Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2020/6769 E. 2020/4990 K. 28.09.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/6769
KARAR NO : 2020/4990
KARAR TARİHİ : 28.09.2020

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi

Bölge Adliye Mahkemesi kararının süresi içinde temyizen incelenmesi davacı vekilince duruşmasız, davalılardan Koza Altın İşletmeleri A.Ş. vekilince de duruşmalı olarak istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 08/10/2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan …vekili Avukat … ile davacılar vekili Avukat … geldiler. Diğer davalılar adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve eksikliğin ikmali açısından geri çevrilmesine karar verilen dava dosyası yeniden Dairemize gelmiş ve esasa kaydedilmiş olmakla dosya üzerinde yeniden yapılan inceleme sonucunda aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR
A)Davacıların İstemi:
Davacılar vekili, müvekkillerinin yakınları olan …’ın 16/12/2012 tarihinde uğradığı işkazası sonucunda vefat ettiğini, davacı eşin ve çocukların bu olay sebebiyle destekten yoksun kaldığını, bütün davacıların yakınlarını yitirmekle büyük bir manevi acının içine düştüğünü beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik eş … için 100,00 TL maddi 120.000,00 TL manevi tazminat davacı çocukları için ayrı ayrı 100,00’er TL maddi 80.000,00’er TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş olup, ıslah dilekçesiyle de maddi tazminat talebini davacı eş için 358.654,95 TL, çocuk … için 105.265,51 TL, çocuk … için 68.999,86 TL, çocuk … için 41.886,97 TL, ve çocuk … için 20.009,94 TL.olarak ıslah etmiştir.
B)Davalıların Cevapları:
Davalı . .. Ltd. Şti cevap dilekçesiyle özetle; ölen kişinin kendi işçileri olmadığını, söz konusu işin ne yüklenicisi ne de taşeronu olduklarını, olayla ilgili bağlantılarının olmadığını, ancak olaya karışan …’in kendi elemanları olduğunu ve olay tarihinde hafta sonu tatil iznini kullanmakta olduğunu, …’in ne ölenin amiri ne de işvereni olmadığı gibi orada bulunuşunun nedeni şirketleri ile ilgisi olmadığını, şirketlerinin bilgisi ve izni dışında olay yerine giden bir kişi olduğunu, bu nedenle şirketlerinin sorumlu tutulmayacağını belirmiştir.
Davalı … İşl. A.Ş cevap dilekçesiyle özetle; …’in bilgi verilmeden sahaya sokulmuş bir kişi olduğunu, haber verilmeden eğitimsiz personel sokmanın sözleşmeye aykırı olduğunu, … Mühendislik … Ltd. Şti.’nin mühendisi …’in savcılıkta verdiği ifadesinden çalışanlar içerisindeki …’i görevlendirmesinin ve ona sorumluluk vermesinin söz konusu olamayacağını, …’in SGK kaydı olmadığı gibi işi üstlenen taşeron işverenlerinden birinin oğlu olduğu anlaşılacağını belirtmiş olup, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalıya Tebligat Kanununun 35.Maddesine göre tebligat yapılmıştır.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı :
İlk Derece Mahkemesince; gerekçeli kararda davacı eşi … için 491.977,51 TL, kızı … … için 152.301,79 TL., kızı … … için 99.045,92TL, oğlu … … için 58.163,06 TL ile kızı … için 34.205,91 TL maddi zararlarının bulunduğunun hesap ve tesbit edildiği, ancak davacı tarafın talebine bağlı kalınarak ıslah dilekçesiyle talep edilen maddi tazminat taleplerinin kabulüne karar verildiği belirtilmiş ise de; hüküm de maddi tazminat yönünden fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, manevi tazminatlar yönünden ise davacı eş lehine 50.000 TL, davacı çocukların her biri lehine 30.000 TL’şer manevi tazminata hükmedildiği, tazminat alacaklarına olay tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince, Davacılar ile davalı …Ş.’nin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı Esastan Reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
G)Taraf Vekillerinin Temyiz Nedenleri;
