YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/3860
KARAR NO : 2022/11128
KARAR TARİHİ : 22.09.2022
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, hâline münasip ev olduğu iddiasıyla konulan haczin kaldırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne, karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada mahkemece verilen hüküm, Dairemizin bozma ilamı ile “…..davacının vasisi olduğu kısıtlı adına olan taşınmazlar hakkında 09.05.2006 tarihinde davalı Kurumca hacizlerin konulduğu anlaşıldığından, öncelikle davacının haczin kaldırılması isteminin hangi taşınmaza yöneldiği hususunda açıklama istenerek dava konusu netlikle belirlenmeli, belirlenecek taşınmaz nedeniyle daha öncesinde davalı Kurumca usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek kesinleştiği anlaşılan takibin olup olmadığı ile haciz yapılması halinde her bir ödeme emri bakımından tebliğ ve kesinleşme olgusunun varlığının araştırılması ile borç miktarının irdelenmesi gerekleri yerine getirilmeli, kesinleşme olgusunun olmaması halinde talebin kabulüne karar verilmeli, olması halinde ise, dava konusu edilen taşınmaz ile sınırlı olarak inceleme yapılmalı ve davacı adına kayıtlı olduğu ve hali hazırda üzerinde haciz bulunduğu anlaşılan 1 nolu taşınmaz nedeniyle kuruma olan borcun karşılanıp karşılanmadığı hususu da irdelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmesi….” gereğine işaret edilerek yeni bir değerlendirme yapmak üzere bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Eldeki davada ise bozmaya uyulmuş ise de, bozma gereklerinin yerine geldiğinden bahsedilmesi olanaksız olup, bozma sonrası gelen belgelerden kısıtlı adına kayıtlı olan 3 nolu ve 1 nolu bağımsız bölümler üzerinde davalı Kurumca 02.06.2006 ve 13.01.2014 tarihi itibari ile 2 kez haciz işleminin uygulandığı, bozma sonrasında davacının talebinde 3 nolu bağımsız bölüm üzerine konulan haczin kaldırılmasına ilişkin talepte bulunduğu anlaşılmakta olup, mahkemece öncelikle her bir hacze dayanak olan ödeme emri ve takip dosyalarının tamamı getirtilmeli ve içerisinde usulsüz şekilde yapılan bir tevhit işleminin olup olmadığı irdelenmeli, her bir ödeme emri bakımından davacı hakkında usulüne uygun bir tebliğ ile takibin kesinleşmesine dair olgunun gerçekleşip gerçekleşmediği hususu üzerinde durulmalı, davacı bakımından da kesinleşme olgusunun olmaması halinde yapılan hacizlere göre ayrı ayrı irdeleme yapılarak, talebin kabulüne karar verilmeli, olması halinde ise, dava konusu edilen taşınmaz ile sınırlı olarak inceleme yapılmalı ve bu kez de davacının haline münasip evine ilişkin iddiası üzerinde durulmalıdır.
Haline müsait ev olduğuna ilişkin davacı iddiasının irdelenmesi bakımından ise, davanın yasal dayanağı olan 6183 sayılı Yasanın 70. maddesine göre, borçlunun “haline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İş mahkemesince, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir. Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmeyecektir.
Mahkemece açıklanan hususlar çerçevesinde öncelikle kesinleşmiş ve haciz konulabilir aşamaya gelmiş takiplerin varlığının araştırılması ve devamında ise, haciz konulan 3 nolu bağımsız bölümün davacının haline münasip evi olduğuna ilişkin iddiası üzerinde durulması ve haczedilen evin haline münasip ev olup olmadığının tespiti için, içinde emlakçılık yapan kişilerin bulunduğu bilirkişilerden rapor alınarak, taşınmazın bulunduğu yerde davacının ailesi ile birlikte yaşaması için haline münasip evi alabileceği değerin yukarıdaki kurallara göre tespitinden sonra bu miktar mahcuzun değerinden az ise mahcuzun satılarak, borçlunun haline münasip ev alması için gerekli bedelin kendisine, artanın alacaklıya ödenmesine, satışın borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere yapılmasına karar verilmesi gerekirken, (12/12-332 E. 12/595 K. sayılı 19.09.2012 tarihli HGK ilamında da belirtildiği gibi) bu yönde bir araştırma yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, bu maddî ve hukukî olgular göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden ilgiliye iadesine, 22.09.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.