Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2020/11418 E. 2021/6456 K. 18.05.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/11418
KARAR NO : 2021/6456
KARAR TARİHİ : 18.05.2021

Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi 48. Hukuk Dairesi
Mahkemesi : … 33. İş Mahkemesi

Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 48. Hukuk Dairesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile … 33. İş Mahkemesinin 03/07/2018 tarih ve 2016/318 E. 2018/244 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 48. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili, davacının davalıya ait otobüs satış departmanında “satış danışmanı” olarak çalıştığını, 17/04/2003 tarihinde davalı tarafından gönderildiği 3 günlük eğitim semineri sırasında geçirdiği kaza neticesi sol dirsek kemiğinin kırıldığını, olayın işveren tarafından iş kazası olmayıp “işçi hastalığı” olarak vasıflandırıldığını belirterek iş kazası nedeniyle müvekkilinin uğradığı 10.000,00-TL manevi ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00-TL maddi tazminatın iş kazası tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili, yargılama aşamasında verdiği 12/03/2018 tarihli ıslah dilekçesiyle de maddi tazminat taleplerini 108.793,05-TL‘ye çıkarmıştır.
II-CEVAP
Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.

III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Kazalı sigortalının 17/04/2003 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda % 10,2 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı, hükme esas alınan kusur raporunda kazanın meydana gelişinde % 100 kaçınılmazlık olduğu, davalı işverenin ve kazalı sigortalının kusursuz olduğunun bildirildiği, hesap bilirkişisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda, sürekli iş göremezlik oranı, tarafların kusur oranı, kurum tarafından yapılan ödemeler ve dosya kapsamı nazara alınarak davacı kazalının % 40 hakkaniyet indirimi uygulanarak 81.594,79-TL maddi zararının olduğunun tespit edildiği ve 5.000,00-TL manevi tazminat takdir edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Davalı vekilinin faiz başlangıç tarihi konusundaki istinafın yerinde olduğu kanaatine varılarak, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile … 33. İş Mahkemesinin 03/07/2018 tarih ve 2016/318 E. 2018/244 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; yargılama sırasında davacı tarafça 19/11/2014 tarihli dilekçe ile davanın ıslah edildiğini ve maaş alacağı yönünden talebin arttırıldığını, daha sonra iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat talepleri tefrik edilerek huzurdaki dava olan … 33. İş Mahkemesinin 2016/318 E. sayılı dosyası üzerinden görülmeye devam olunduğunu, davacının bu kez 12/03/2018 tarihinde sunmuş olduğu ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 1.000,00 TL’den 108.793,05TL’ye yükselttiğini, dava dilekçesine karşı ileri sürülen zamanaşımı itirazları dikkate alınmadan karar verildiğini, iki kere ıslah yoluna başvurulmasının HMK’nın 176/2. maddesi uyarınca mümkün olmadığını, ayrıca mahkemenin davacı tarafından talep edilmemiş olan “sürekli iş göremezlik sebebi ile maddi tazminat” olarak nitelendirilebilecek şekilde maluliyet oranı, aylık kazanç ve bakiye ömür esaslarına göre 81.594,79 TL maddi tazminata hükmedildiğini, oysa davacının sadece ileriye yönelik yapılacak tüm tedavi giderleri de göz önüne alınarak tedavi giderlerine karşılık maddi tazminat talebinde bulunduğunu, taleple bağlılık ilkesine aykırı olan kararın ortadan kaldırılması gerektiğini, yine ıslah miktarı açısından davacının faiz talebi 12/10/2005 olan