Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2021/11354 E. 2022/3185 K. 08.03.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/11354
KARAR NO : 2022/3185
KARAR TARİHİ : 08.03.2022

Bölge Adliye
Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İlk Derece
Mahkemesi : … 3. İş Mahkemesi

Dava, meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince, davalı … Fermuar ve … Döküm San. A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı Kurum yönünden davanın reddine, davalı … Fermuar ve … Döküm San. A.Ş. yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili ve davalı … Fermuar ve … Döküm San. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili, davacının davalı … Fermuar ve … Döküm San. Tic. A.Ş.’de 10/11/2014 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle, … 1. İş Mahkemesinin 2016/531 Es. sayılı dosyasında maddi-manevi tazminat istemli dava açıldığını, SGK tarafından yapılan tahkikatla davacının iş gücü kaybı oranının %1,3 olarak tespit edildiğini, itirazlar sonucu Yüksek Sağlık Kurulunun 15/07/2017 tarihli kararında da davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %1,3 olarak belirlendiğini, Yüksek Sağlık Kurulu raporuna yapılan itiraz neticesinde Adli Tıp Kurumunca %5,3 olarak meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespit edildiğini ileri sürerek, davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının Adlı Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporu uyarınca %5,3 olarak tespit edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalı işveren vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı Kurum vekili, davanın reddini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulü ile; davacı …’in 10/11/2014 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası sonrasında maluliyet oranının %5,3(yüzdebeşvirgülüç) olarak tespitine, karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya kapsamındaki kayıtlardan; davacının, 10.11.2014 tarihinde geçirdiği iş kazasına bağlı el parmak hareket kısıtlılığı arızası nedeniyle, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 07.03.2016 tarihli kararında meslekte kazanma gücü kaybının E cetveline göre %1,3 olduğuna dair karar verildiği, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 15.06.2017 tarihli kararında, meslekte kazanma gücü kaybının E cetveline göre %1,3 olduğuna dair karar verildiği, Adli Tıp Kurumu Adli Tıp Üçüncü İhtisas Kurulunun 26.09.2018 tarih, 17195 karar numaralı raporunda, E cetveline göre %5.3 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı kanaati bildirildiği, Adli Tıp İkinci Üst Kurulu’nun 04.06.2020 tarih ve 963 sayılı kararında meslekte kazanma gücü kaybının E cetveline göre %5.3 olarak tespit edildiği görülmektedir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre;
“İş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve engellilik nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az % 10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalı, sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 05.11.2014 t., 2013/10-1146 E., 2014/845 K. sayılı kararında, maluliyete esas çalışma gücü kaybı oranının tespitinde izlenecek usul açıklanarak, “…5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 95. maddesinde (506 sayılı Kanun’un 109.maddesinde) belirlenmiştir.
5510 sayılı Kanun’un 95. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, usûlüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usûlüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır…
506 sayılı Kanun’un 109. maddesinde; sigortalının sürekli işgöremezlik, malullük ve erken yaşlanma hallerinin saptanmasında, kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, kurumca verilen kararlara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı ve Kurumun yaptıracağı incelemelerin kendi açısından Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun kararı ile sona ereceğini hükme bağlanmıştır.
Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 28.06.1976 gün ve 1976/4 E. 1976/6 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere Kurulun kararları, Sosyal Sigortalar Kurumunu bağlayıcı ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı yoktur.
İlgililerce Yüksek Sağlık Kurulunun kararına itiraz edilmesi halinde uygulamada bilirkişi incelemesi genellikle Adli Tıp Kurumu aracılığı ile yaptırılmakta olup, Adli Tıp Kurumu raporunun alınmasından sonra iki olasılık ortaya çıkmaktadır. İlk olarak, Adli Tıp Kurumu raporunun Yüksek Sağlık Kurulu raporunu doğrulamasıdır. Bu durumda Adli Tıp Kurumu raporunu çürütecek önemli bir neden, somut bir veri yoksa Adli Tıp Kurumu raporuna itibar edilebilir. Çünkü, iki üst sağlık kuruluşunun görüşü birbirini doğrulamaktadır. İkinci olasılık ise; Adli Tıp Kurumu raporu ile Yüksek Sağlık Kurulu raporlarının birbirine aykırı olmasıdır.
