YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/11077
KARAR NO : 2022/10398
KARAR TARİHİ : 13.09.2022
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, kurumca taşınmazına konulan haczin kaldırılması ile dayanak ödeme emrinin ve takibin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine dair karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, dairemizin Bozma ilamı ile; “…..öncelikle davacının HMK’nın 31’inci maddesi kapsamında talebi açıklattırılmalı, bu kapsamda, hacizlerin kaldırılması ve kurumca kendisi hakkında başlatılan takiplerin iptali istemine ilişkin olarak, davacının 1999 ve 2000 yıllarına ait olduğunu borçların dayanak ödeme emirleri olup olmadığı hususu ile talebinin menfi tespite mi yoksa ödeme emrinin/emirlerinin iptali istemine yöneldiği hususu belirlenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Diğer taraftan, haczin kaldırılmasına yönelik istem bakımından, davacı hakkında başlatılmış bir takibin varlığı ile haciz bildirisine konu edilen ödeme emrinin/emirlerinin ya da başkaca ödeme emirlerinin varlığı ve usulüne uygun tebliği ile kesinleşme olgusunun araştırılması ile kamu alacağı için “ödeme emri” çıkarılmadan ve icra takibi kesinleştirilmeden haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırı olduğu hususu dikkate alınarak yapılacak irdeleme sonucuna göre bir karar verilmesi….”gereğine işaret edilerek araştırma yapılmak üzere bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Ayrıntıları Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2019 günlü ve 2015/10-3241 Esas, 2019/1325 K. Sayılı ilamında da belirtildiği üzere; mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Eldeki davada ise, mahkemece, bozma gereklerinin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Eldeki dava dosyası içeriğinden davacı hakkında 2000/571 sayılı takip nedeniyle davalı Kurumca takibe geçildiği anlaşılmakta ise de, davacı bakımından 6552 sayılı Yasa ila tüm borçların yapılandırma kapsamına alınmasına ilişkin başvurusu sonrasında yapılandırma kapsamında bu takibe konu borçların alınıp alınmadığı hususu dosyadan anlaşılamadığı gibi, davacının yönetim Kurulu üyesi olduğu Anonim şirketin borçları nedeniyle davacı dışındaki diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında kurumca yeni takipler başlatıldığı anlaşılmakta ise de, bu başlatılan takipler nedeniyle davacı hakkında ve onun adına tanzim ve tebliğ edilmiş bir takibin varlığı dahi henüz anlaşılamamaktadır.
Diğer taraftan, kamu alacağı için “ödeme emri” çıkarılmadan ve icra takibi kesinleştirilmeden haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırı olduğuna göre mahkemece, öncelikle davacı hakkında konulan 13.04.2015 tarihli haciz işleminin tüm dayanak ve hacze konu borç tutarları ile borçları içerir dayanak takip kartları içerisindeki ödeme emirlerinin ayrı ayrı belirlenmesi ve ancak bu ödeme emirlerinden davacıya tebliğ edilip de kesinleştiği belirlenenler bakımından haciz işleminin yerinde olacağı, aksi halde davacı bakımından yapılan haciz işleminin yerinde olmayacağı hususunun irdelenmesi ile dayanak takipler bakımından yapılandırma kapsamı dışına çıkartılan bir takibin varlığı ile bu takip hakkındaki menfi tespit istemi irdelenirken, takipteki ödeme emrinin usulünce tebliğ edilip edilmediğinin belirlenerek, usulüne uygun tebliğin varlığı halinde, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkındaki iddialarının irdelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda inceleme yapmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.09.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.