YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/9830
KARAR NO : 2022/5515
KARAR TARİHİ : 13.04.2022
Mahkemesi : … 20. İş Mahkemesi
Dava, tasarrufun iptali ve tescil istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince davacı kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili; davalı …’ın Kuruma olan prim borçları nedeniyle davalıya ödeme emirleri gönderildiğini, davalının adına kayıtlı taşınmaz üzerine haciz bildirimi gönderildiğinde taşınmazın diğer davalı …’a satıldığının anlaşıldığını belirterek 6183 sayılı Yasanın 24.maddesi gereğince davalı …’a yapılan satış işleminin iptalini istemiştir.
II-CEVAP:
Davalı … cevap dilekçesinde; dava dilekçesinin tebliğinin usulsüz olduğunu, ön inceleme duruşmasının tebliğ üzerine davadan haberdar olduğunu ve bu tebliği aldığı tarihten itibaren cevap dilekçesini sunduğunu, dava konusu taşınmaz üzerinde … Bankasının ipotek kaydı olup, … Bankasının da davaya dahil edilmesi gerektiğini, davalı …’ı dava konusu taşınmazı satın alırken emlakçı vasıtasıyla tanıdığını, taşınmaz üzerindeki ipotek bedelini kendisinin ödediğini, dairenin parasının bir kısmını banka kredisiyle, kalanını da annesi tarafından … Bankasındaki hesabına gönderildiğini, evi aldığı gün Ziraat Bankasındaki vadeli hesabından 24.000-TL para çektiğini ve tüm bu paraları davalıya teslim ettiğini ve …’ın hesabına yatırıldığını, diğer davalının durumunu bilmesinin mümkün olmadığını, söz konusu dairede halen kardeşi Selim Yılmaz’ın ikamet ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …’a usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen davaya cevap
sunulmamıştır.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesi tarafından; davanın reddine karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesince, davacı kurumun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı kurum vekili temyiz dilekçesinde; satış tarihindeki değeri 145.000,00 TL olarak tespit edilen evin, resmi satış bedelinin 50.000,00 TL olduğunu, bunun bile açıkça muvazaanın ispatına kabil olduğunu, davalı …’ın diğer davalıya elden ödeme yaptığı iddialarına rağmen sadece taşınmazın alımı için banka kayıtlarına göre 50.000,00 TL’lik dekont sunabildiğini, bundan da davalının taşınmazı 50.000,00 TL’ye aldığının anlaşıldığını, bu konuda gerekli araştırmanın yapılmadığını, sadece …’ın taşınmaz üzerinden ipoteği kaldırdığı beyanına göre …’ın diğer davalıya ödeme yaptığının kabul edildiğini, davalı …’ın kuruma olan borcundan haberi olduğunu ve kurumu zarara uğrattığını belirterek temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Görev konusu, kamu düzeni ile ilgili olup mahkemelerce yargılamanın her aşamasında re’sen ele alınması gereken bir husustur.
İş mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş olan istisnai nitelikte özel mahkemelerdir. 506 sayılı Yasanın 134’üncü maddesi ve 5510 sayılı Yasanın 101. maddesi, anılan Kanunların uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceğini kurala bağlamıştır.
Davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Kanun’un 80 ve 6183 sayılı Kanun’un 27-30. maddeleridir.
Muvazalı tasarrufun iptali davaları için 6183 sayılı Kanun’un 24. maddesine göre genel mahkemelerde dava açılmasının gerektiği gözetilmeksizin İş Mahkemesi sıfatıyla davaya bakılması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: … Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, Üyeler … ve …’ın muhalefetine karşı, Başkan … ve Üyeler …, …’nın oyları ve oy çokluğuyla, 13/04/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Dosya içeriğine göre davacı kurum, dava dışı şirketin prim ve gecikme faizi alacağı nedeni ile şirketin yönetim kurulu üyeleri davalılar aleyhine ödeme emri çıkarmış ve davalıların murisinden kalan taşınmazın muvazaalı satışı nedeni ile 6183 sayılı Kanunun 24 ve devamı maddeleri uyarınca tasarrufun iptali davası açmıştır.