Bu durumda, çelişkinin 2659 sayılı Adli Tıp Kanunu’nun Adli Tıp Genel Kurulunun Görevleri başlıklı 15. maddesinin “f” fıkrası uyarınca “Adli Tıp Genel Kurulu, … Adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.” düzenlemesi çerçevesinde Adli Tıp Genel Kurulunca giderilmesi gereklidir.
Anılan düzenlemeden de açıkça anlaşılacağı üzere, Adli Tıp Genel Kurulu çeşitli sağlık kuruluşları ile Adli Tıp İhtisas Daireleri raporları arasında çıkabilecek çelişkileri son merci olarak inceleyip kesin olarak karara bağlayacaktır.
Kanunun amacı bu tür uyuşmazlıkların ilânihaye sürüp gitmesini önlemek ve bir an önce en geniş katılımlı bir kurul kararı ile uyuşmazlığı sona erdirmektir. Tıp fakültesi ilgili ana bilim dalı sağlık kurulundan rapor alınması ve alınan raporun da farklı bir oran tespit etmesi ihtimalinde ortaya yeni çelişkilerin çıkacağı ve uyuşmazlığı çözümsüzlüğe iteceği kuşkusuz olduğundan Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesi raporu ile Yüksek Sağlık Kurulu raporlarının birbirine aykırı olması, raporlar arasında çelişki bulunması halinde Adli Tıp Genel Kurulu’ndan; yürürlükte bulunduğu süre için Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğüne göre, 01.08.2008 tarihinden sonrası için ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde rapor alınarak, sigortalının sürekli işgöremezlik oranı kesin olarak belirlenmelidir.
Nitekim bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2010 gün ve 2010/10-390 E. 2010/448 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/21-60 E. 2010/90 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir…” irdelemesine yer verilmiştir.
“Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarında karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, … 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).” (Yargıtay 10. HD. 15.05.2017 T. 2015/12536 E. -2017/4123 K.)
Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında, Adli Tıp Üçüncü İhtisas Kurulunun ve Adli Tıp İkinci Üst Kurulu’nun, davacının meslekte kazanma gücü kaybının E cetveline göre %5,3 olduğuna dair kararları dikkate alındığında, davalı işveren yönünden, davacının sürekli iş göremezlik oranının %5,3 olarak tespitinde isabetsizlik bulunmamakla birlikte, davacının, meslekte kazanma gücü kaybının, 5510 sayılı Kanunun 19’uncu maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca sürekli iş göremezlik oranının %10’un altında kaldığı ve eldeki davaya konu istemin sürekli iş göremezlik oranının %5,3 olduğunun tespiti olduğu dikkate alındığında, davalı SGK Başkanlığı yönünden davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerektiği dikkate alınmadan, davalı SGK Başkanlığı yönünden de davanın kabulüne dair ilk derece mahkemesi tarafından karar verilmesi isabetsiz olmuş, belirtilen hatanın giderilmesi ise, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; HMK 353/1-b.2 maddesi uyarınca belirlenen aykırılık düzeltilerek yeniden esas hakkında karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : 1- a)Davalı …. vekilinin istinaf talebinin reddine,
b)Davalı SGK Başkanlığı vekilinin istinaf talebinin kabulüyle; … 3. İş Mahkemesi’nin, 11.02.2021 tarihli, 2019/161 E, 2021/22 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca kaldırılmasına,
2- a) Davalı SGK Başkanlığı hakkındaki davanın reddine,
b) Davalı …. Hakkındaki davanın kabulüyle;
Davacı …’in 10.11.2014 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası sonrasında sürekli iş göremezlik oranının %5,3 (yüzdebeşvirgülüç) olarak tespitine,
3-Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davalı ….’den alınarak hazineye gelir kaydına,
4- 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalı ….’den alınarak davacıya verilmesine,
5- 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı SGK Başkanlığı’na verilmesine,
6-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 88,80 TL harcın davalı ….’den alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından karşılanan 286,55 TL yargılama giderinin davalı ….’den alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı …. Tarafından karşılanan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı SGK Başkanlığı tarafından sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
10-HMK 333.maddesi gereğince taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ
Davacı vekili, davacının davalı şirkette çalışırken 10.11.2014 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle … 1. İş Mahkemesi 2016/531 Es. sayılı dosyasına kayden maddi-manevi tazminat istemli açılan davanın, 09.05.2019 tarihli celsesinde verilen 1 numaralı ara kararı uyarınca, davacının maluliyet oranının tespiti için dava açmak üzere bir ay kesin süre verildiğini ve bu itibarla eldeki davanın açıldığını, davacının maluliyet oranının %5,3 olduğunun Adli Tıp İkinci Üst Kurulu tarafından düzenlenen rapor ile sabit olduğunu, ilk derece mahkemesince verilen usul ve yasaya uygun kararın onanması gerektiğinden bahisle, istinaf mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.
