YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/7202
KARAR NO : 2021/5199
KARAR TARİHİ : 13.04.2021
Mahkemesi :İş Mahkemesi
İş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozmasına uyularak ilâmda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince temyiz edilmesi ve davacı avukatı tarafından da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 13/04/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı adına Av. … geldi. Davalı adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplerle, temyiz kapsam ve nedenlerine göre davacı ve davalı taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı Kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Eldeki davada, mahkemece verilen 18.02.2016 tarihli kararın davacı vekilince bakıcı giderinden yapılan hakkaniyet indiriminin fazlalığı ve vekâlet ücreti, davalı vekili tarafından ise sendikal ücrete göre hesap yapılması yönünden temyiz edilmesi üzerine (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesi’nin 25.06.2018 tarih ve 2016/7888 E- 2018/5571 K sayılı ilamıyla, tarafların sair temyiz itirazları reddedilerek, davacının sendikalı olup olmadığının araştırılarak, sendikalı olması halinde bilinen dönem için geçerli toplu iş sözleşmelerini dikkate alarak gerçek ücreti tereddütsüz olarak belirlemek, sonrasında maddi zararı yeniden hesaplatılması, aynı zamanda davacı taraf lehine maddi tazminat açısından ayrı, manevi tazminat açısından ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünden bozulduğu, bozmaya uyan mahkemece yapılan incelemede davacının sendikalı olduğu tespit edilerek, toplu iş sözleşmesindeki ücretler dikkate alınması doğru olmuş ise de; bozmadan önce hükme esas alınan 22.10.2015 tarihli hesap raporunda bilinen (işlemiş) devre sonu 31.12.2015 tarihi esas alınmasına karşın bozmadan sonra alınan 19.09.2019 tarihli hesap raporunda bilinen (işlemiş) devre sonu olarak davacının bu yöne ilişkin temyiz sebebi olmadığı da gözetilmeksizin 31.12.2019 tarihinin esas alındığı, devamla bozma kararında pasif devre başlangıcının emeklilik tarihi olarak esas alınmasına yönelik bir sebebe yer verilmemesine karşın; bozmadan sonra alınan hesapta pasif devre başlangıcı olarak davacının malulen emekli olduğu 10.04.2014 tarihinin pasif devre başlangıcı olarak esas alınması suretiyle hesap yapıldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan bakıcı giderinden yapılan hakkaniyet indirimi yönünden de bozma kararında bir tespite yer verilmemesine karşın önceki kararda bakıcı giderinden yapılan indirimin %35’ten %50’ye arttırıldığı ve ifa amacı taşımayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca yapılan bakım ücreti ödemesinin, bakıcı giderinden tenzil edilmek suretiyle bakıcı giderinin belirlendiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, bozma kapsamına göre hesap bilirkişiden alınan 22.10.2015 tarihli hesap raporunda davacının toplu iş sözleşmesine göre tespit edilen ücretini dikkate almak, bu raporda esas alınan diğer hesap verilerinin ise taraflar lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiğini dikkate alarak, işlemiş (bilinen) devre sonu olarak bu raporda esas alınan 31.12.2015 tarihini dikkate almak, bu tarihten sonra asgari ücretteki değişiklikleri rapora yansıtmamak, pasif devre hesabında da bu rapordaki gibi hesap verilerini dikkate almak, bakıcı gideri yönünde ise bu alacak kaleminin bozma kapsamı dışında kalarak belirlendiğini gözeterek, önceki hükümde belirtilen bakıcı giderini aynen hüküm altına almaktan ibarettir.
3- 6100 sayılı HMK’nun 297 nci maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa Kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi, içermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve Kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı).
Eldeki davada, davacının 30.10.2018 tarihinde açtığı ve iş bu dava ile birleşen davada 200.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunduğu halde mahkemece verilen kararda bu istemle ilgili olarak bir karar verilmemesi de hatalı olmuştur.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, davacı avukatı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıya yükletilmesine, davalı avukatı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, 13/04/2021
gününde oybirliğiyle karar verildi.