Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2020/6776 E. 2020/5620 K. 07.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/6776
KARAR NO : 2020/5620
KARAR TARİHİ : 07.10.2020

MAHKEMESİ : …Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi

TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasındaki tazminat davası nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 369. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
KARAR
A) Davacı İstemi;
Davacı dava dilekçesi ve ıslahla 1.120,00 TL yol masrafı, 9.360,60 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 64.854,94 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabı;
Davalılar… İnş. San. ve Tic. A.Ş. ile Par-San İnş. Ltd. Şti. davanın reddi gerektiğini savunmuş, davalı … davaya cevap vermemiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı:
İlk derece mahkemesince davalı şirketler yönünden davanın reddine, toplam 75.215,54 TL maddi, 7.500,00 TL manevi tazminatın davalı …‘dan tahsiline karar verilmiştir.
D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
İlk derece mahkemesi kararına karşı davacı tarafın istinaf kanun yoluna başvurması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi’nin 26/06/2019 tarihli kararı ile başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
E) Temyiz Nedenleri:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, Bölge Adliye Mahkemesi‘nin istinaf sebeplerinin üzerinde durmadan, objektif ve tarafsız olarak hukuki zeminde değerlendirip, tartışmadan karar verdiğini, duruşma taleplerinin haksız olarak reddedildiğini, davalı şirketler hakkındaki davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, iş alanı içerisine bu kadar rahatlıkla silahın sokulması ve taşınması konusunda işverene sorumluluk atfedilmesinin hukuka olduğu kadar hakkaniyete de uygun düşeceğini, işverenin iftar vaktinde, mesai saatinin bittiği, yaz aylarında işçiyi çalıştırması noktasında sorumluluğu olmadığı şeklindeki kabulün hukuki mevzuata ve vicdana sığmadığını, mesainin bitiminden sonra işçinin oruçlu yaz sıcaklarında çalıştırılmasının işverenin sadece bu yönüyle dahi sorumluluğunu gerektireceğini, ayrıca şantiye alanını işçilerin rahat çalışması için gerekli uygun şekilde işçilere sunması ve çalışmalarının kontrol edilmesi hususunun da işverenin sorumlulklarına girdiğini, işverenin önlem alma yükümlülüğünün sadece mevzuatta sayılan önlemlerle sınırlı olmadığını, bunun kusur raporlarında irdelenmediğini, davalı şirketlerin kusur durumu açısından yeniden kusur raporu alınması gerektiğini, yol masrafları yönündeki taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, manevi tazminatın az takdir edildiğini, mahkemece hükmedilen maddi tazminat miktarının taleplerini karşılamadığını, vekalet ücretinin hatalı belirlendiğini daha fazla olması gerektiğini ileri sürmüştür.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre; davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından davacının Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi tarafından tespit edilen sürekli iş göremezlik oranının %18,20 olduğu, hükme esas alınan bilirkişi kusur raporunda davalı …’ın %100 oranında kusurlu olduğu yönünde görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.
3-4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu’nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
4857 sayılı Kanun’un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Somut olayda, davalı … İnş. Ltd. Şti.‘nin işveren…İnş. San. ve Tic. A.Ş.‘nin ise asıl işveren olarak hüküm altına alınacak tazminatlardan sorumlulukları yoluna gidilmesi gerekirken, yazılı şekilde adı geçen davalılar yönünden davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
4-6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır” Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Somut olayda Kurum’un olayı iş kazası olarak kabul etmesine karşın davacıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanmadığı açık olduğuna göre yapılacak iş, davacıya %18,20 oranı üzerinden kendisine sürekli iş göremezlik geliri bağlanması için Sosyal Güvenlik Kurumu‘na başvurmak üzere süre vermek, gelir bağlandığı takdirde bu gelirin ilk peşin sermaye değerini Kurum’dan sormak, bildirilecek ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilecek kısmını hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda belirlenen sürekli iş göremezlik zararından tenzil etmek, gelir bağlanmadığı takdirde şayet davacıya %18,20 oranı üzerinden iş kazası sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış olsaydı bunun ilk peşin sermaye değerinin ne olacağını Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan sormak, bildirilecek farazi ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilecek kısmını hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda belirlenen sürekli iş göremezlik zararından tenzil etmek ve oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar kaldırılmalı, ilk derece mahkemesi hükmü bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 07/10/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.