2. İş Mahkemesince yapılan yargılama sonunda davalı …’ın dava konusu gayrimenkulü davalı …’a Sosyal Güvenlik Kurumunun düzenlediği ödeme emrinin tebliğinden önce satın aldığı, davalılar arasında muvazaalı olabilecek herhangi bir hukuki ilişkinin olduğuna dair dosya kapsamında delil tespit edilemediği gerekçesi ile esastan REDDİNE karar verilmiş, kararın istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
3. Kararın temyiz edilmesi üzerine çoğunluk görüşü ile “Kuruma olan prim borçları nedeniyle borçlunun 3. Kişiye yaptığı taşınmaz satışında tasarrufun iptali davasının “6183 sayılı Yasa’nın 24. maddesi ise; “Amme borçlusunun bu Kanun’un 27, 28, 29 ve 30’uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali için umumi mahkemelerde dava açılır ve bu davalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılır.” hükmü uyarınca genel mahkemede görülmesi gerektiği” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
4. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 101. Maddesi uyarınca “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür”.
Aynı kanunun 88/16 maddesi uyarınca “Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır.
Keza aynı maddenin 19. Fıkrası uyarınca da “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.
5. Diğer taraftan dava tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1/B maddesine göre “İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalar iş mahkemesinde görülür”. Yargılama sırasında yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5/b maddesi uyarınca ise “İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara iş mahkemesinde bakılacağı belirtilmiştir.
6. Çoğunluğun dayandığı ve yerel mahkemenin gerekçesine esas aldığı 6183 sayılı Yasa’nın 24. maddesi ise; “Amme borçlusunun bu Kanun’un 27, 28, 29 ve 30’uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali için umumi
mahkemelerde dava açılacağı ve bu davalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılacağı” kurala bağlanmıştır.
7. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6183 sayılı kanunda genel olarak uyuşmazlıklar kişiler açtığında idari yargının görev alanına girmektedir. Ancak kurumlar tarafından açılan davalarda genel mahkemeler deyimi, aslında adli yargı yerindeki mahkemeleri ifade etmektedir. Zira o tarihte uzman mahkemeler bulunmamaktadır. Bu hali ile bu kanun genel kanundur.
8. Gerek 5510 sayılı SSGSS Kanunu, gerekse 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ise özel kanunlar olup, 6183 sayılı kanundan sonra yürürlüğe girmişler ve özel düzenlemelere yer vermişlerdir.
9. Yukarda belirtilen görev ile ilgili düzenlemelerde açıkça kurumun taraf olduğu ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan ve açıkça primin 6183 sayılı kanun uyarınca tahsili üzerine bu kanunun da uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda iş mahkemesinin görevli olacağı belirtilmiştir. Burada Kurumun taraf olması ve uyuşmazlığın 5510 sayılı Kanundan doğması yeterlidir. Karşı tarafın sigortalı veya üçüncü kişi olmasının önemi bulunmamaktadır.
10. Somut uyuşmazlıkta kurum 5521 sayılı kanundan kaynaklanan prim alacağının tahsili için, anılan kanunun 88. Maddesi uyarınca 6183 sayılı kanun hükümleri uyarınca prim borçlusu şirketlerin yönetim kurulu üyeleri hakkında takip başlatılmış ve adı geçenlere murislerinden kalan taşınmazın muvazaalı satışından dolayı 6183 sayılı kanunun 26 ve devamı maddeleri uyarınca tasarrufun iptali davası açılmıştır. Dava tarihi itibari ile İş Mahkemesinin görevli olduğu açıktır. Zira 88. Maddenin 16. Fıkrasında “kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanacağı” belirtilirken, açıkça 26 ve devamı tasarrufun iptali ile ilgili hükümler hariç bırakılmamıştır. Aynı maddenin 19. Fıkrası ise açıklandığı gibi “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesini yetkili kılmıştır. Bu açık düzenleme karşısında, 6183 sayılı Kanun’un 24. Maddesindeki “Amme borçlusunun bu kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali için umumi mahkemelerde dava açılır ve bu davalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılır” kuralın uygulanması olanaklı değildir. Zira 5510 sayılı Kanunu özel kanun olduğu gibi 6183 sayılı kanundan sonra yürürlüğe girmiş ve yetkili yer yanında görevli mahkemeyi de açıkça düzenlemiştir. Yerel mahkemenin kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılınmamıştır.