Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2020/570 E. 2022/5896 K. 19.04.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/570
KARAR NO : 2022/5896
KARAR TARİHİ : 19.04.2022

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, Kurumca resen tahakkuk ettirrilen fark prim ve gecikme zammı işleminin iptali ile yersiz ödenen primlerin iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapıılan yargılama sonunda ilamında belirtilen gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, mahkemece verilen 27.01.2014 tarihli karar, dairemizin Bozma ilamı ile; “…. 5510 sayılı Yasanın 86’ıncı maddesinde öngörülmüş olan bir aylık süre, hak düşürücü süre niteliğinde olup, Kurum işleminin tebliğinden itibaren bir aylık süre içinde itiraz edilmemesi halinde, Kurumun işleminin ve dolayısıyla borcun kesinleştiğinin kabulü gerekir.Anılan yasa hükmünde belirlenen prosedürün varlığı ve yasal sürelerin geçmesi halinde davalı kurum alacağının kesinleştiğinin kabulü zorunlu olmakla birlikte, bu hususun dava şartı olarak nitelendirilmesi olanaksız olup, davaya konu somut olayda; yukarıda açıklana prosedür kapsamında, davacı şirkete, davalı Kurumca 13.03.2013 tarihli ve prim tahakkuku konulu yazının tebligat tarihi de araştırılmak suretiyle davacı şirketin bu yazıya yukarıda açıklandığı şekilde yasal süresi içerisinde bir itirazının olup olmadığı araştırılmalı, varlığı halinde Kurumca yapılan işlemler ve bu kapsamda davalı Kurumca davacının prime ilişkin süresinde yapılmış itirazının reddine dair verilen bir Komisyon kararı veya ilgili ünite tarafından verilen bir red kararının olup olmadığı belirlenmeli, itirazı yok ise Kurum alacağının kesinleştiğinin kabulü gereklidir. Ne var ki, Kurumca açıklanan şekilde prosedürün olmadığı tespit edilir ise, kurum alacağının kesinleştiğinden bahsedilmesi olanaksız olduğu için, ancak 5510 sayılı Yasanın 89’uncu maddesi kapsamında tespit ve ispat edilmek şartıyla yersiz ödenen primlerin iadesi mümkün olabilecektir. Bu halde de işin esasına girilmeli ve Kurumca aylık 30 gün üzerinden yapılan tahakkukun fiili çalışmaya dayalı olup olmadığı araştırılmalı, bu yönde Kuruma verilmesi gereken eksik gün belgelerinin olup olmadığı araştırılmalı, aynı yörede aynı işle iştigal eden diğer işletenlerin çalıştırdığı işyerlerinde teamül gereği çalışmaların nasıl olduğu sorulmalı ve komşu işyerinde çalışanlar da dinlenilmek sureti ile sonucuna göre bir karar verilmesi….” gereğine işaret edilerek araştırma yapılmak üzere bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Ayrıntıları Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2019 günlü ve 2015/10-3241 Esas, 2019/1325 K. Sayılı ilamında da belirtildiği üzere; mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Eldeki davada ise, mahkemece, bozma gereklerinin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı ile oluşan usuli kazanılmış hak çerçevesinde, davacı şirket hakkında davalı Kurumca tahakkuka konu dönem dışında yapılan tüm inceleme ve denetim raporlarının varlığının davalı Kurumdan araştırılması ile, eksik gün konusunda davaci şirkete karşı 2010/3. Ay ile 2012/5. Aylar öncesi veya sonrasında çalışma iddiası ile işletmenin çalışma şekli üzerinde bilgi sahibi olabilecek, başka sigortalıların varlığı ile açtıkları davalar olup olmadığı, var ise kesinleşip kesinleşmediği ve bu davalardaki çalışma şekillerinin ne olduğu üzerinde durulması ile, 9 klasör olduğu belirtilen evrakların da incelenmesi ve bunlar arasında, sigortalıları bağlayıcı şekilde imzalı hizmet ve ücret bordrolarının varlığı halinde bordrodaki günlerin esas alınması, imzanın bulunmaması halinde ise fiili çalışmanın ve dolayısıyla sigortalılığın her türlü delille ispatlanabileceği dikkate alınarak, aynı yörede aynı işle iştigal eden diğer işletmelerin varlığı, çalışma şekilleri ve nitelikleri üzerinde de durularak, teamül gereği çalışmaların nasıl olduğu sorulmalı ve komşu işyerinde çalışanlar da dinlenilmek sureti ile ayrıntılı ve gün hesabı yapmak üzere bir bilirkişi raporunun aldırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedendiri.
Mahkemece açıklanan ilkeler ışığında araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 19.04.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.