Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2020/1982 E. 2021/7573 K. 03.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/1982
KARAR NO : 2021/7573
KARAR TARİHİ : 03.06.2021

Mahkemesi : İzmir 14. İş Mahkemesi

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, fer’i müdahil Kurum vekili ve davalı şirket vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın fer’ i müdahil Kurum ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili, davacının davalı şirkete ait … Mağazası’nda çalıştığını, daha sonrasında işten çıkarıldığını, 2012 yılının Eylül ayında yeniden davalı şirketin … Mağazası’nda çalışmaya başladığını, 10 Ocak 2017 tarihinde iş akdine son verildiğini belirterek 2012 yılı Eylül ayı ile 10 Ocak 2017 tarihleri arasında davalı şirkette çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II- CEVAP
Davalı şirket vekili, davacının iddia edildiği gibi … Şubesi’nde çalışmadığını, davacı ile müvekkili şirket arasında bir iş ilişkisi bulunmadığını, davacının emekli olduktan sonra çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, çalışma iddiasının ispat yükünün davacıya ait olduğunu ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Fer’i müdahil Kurum vekili, davacıya ait Kurum kayıtları üzerinde yapılan araştırmada davacının iddia ettiği dönemde çalışmalarına ilişkin bilgi ve belge bulunamadığını, bu tür tespit davalarında 506 sayılı Yasanın 79. maddesi gereğince 5 yıllık hak düşürücü sürenin göz önünde bulundurulması gerektiğini, kamu düzenini ilgilendiren bu davada da çalışma ile ilgili herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığından davanın reddini talep etmiştir
III- MAHKEME KARARI:
A- İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece, “davanın kabulü ile, davacının 1628283,35 sicil nolu işyerinde 30/09/2012-10/01/2017 tarihleri arasında hizmet akdine istinaden ve asgari ücretle 1451 gün çalıştığının, çalışmalarının kuruma bildirilmediğinin tespitine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı işveren vekili özetle; tanık ifadelerinin yetersiz olduğunu, dava kısmen kabul edildiği halde müvekkili lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri takdiri yapılmadığını beyanla, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Fer’i müdahil Kurum vekili özetle; hak düşürücü süre itirazında bulunarak, davanın tanık beyanlarıyla dahi ispatlanamadığını, beyanlar arasında çelişki bulunduğunu, iddianın ispatlanamadığını beyanla, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.
B- BAM KARARI:
Davalı şirket vekili ile fer’i müdahil kurum vekilinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanun’unun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Fer’ i müdahil Kurum ve davalı vekilleri dilekçelerinde özetle; İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının bozulmasını talep etmişlerdir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Dava hizmet tespiti istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 86/9. maddesidir. Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Dosya kapsamından davacının, 01/02/2004 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı aldığı anlaşılmaktadır. Sosyal güvenlik destek primi, yaşlılık aylığı kesilmeksizin yeniden çalışmaya başlayabilmek için ödenmesi gereken primdir.
5510 sayılı Kanunun 30. maddesi 3.fıkrası (a) bendinde; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olan kişilerden yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi hariç olmak üzere bu Kanuna göre veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başında kesileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa sigortalı olanlardan yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra çalışmaya başlayanların aylıkları kesilecektir.
Ancak, 5510 sayılı Kanunun “Sosyal güvenlik destek primine ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 14. maddesi ile bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlar hakkında sosyal güvenlik destek primine tabi olma bakımından bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümlerin uygulanmasına devam edileceğine dair, amir hüküm getirilmiştir. 5510 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunda ise “Yaşlılık aylığı alanların yeniden çalışmaları” başlıklı 63. maddesinin; (A) bendinde yaşlılık aylığı almakta iken çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıklarının bu çalışma olgusuna dayalı ve onunla sınırlı olarak kesilmesi gerektiği, (B) bendinde; tekrar sigortalı bir işte çalışma halinde, sigortalı adına sosyal güvenlik destek primi ödenmesi suretiyle, yaşlılık aylığının ödenmesine devam olunacağı hükümlerinin düzenlendiği, söz konusu maddenin son fıkrasında ise, yaşlılık aylığı almakta iken tekrar çalışmaya başlayan sigortalıya, 506 sayılı Kanunun 63. maddesinin (A) ya da (B) bendinden yararlanmak için bir tercih hakkı tanındığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ile ortaya çıkan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulduğunda, somut davada tespiti talep edilen dönemde, davacının sosyal güvenlik destek primine tabi çalışma hakkı bulunduğu sabittir. Ancak davacının talebinin açık ve belirgin olmadığı anlaşılmakla; mahkemece öncelikle davacının davalı kurumda bulunan tahsis dosyası celp edilerek dava ile ilgili talebi net bir şekilde açıklattırılmalı, isteminin, 506 sayılı Yasa’nın 63/A maddesi kapsamında yaşlılık aylığı kesilerek tüm sigorta kollarına tabi çalışma tespiti mi, yoksa, 63/B kapsamında Sosyal Güvenlik Destek Primine tabi çalışmanın tespiti mi olduğu hususu aydınlatılmalıdır. Mahkemece yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri uyarınca yapılacak değerlendirme sonucu hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-6100 sayılı HMK 119/1-e maddesi gereğince davacının, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini bildirmek, 194. maddesi gereğince de taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü vardır. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.
