Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2020/2018 E. 2020/3402 K. 17.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/2018
KARAR NO : 2020/3402
KARAR TARİHİ : 17.06.2020

Bölge Adliye
Mahkemesi : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
No : 2019/1729-2020/433
İlk Derece
Mahkemesi : Ankara 13. İş Mahkemesi
No : 2017/182-2019/128

Dava, fark yaşlılık aylıklarının tespiti ve yasal faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili, müvekkilinin … ve Sağlık Yardımı Sandığı Vakfı bünyesinde çalışırken emekli olduğunu, SSK tavan ücret üzerinde prim ödediğini ancak aldığı aylıkların düşük olduğunu, davacının emekli olduğu günden dava tarihine kadar ay be ay yaşlılık aylığının tespiti suretiyle alması gereken aylık miktarının tespitini talep etmiştir.
II-CEVAP:
Alacağın zamanaşımına uğradığı, kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerektiği, 6111 sayılı Kanun ile 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine eklenen ek fıkranın Anayasaya aykırı olmadığına karar verildiği, yasa maddesinde SGK tarafından yapılan artış oranlarının değil Kurumun kendi sigortalısına ödenen muadil miktarın esas alınması gerektiğinin açıklığa kavuşturulduğu, davacıya ödenen aylıkların muadil aylıkların çok üzerinde olduğu savunulmuştur.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Bilirkişi incelemesi ile aynı prim gün ödeme sayısına sahip ve aynı sigortalı süresi ile aynı gün sayısına sahip emekli olan sigortalı emsal kabul edilerek emsal SGK aylığının hesaplanıp davacı aylığı ile karşılaştırılması sonucu davacıya eksik ödeme yapılmadığından bahisle, davanın reddine karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Kesin hüküm bulunmadığı, davanın yasal değişiklik yapıldıktan sonra açıldığı, ilgili Anayasa Mahkemesi kararının davacı yönünden bir sonuç doğurmadığı, yapılan karşılaştırma sonucu dava konusu dönemde, vakıf emeklisi davacıya Vakıf Senedi hükümlerine göre uygun olarak ödenen aylıkların emsali durumda olan SSK emeklisine ödenen aylığın altına düşmediği belirlendiğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili tarafından, mahkemelerce muadil maaşın yanlış hesaplandığı, davacı kadar SSK primi ödeyen bulunmadığından aynı konum ve şartları haiz SSK sigortalısı oluşturulup bunun emsal alınması gerektiği belirtilerek dava temyiz edilmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI:
Davalı Vakıf, mülga 506 sayılı Kanunun halen yürürlükte bulunan geçici 20. maddesi hükmü kapsamında ve Türk Medeni Kanun hükümlerine göre kurulmuş zorunlu sosyal yardım sandığıdır. 5510 sayılı Kanunun 106. maddesinin 17/4/2008 tarihli ve 5754 sayılı Kanunun 64. maddesiyle değişik son fıkrasında Geçici 20. maddenin 5754 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesinde belirtilen devir işlemlerinin tamamlanmasından sonra yürürlükten kalkacağı hüküm altına alınmıştır. 506 sayılı Kanunun ek 36. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesine göre, devir için Cumhurbaşkanı yetkili kılınmış ise de halen devir işlemine ilişkin bir karar oluşturulmamıştır. Geçici madde 20/2 hükmünde ise, sandıkların personelinin 506 sayılı Kanun uygulamasında sigortalı sayılmayacakları düzenlenmiştir.
Aylıklar yönünden, Geçici madde 20/1-b hükmüne göre, sandığa tabi personelin, iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en az bu kanunda (506 sayılı Kanun) belirtilen yardımlar sağlanacaktır.
5510 sayılı Kanun Geçici madde 20/4 hükmüne göre, “Devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık iştirakçileri, sandıktan aylık ve gelir alanlar ile bunların hak sahiplerinin sağlık ve sosyal sigorta yardımlarının sağlanması ile primlerinin tahsil edilmesine, ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre sandıklarca ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlarca devam edilir.”
506 sayılı Kanun Geçici 20. maddesine 13.02.2001 tarih 6111 sayılı Kanunun 53. maddesi ile eklenen ek fıkra hükmü; “Birinci fıkranın (b) bendinin uygulanmasında, yardımların sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırması esas alınır. Ancak, gelir ve aylıkların artırılmasında 506 sayılı Kanuna göre bağlanan gelir ve aylıkların artırımına ilişkin hükümler devir tarihine kadar uygulanmaz. 5510 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinin onikinci fıkrasında yer alan sınırlama dâhilinde sandıkların kuruluş senetlerinde yer alan hükümler ve sandıkların uygulamaları saklıdır. Bu hüküm, yürürlüğe girdiği tarihten önceki artışlarda ve görülmekte olan davalar hakkında da uygulanır.”