dava tarihi olmasına rağmen taleple bağlılık ilkesine aykırı şekilde olay tarihinden itibaren faize hükmedildiğini, aldırılan bilirkişi raporu ile kazanın %100 oranında kötü tesadüf veya kaçınılmazlık faktörünün etkisiyle oluştuğu ve müvekkili şirketin kusursuz olduğu tespit edildiği halde tazminat ödemeye mahkum edilmesinin hatalı olduğunu, davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesinin de kabul edilemeyeceğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince; davanın kısmen kabulü ile, maddi tazminat alacağı olan net 135.991,31-TL’den %40 hakkaniyet indirimi uygulanarak 81.594,79-TL’nin, Manevi tazminat alacağı olan net 5.000,00-TL’nin iş kazası tarihi olan 17/04/2003 tarihinden itibaren uygulanacak yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya ödenmesine karar verildiği, bu kararın davalı vekilince istinaf yoluna götürüldüğü, … Bölge Adliye Mahkemesi 48. Hukuk Dairesince davalı vekilinin faiz başlangıç tarihi konusundaki istinafın yerinde olduğu kanaatine varılarak, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile … 33. İş Mahkemesinin 03/07/2018 tarih ve 2016/318 E. 2018/244 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davacının maddi tazminat talebinin Kısmen Kabulü ile maddi zarar olarak hesaplanan 135.991,31-TL’den %40 oranında hakkaniyet indirimi uygulanarak belirlenen 81.594,79 TL’nin 1.000-TL sinin iş kazası tarihi olan 17/04/2003 tarihinden itibaren, kalanının ise dava tarihi olan 12/10/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 17/04/2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine, karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamından sigortalının davalı şirketin otobüs satış departmanında satış danışmanı olarak çalıştığı, 17/04/2003 tarihinde davacının davalı şirketin eğitim seminerinde bulunduğu, bu amaçla kaldığı otelde masa tenisi oynadığı sırada ayağının kayması sonucu düşerek sol bileğinin kırıldığının anlaşıldığı, … 10. İş Mahkemesinin 27/05/2010 tarihli 2009/150 esas, 2010/421 karar no’lu kararında meydana gelen olayın iş kazası olduğuna karar verildiği, kapatılan 21. H.D.nin 2010/8804 E. sayılı onama ilamı ile kesinleştiği, eldeki dosyada meydana gelen olay ile ilgili olarak ilk derece mahkemesince tek kusur raporu alındığı, 16/05/2008 tarihli anılan bu raporda; kazanın meydana gelişinde % 100 kaçınılmazlık olduğu, davalı işverenin ve davacı sigortalının kusursuz olduğu yönünde görüş bildirildiği, mahkemece bu rapora itibar edilerek karar verildiği, ancak düzenlenen işbu raporun oluşa uygun olmadığı, olayda kaçınılmazlık bulunup bulunmadığının yeterince irdelenmediği anlaşılmaktadır.
1-Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.
İş kazalarında olay, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik İlkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle hukuki sorumluluğu yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında ilke olarak iş akdinden doğan işçiyi gözetme (koruma) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işverenin niteliğine göre, iş yerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin iş yerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2004 gün ve 2004/21-365 E.-369 K. sayılı ilamı da aynı yöndedir.).
Bu açıklamadan olarak şüphesiz ki tarafların kusur durumu irdelenirken konusunda ehil bilirkişilere olayı inceletmek kadar olaya neden olan tüm saiklerin bir bütün olarak ele alınması ve bu kapsamda da taraflarca ortaya konulan iddia ve savunmalar ile tüm delillerin titizlikle değerlendirilerek kusurun aidiyeti ve oranına dair raporun oluşa uygun olup olmadığının tespiti gerekir.