Bir davada soyut veya genel hatlarıyla bir iddiayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. En azından iddianın araştırılabilmesine yönelik somut bilgi ve açıklamaların sunulması gerekir. İddia somutlaştırıldıktan sonra hâkim ve karşı taraf, bunun üzerinden savunma ve yargılama yapabilecektir. Soyut iddialar ve vakıalar üzerinden değerlendirme yapılması mümkün değildir.
Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve layihalar teatisi aşamasındaki tezahür şeklidir. Somutlaştırma yükü, basit yargılama ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda da geçerlidir.
HMK 31 maddesi gereğince, hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir. Davaya konu talebin somutlaştırılmaması halinde önce hâkim, HMK 31. maddesi ve 119/1-e maddesi gereğince davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği, somut olmayan hususların belirlenmesini davacıdan istemeli, gerekirse tarafa açıklattırma yaptırmalı, bu eksiklik giderildikten sonra yargılamaya devam etmelidir.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığı altında; talep ve kabul edilen süre gözetilerek, davacıya, davasını somutlaştırması adına, mahkemece öncelikle tam olarak talebi açıklattırılmalı, çalışmasının niteliği, süresi ile çalışmanın geçtiği yer davacıya sorularak açıklığa kavuşturulmalı, davacının kim tarafından işe alındığı, çalışırken kimden emir ve talimat aldığı, iş yerinde hangi işlerde çalıştığı, çalışma arkadaşlarının kimler olduğu, ücretini nasıl aldığı, çalışma şeklinin nasıl olduğu hususlarında beyanı alınarak ve eksik hususlar davacıya açıklattırılarak dava konusu somutlaştırılmalı, çalışmasının şekli eksiksiz bir şekilde açıklığa kavuşturulacak şekilde davacıya açıklattırılarak talebi somutlaştırılmalıdır.
Bunun yanında, dava konusu dönemde davalı şirketin kurum ve vergi kayıtları ile ticari faaliyetleri araştırılmalı, işyerinin kapasitesi ve iş yoğunluğu belirlenmeli, ayrıca davacının çalışmasının bulunduğunu iddia ettiği … Şubesi adına tüm dönem bordroları getirtilip dönem bordrolarında ihtilaflı dönemin tamamında kayıtlı ve tarafsız tanıklar saptanarak bunların bilgilerine başvurulmalı, tanık beyanları arasında çelişki oluşması halinde bu çelişki giderilmeli, davalı işyerinin yoğunluğu ve kapasitesi nazara alınmak suretiyle davalı şirkete ait her bir şubede geciken tahsilatlarla ilgili ne kadar süre ile kaç sigortalı çalıştırılması gerektiği de araştırılmak suretiyle uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
3-Yargılama aşamasında davacı vekili tarafından, geciken tahsilatların borçlularından tahsili amacıyla düzenlenen ve şirket alacaklarına ait sözleşme bilgilerinin yer aldığı 12/05/2016 tarihli 2 adet, 08/06/2015 tarihli 2 adet, 08/09/2016 tarihli, 09/05/2016 tarihli 2 adet, 11/08/2015 tarihli, 13/04/2016 tarihli tutanakların dosyaya ibraz edildiği anlaşılmakla söz konusu tutanaklarda imzası bulunan şirket avukatlarının ve tahsille görevli diğer elemanlarının tespit olunarak, beyanlarının alınmasından sonra, varılacak sonuca göre ve yukarıdaki eksiklikler tamamlandıktan sonra fiili çalışma olgusunun varlığı hakkında bir karar verilmelidir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yapılarak, elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, temyiz eden davalı şirket ve fer’i müdahil Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 03/06/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.