…’nın Vakıf Senedinin Gaye başlıklı 4/1-a maddesi: “İş bu Vakıf Senedi hükümleri dairesinde üyelerin emeklilik, malullük, ölüm, hastalık, analık, iş kazaları ve meslek hastalıkları hallerinde ve eş ve çocukları ile üyenin geçindirmekle yükümlü bulunduğu ana ve babasının hastalıklarında, Sosyal Sigortalar Kanunları ile temin edilen yardımlardan az olmamak üzere hak sahiplerine yardımda bulunmak.” Vakıf Senedinin 35 ve devamı maddelerinde ise aylıkların bağlanma oranları ile hesabı ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
VI-ESASIN İNCELENMESİ:
Davacı tarafından, emekli olduğu günden dava tarihine kadar aldıkları aylıkların Kurumca ödenen aylıklarla karşılaştırılarak alması gereken aylıkların tespiti istenmiştir. Bu aşamada ilk önce üzerinde durulması gereken husus, sandık mensuplarının aylıklarının hesabında hangi kriterlerin ve yasal düzenlemelerin uygulanacağıdır.
506 sayılı Kanunun ilk şeklinde aylıklar yönünden, Geçici madde 20/1-b hükmüne göre, sandığa tabi personelin en az 506 sayılı Kanunda belirtilen yardımların sağlanacağı düzenlenmiştir. Daha sonra maddeye 6111 sayılı Kanunla yapılan ek ile 25.02.2011 tarihinden sonra yardımların sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırması esas alınacağı, 506 sayılı Kanundaki artışların uygulanmayacağı, sandıkların kuruluş senetlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu hükmün, yürürlüğe girdiği tarihten önceki artışlarda ve görülmekte olan davalar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesince, 6111 sayılı Kanunun 53. maddesi ile 506 sayılı Kanunun 20. maddesine eklenen fıkranın iptali istemi reddedilmiş ise de (Anayasa Mahkemesi 09.05.2013 t. 2011/42 E., 2013/60 K.) devam eden davalara da uygulanmasının, adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlaline yol açtığı gerekçesiyle hak ihlali kararları verilmektedir (Any. Mh. 26.6.2014 t. Başvuru no:2012/931). Bu nedenle yasa değişikliğinden önce yani 25.02.2011 tarihinden önce açılan davalarda maddenin değişiklikten önceki hükmü uygulanarak sonuca gidilmelidir. 506 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesinin ilk şekline göre sandık mensuplarının aylıklarının nasıl hesaplanacağı, 6111 sayılı Kanunun 53. maddesi ile eklenen ek fıkra hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine açılan davada Yüksek Mahkeme gerekçesi yol göstericidir.
Mahkeme gerekçesi; “Ülkemizde kanunla oluşturulan sosyal güvenlik kurumlarının yanında, bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret ve sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birliklerin personelinin malullük, yaşlılık veya ölümlerinde yardım yapmak üzere vakıf şeklinde kurulmuş özel sandıklar da sosyal güvenlik hizmeti vermektedir. Bu sandıklarla ilgili olarak standart ve norm birliği sağlamak, sosyal güvenlikte dağınıklığa son vermek ve özel hukuk alanında faaliyet gösteren bu kuruluşları kamu hukuku alanına çekebilmek amacıyla 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20. maddesi düzenlenmiştir. (…)
Personelinin sosyal güvenliğini sağlamak amacıyla kurulan ve tüzel kişiliği haiz olan bu sandıklara, ilgili bulundukları kuruluşların bütün personelinin tabi olması zorunlu olup, sandıkların kapsamına giren kişilerin üyelikten vazgeçmesi veya sandığın ilgiliyi kapsam dışı bırakması söz konusu olamaz. Vakıf sandıklarının ileriye yönelik olarak yapacakları tasarruflar ile aktüeryal dengeleri tamamen kendi kontrollerinde bulunmaktadır. Devletin, sandıkların finansman modelleri ve politikaları üzerinde hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Vakıf sandıkları sosyal güvenlik sistemi içerisinde primli sistem olarak adlandırılan sisteme göre çalışmakta olup, üyelerinin katkısıyla yani aidat ve katılma paylarıyla finanse edilmektedirler. Devletin bu kuruluşlara doğrudan veya dolaylı olarak yardımda bulunması veya bunların açıklarını kapatması söz konusu değildir.