2- Bunun yanında işverenin kusursuz sorumluluk hallerinden birisi olan “kaçınılmazlık” kavramına biraz değinmek de gerekir. Öğretide, yargısal kararlarda ve yasalarda kötü tesadüf, fevkalade hal, umulmayan durum, tesadüfi olay olarak da adlandırılan kaçınılmazlık, hukuksal ve teknik anlamda “fennen önlenmesi olanaksız” başka bir anlatımla işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemler alınmış olunsa bile önlenemeyecek olan durumları ifade eder. Kaçınılmazlığın unsurları, 1-İrade dışında meydana gelen olay, 2-Davranış kuralının veya sözleşme borcunun ihlali, 3-İlliyet bağının bulunması, 4-Olayın önlenemezliği hususlarıdır. Bu unsurlardan özellikle sonuncusu olan olayın önlenemezliği hususunu biraz açmak gerekirse; buradaki önlenemezliğin olayla ilgisi yoktur. Önlenemezlik unsuru, tamamen davranış normu ve borca aykırılıkla ilgili olup alınabilinecek tüm tedbirler alınmış olunsa dahi bir davranış normunun veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlalinin ifadesidir. Yani olay önlenemez olmasına rağmen bir davranış kuralına yada sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa artık kaçınılmazlıktan söz etme imkanı yoktur. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler önlenemez olaylara karşın bir davranış kuralını ve borca aykırılığı önleme olanağını sağlamaktadır. Örneğin; bir inşaat işçisinin üzerinde çalışacağı tabiyeyi hazınlamak için duvara beton çivisi çakarken çivinin başının kırılıp gözüne kaçması olayında çivinin kırılması irade dışı ve önlenemez bir olay olmakla birlikte kırılan bu çivinin işçinin gözüne kaçması önlenemez bir olay değildir. Zira çalışma esnasında gözlük kullanılarak bu neticenin önüne geçilebilinir. O halde böylesi bir durumda olayın önlenemezliğinden bahisle kaçınılmazlıktan bahsetme imkanı yoktur.
Başka bir anlatımla kaçınılmazlık olgusu, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda geçerli mevzuat hükümleri çerçevesinde, doğabilecek olası zararlı sonuçların önlenmesi yönünde, duruma ve koşullara göre ilgililerden beklenebilecek tüm özenli ve dikkatli çabaya karşın, sigortalıyı bedence veya ruhça arızaya uğratan iş kazasının meydana gelmesi durumunda söz edilebilir. Günümüz teknolojisinde bir takım olayların sonuçlarının kısmen kaçınılmazlık/kötü rastlantılarla açıklanması, alınabilecek önlemler düşünüldüğünde olanaksızdır. Kaçınılmazlık/kötü rastlantı olarak adlandırılan olguların birçoğunun temelinde insan yanılgı ve savsamaları, özen eksikliği bulunduğu bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki, her birey, zararlı sonuçların önlenmesi için durum ve koşulların kendisine yüklediği özen ve dikkat yükümünü göstermek zorundadır. Öngörülebilir sonuçlar karşısında kaçınılmazlık/kötü rastlantı yönünde değerlendirme yapılamaz.
Ayrıca, “kaçınılmazlık” sosyal sigortalar uygulamasında, hukuksal ve teknik anlamda, olayın meydana geldiği tarihte geçerli olan bilimsel ve teknik tüm önlemlere rağmen zararın meydana geldiği ve önlenemediği durumları anlatan bir kavram…” (Prof. Dr. A…., Kurumun işverene Rücuu – Olayda Kaçınılmazlık Durumu, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 185) olup; bu olgunun kabulünün koşulu, “…vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleşmesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun söz konusu olmasıdır. Umulmadık bir hal kaçınılmaz olarak nitelenemeyecektir. Ummamak, ummayı düşünmemek ve zarar verici olay ile karşılaşmak, kaçınılmazlık olarak değerlendirilemez.” (Prof. Dr. …, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İşverene Rücuya Nasıl Bakıyor?, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 139).