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; Davacının yaptığı işin usta işçi tarafından yapılan bir iş olduğu, Yargıtay içtihadlarına göre fiili çalışma esas alınarak kazalının montaj ustası olarak çalıştığı, tanıklar tarafından günlük 130 TL kazanıldığı beyan edilmiş olması karşısında yevmiyesi 150 TL esas alınarak hesap yapılması gerekirken asgari ücretten hesap yapılmasının hatalı olduğu, Davalı … şirketinin kazalının usta ve deneyimli bir işçi olduğunu kabul ettiğinin gözetilmesini, henüz okula başlama yaşında olmadığı gözetilerek 22 yaşa kadar destekten yararlandırılmasının hatalı olduğunu, davalılara %100 kusur verilmesi gerektiği, müteveffaya kusur verilmesinin hatalı olduğunu, manevi tazminatların az olduğunu, her bir davacı için ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmesi gerektiğini ve resen dikkate alınacak sebeplerle kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı … şirketi temyiz dilekçesinde özetle; davaya konu işin anahtar teslim olarak … şirketi’ne verildiği, işveren olarak değerlendirilemeyeceğini, davaya konu olayda müvekkilinin kusuru olmadığını, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin eksiksiz olarak alındığını, kazanın diğer davalı ve müteveffa işçinin kusurlu davranışı ile meydana geldiğini, elektirik akımın kesildiği alanlara kırmızı kartlar yerleştirilerek işçilere gerekli duyurular yapıldığı halde davacının kendi kusuru ile akımı olan hatta çıktığını, 02.06.2014 tarihli raporda müvekkilinin kusurunun olmadığının tespit edildiğini, müvekkili şirketin davaya konu iş kazasının gerçekleştiği iş yerinde gerekli önlemleri aldığını, hesaba esas ücretin fahiş olduğunu, manevi tazminatın fazla olduğunu, dosyada ileri sürülen iddialar dinlenmeden ve istinaf sebepleri incelenmeden karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, ek temyiz dilekçesiyle de hesapta ana ve babaya pay ayırılmamasının hatalı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
H) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici sebepler ile temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalı … AŞ. vekilinin tüm, davacılar vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, iş kazasından vefat nedeniyle sigortalının yakınlarının destekten yoksun kalmaları sebebiyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra Hakimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 298.maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı ve 10.4.1992 günlü kararı).
Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. 298/2.maddesine göre de Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayın oluşuna uygun kusur oranları belirleyen 19/06/2016 tarihli rapora göre kazalı müteveffa işçinin %10, bu iş kazası ile ilgili davalılar ve diğer sorumluluların toplamda %90 kusurlu olduğunun tespit edildiği, bu kusur raporu esas alınarak hesap bilirkişiden alınan 17/10/2016 tarihli hesap raporuna göre davacı eşin 491.977,51 TL, davacılardan çocuk …’un 152.301,79 TL, çocuk …’nın 99.045,92 TL, … 58.163,06 TL ve …’nın ise 34.205,91 TL alacağının bulunduğunun tespit edildiği, nitekim ilk derece mahkemesince de anılan hesap raporunun hükme esas alındığı gerekçede kabul edilip taleple bağlı davacının fazlaya ilişkin talep hakkını saklı tutarak yapmış olduğu ıslahı dikkate alınmak suretiyle davacı eş için 358.654,95 TL, davacılardan çocuk … için 105.265,51 TL, çocuk … için 68.999,86 TL, çocuk … için 41.886,97 TL, ve çocuk … için 20.009,94 TL’ye karar verilmesi yerinde olmuş ise de hükümde fazlaya ilişkin talep hakkının da anılan hesap raporu gereğince saklı tutulması gerekirken yazılı şekilde reddi, gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturmuştur.
3- Öte yandan Bilindiği üzere gerek mülga 818 sayılı B.K.’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre Hakim, ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de; hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda davacı eş ve çocuklar lehine iş kazasından vefat eden eş ve babaları nedeniyle takdir edilen manevi tazminatın her bir davacı için ayrı ayrı az ve manevi zararı gidermekten uzak olduğu açıktır.
O halde mahkemece yapılacak iş davacıların hükme esas alınan 17/10/2016 tarihli hesap raporuna göre, davacılar vekilinin ıslah dilekçesiyle fazlaya ilişkin talep haklarını da saklı tutuğu dikkate alınarak talebi aşan maddi tazminat alacakları yönünden fazlaya ilişkin talep hakkını saklı tutacak şekilde gerekçe ile hüküm arasında uyum oluşturacak şekilde karar vermek, aynı zamanda davacı eş ve çocukların her biri lehine iş bu temyize konu kararda hükmedilen tazminatların az olduğu dikkate alınarak adalet ve hakkaniyete uygun birer miktarda manevi tazminata karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, davacılar yararına takdir edilen 2.037,00TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalı …Ş.’ye yükletilmesine, 28/09/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.