Sandıkların mensuplarına yapacakları sosyal yardım ve aylık ödemeleri ile sağlık hizmetleri tamamen kendi öngörüleri çerçevesinde oluşturacakları finansman modeli ve gelir gider tablolarına göre şekillenmektedir. Vakıf sandıkları, üyelerine, 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtildiği üzere iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hâllerinde, en az 506 sayılı Kanun’da belirtilen yardımları sağlamakla yükümlüdürler.” (Anayasa Mahkemesi, 09.05.2013 t. 2011/42 E., 2013/60 K.)
Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi, Vakıf Sandıkları kendi mensuplarına bağlayacakları aylıkları, 506 sayılı Kanunla belirlenen taban aylıktan (alt sınırdan) aşağı olmamak üzere kendi sandık senetleri çerçevesinde belirleyeceklerdir. Tek sınır Sosyal Güvenlik Kurumunca sağlanan taban aylığından aşağı olmamaktır. Geçici 20. maddenin ilk şeklinde herhangi bir üst sınır da belirtilmediğinden Sandık Senedine göre yapılan artışlarda herhangi bir üst sınır uygulanmaz. Bununla birlikte, sandıklarca yapılacak yardımların, SGK sigortalısı bir kişiye yapılan yardımlardan aşağı olamayacağı yönündeki kural, Sandıkça aylık ve yardımlara tatbik edilecek artışların, SGK’nın aylık artış oranlarından aşağı olamamasını gerektirdiği biçiminde anlaşılamaz. Ayrıca SGK aylığına esas alınan sigorta primine esas kazanç miktarı oranlanarak gösterge rakamının da bu orana göre belirlenmesi mümkün değildir.
Geçici 20. maddenin uygulanması ile ilgili uygulamadaki tereddütleri gidermek için 6111 sayılı Kanunun 53. maddesi ile ek fıkra eklenerek, “Birinci fıkranın (b) bendinin uygulanmasında, yardımların sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırması esas alınır” denilmiştir. Buna göre, geçici 20. maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin uygulanmasında, yani, iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde öngörülen yardımların sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırması esas alınacaktır. Dolayısıyla, sandıkların ödeyeceği gelir ve aylıkların artırılmasında, SGK tarafından yapılan artış oranlarının değil, kendi sigortalısına ödenen muadil miktarın esas alınması gerektiği hususu açıklığa kavuşturulmuş ve bu konuda oluşan tereddütler giderilmiştir. Diğer bir ifadeyle, sandıklar, miktar itibarıyla muadil SGK sigortalısının altına düşmemek kaydıyla, sigortalılarına ödedikleri gelir ve aylıklara yapacakları artışları serbestçe belirleyebilirler. Bu hususta, SGK’nın artış oranlarıyla bağlı değillerdir. Bununla beraber maddede, 5510 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinin onikinci fıkrasında yer alan sınırlama dâhilinde sandıkların kuruluş senetlerinde yer alan hükümler ve sandıkların uygulamaları saklı tutulmuştur.
Sandık mensupları, 506 sayılı Kanuna göre sigortalı sayılmazlar (Geçici m. 20/2). Yargıtay uygulamasına göre, Geçici 20. maddeye 6111 sayılı Kanunla eklenen ek fıkranın uygulanmasında, Vakıf mensubunun tahsis talep tarihi itibariyle yaşı, prim ödeme gün sayısı ve prim esas kazançları (vakıf mensubunun prime esas kazançlarının SSK tavan kazançlarını geçtiği yıllarda ise SSK tavan kazançları) esas alınmak suretiyle muadil aylığın belirlenmesi gerekir.
Diğer taraftan bireysel başvuru, hakları ihlal edilenlere Anayasa veya yasayla tanınan bir dava türü olup, başvurucular hakkında verilen ihlal kararlarının o dava dosyalarında dikkate alınması gerektiği ile işbu dava dosyasında bir ihlal kararının bulunmadığı belirgindir.
Belirtilen açıklamalar ışığında eldeki dava bakımından, dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere ve özellikle, değişiklik öncesi, Sosyal Sigortalar Kurumunca yapılan artışların vakıf emeklilerine uygulanmamasına, sadece Vakıf senedindeki artışların uygulanması sonucu hesaplanacak aylığın Sosyal Sigortalar Kurumunca bağlanacak taban aylığından az olamayacağının gözetilmesine, 6111 sayılı Yasa’nın 53. maddesi ile getirilen fıkranın somut olaya uygulanması gerektiği ile buna göre yapılan bilirkişi hesaplamasının yerinde olmasına göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 17.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.