Anayasanın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra “yaşama hakkı” güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde, iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir. Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; işyerleri ve eklerinde bulunması gereken sağlık koşullarını, kullanılacak alet, makineler ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olarak alınacak önlemleri, aynı şekilde işyerinde iş kazalarını önlemek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alınacak güvenlik tedbirlerinin neler olduğunu belirtmektedir. Burada amaçlanan, yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engellerin giderilmesidir. Uygulamada önemli olan, işverenin iş kazasına neden olmuş hareketinin işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı bulunup bulunmadığının belirlenmesi işidir. Bu konuda yapılacak  ilk  yargı  işlemi,  mevcut  hükümlere  göre  alınacak   önlemlerin   neler olduğunun saptanmasıdır. Mevzuat hükümlerince öngörülmemesine karşın, alınması gerekli başkaca bir tedbir varsa, bunların da tespiti zorunluluğu açıktır. Anılan önlemlerin işverence tam olarak alınıp alınmadığı (=işverenin koruma tedbiri alma ödevi), alınmamışsa zararın bundan doğup doğmadığı, duruma işçinin önlemlere uymamasının etkili bulunup bulunmadığı (=işçinin tedbirlere uyma yükümlülüğü) ve bu doğrultuda tarafların kusur oranı belirlenecektir. Sorumluluğun saptanmasında kural, sorumluluğu gerektiren ve kanunda belirlenmiş bulunan durumun kendi özelliğini göz önünde bulundurmak ve araştırmayı bu özelliğe göre yürütmektir. İşçi sağlığı, iş güvenliği ve yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin eğitimi, bir kısım mevzuat hükümlerini içerir belgelerin kendilerine verilmesini değil, eylemli olarak, bu bilgilerin aktarımı ve öneminin kavratılması ile sağlanabilir. Eğitimden sonraki aşama ise, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alındığının ve uygulandığının denetlenmesidir. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal öneme sahip bulunan araç ve gereçlerin sigortalılar tarafından kullanılması sağlandığında, kazalanma olasılığının tamamen ortadan kaldırılabileceği de, yadsınamaz bir gerçektir.
Somut olayda; hükme esas alınan 16/05/2008 tarihli bilirkişi raporunda; oyun salonunun tabanının ıslak olmasının yaşamın akışına ters olduğu, bu nedenle, buranın ıslak olduğunu kabul ederek değerlendirme yapmanın doğru olmadığı, oyun salonunda masa tenisi oynanırken ayağın kaymasının elde olmayan nedenlerle nadiren gelişecek bir durum olduğu ve ayrıca da bu kayma sonucu düşerek sol bileğin kırılması da ender oluşacak bir durum olduğu için, olayda tamamen kötü tesadüf veya kaçınılmazlık faktörünün etkili olduğu, işverenin kazalıyı olayın olduğun otele eğitim semineri ve tanıtım için göndermiş olduğu, burada artık uyulacak kuralların otelin koyduğu kurallar olduğu, bu nedenle otelin koyduğu kurallar dışında işverenin extra önlem alma yükümlülüğü bulunmadığı neticesine varılmıştır. Fakat bu değerlendirme yeterli değildir. Zira yukarıda dosya kapsamı özetinde de değinildiği üzere, hükme esas alınan kusur raporunda tüm önlemlerin alındığı ve bunun yanında davalı işverenliğin hiç kusurunun bulunmadığı tespitinin kaçınılmazlık olarak değerlendirilmesi doğru değildir. Zira kaçınılmazlık fennen önlenmesi olanaksız durumlar için ifade edilen bir kavramdır. Kaçınılmazlığın en önemli unsurlarından birisi de olayın önlenemezliğidir. Yukarıda da açıklandığı üzere önlenemezlik olaya ilişkin değil neticeye ilişkin bir durumdur. Buna göre de somut olayda kaçınılmazlığın var olduğunun kabulü doğru değildir.
Hal böyle olunca, hükme dayanak alınan bilirkişi raporunun İş Kanununun 77. maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez.
Tüm yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa maddeleri doğrultusunda; mahkemece yapılacak iş; öncelikle hüküm altına alınacak tazminat miktarlarına etkisi bakımından, aynı olaya ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu tarfından açılmış olan rücuan tazminat dava dosyasındaki kusur raporunun dosya kapsamına getirtilerek -verilen kararın kesinleşip kesinleşmediğinin gözetilerek- işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman 3 kişilik bilirkişi heyetine konuyu yukarıda açıklandığı biçimde incelettirmek, tarafların iş kazasının gerçekleşmesindeki kusur oranlarını her türlü şüpheden uzak şekilde tespit ettirmek, dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakları da gözeterek, oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 48. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin, Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18/05/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.