Davalı … Fermuar ve … Döküm San. A.Ş. vekili, davacının Adli Tıp Kurumundan aldığını iddia ettiği sürekli iş görmezlik derecesine ilişkin raporun 5510 sayılı kanun kapsamında bağlayıcılığının bulunmadığını, yetkili SGK kurul raporu var iken, dosya üzerinde inceleme yapan Adli Tıp Kurul kararına dayanarak meslekte kazanma gücünün %5,3 olarak tespitinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, şayet davacının belirttiği gibi bir iş görmezlik hali mevcutsa, bunu tam teşekküllü bir hastaneden alınan heyet raporu ile kanıtlamak zorunda olduğunu belirterek, temyiz incelemesi sonucu kararın bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME
1-Davalı … Fermuar ve … Döküm San. A.Ş. vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarının da karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, … 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24/06/1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30/05/2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).
Davalı şirkete ait işyerinde 10.11.2014 tarihinde iş kazası geçiren davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespitinin istendiği eldeki davada, Kurumca davacının sürekli iş göremezlik oranının %1,3 olarak belirlendiği, 15.06.2017 tarihli Yüksek Sağlık Kurulu kararında da maluliyet oranının Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği çerçevesinde %1,3 olduğuna karar verildiği, Adli Tıp Üçüncü İhtisas Dairesi tarafından davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %5,3 olarak tespit edildiği ve son olarak Adli Tıp İkinci Üst Kurulu tarafından da oranın %5,3 olarak belirlendiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacının Kurumca tespit edilen ve itiraz üzerine prosedür takip edilerek Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesinden ve İkinci Üst Kurulu’ndan alınan raporlarına göre meslekte kazanma gücü kaybı oranının %5,3 olarak tespitine hükmedildiği, buna karşılık Bölge Adliye Mahkemesince, davacının, meslekte kazanma gücü kaybının, 5510 sayılı Kanunun 19’uncu maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca sürekli iş göremezlik oranının %10’un altında kaldığı ve eldeki davaya konu istemin sürekli iş göremezlik oranının %5,3 olduğunun tespiti olduğu dikkate alındığında, davalı Kurum aleyhine dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle, davalı SGK Başkanlığı yönünden davanın reddi gerektiğine dair hüküm tesis edilmiştir.
Davacı …’in, ileride doğabilecek zararlar yönünden, iş göremezlik oranının %1,3’ten, %5,3 oranına artmasının hesaplanacak tazminat yönünden etkisi olduğu düşünüldüğünde, davacının davalı Kurum’a karşı da dava açmakta hukuki yararının bulunduğu belirgindir.
Bölge Adliye Mahkemesince bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın, karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/2. maddesi gereğince BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalı … Fermuar ve … Döküm San. A.Ş.’den alınmasına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 08.03.2022 gününde oybirliği ile karar verildi.