin, … Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya. iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 27/09/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.