YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/10915
KARAR NO : 2021/9984
KARAR TARİHİ : 09.07.2021
Mahkemesi : Ankara 13. İş Mahkemesi
Dava, sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı, 01/08/1989 tarihinde işe giriş bildirgesi olması nedeniyle, 01/08/1989 tarihinde işe başladığının ve sigortalılık başlangıcının bu tarih olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
II-CEVAP
Kurum vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
III-MAHKEME KARARI
A- İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemesince, “Dava dosyası kapsamına göre davacının işe giriş bildirgesinde belirtilen işyerinin babasının adına kayıtlı inşaat işyeri olduğu, yapılan işin inşaat gibi tehlikeli bir iş olmasına rağmen davacının dönem bordrolarında kuruma bildirilmediği anlaşılmaktadır. Davacının babasına ait işyerinde ve inşaat işi gibi bir işte çalıştığı halde prim ödemesinin bulunmamasını olağan karşılamak ve davacının belirtilen işyerinde fiilen çalıştığını kabul etmek olanaksızdır. Nitekim Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2019/625 esas, 2019/7176 karar sayılı kararında “davalı babasına ait ağır ve tehlikeli işlerden olan inşaat işyerinden işe giriş bildirgesi verildiği halde, çalışmalarının kuruma bildirilmemesi, hayatın olağan akışına aykırı olup, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamıştır.” şeklinde gerekçeye yer verilmiştir. Benzer şekilde Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2018/5787 esas, 2019/5604 karar sayılı kararında da davacının babasına ait inşaat işyerinde işe giriş bildirgesi verildiği çalışmalarının kuruma bildirilmemesi hayatın olağan akışına aykırı görülmüştür. Dava dosyası kapsamında yapılan yargılama sonunda, dinlenen tanıkların davacı ile yakınlıkları da dikkate alındığında, dosyadaki delil durumu ile yukarıda yer verilen ve Yargıtay içtihatlarında da benimsenen görüşe göre davacının belirtilen işyerinde fiilen çalıştığının kabul edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.” gerekçesi ile, “Davanın reddine” karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesince, “Somut olayda, davacı adına işe giriş bildirgesinin verildiği işyeri davacının babasına ait bir işyedir. Davacı tarafından gösterilen tanıklar davacının kendi ev inşaatında çalıştığını belirtmişlerdir. 1986 yılı bordrosunda kayıtlı olan ve aynı zamanda davacının dayısı olan şahıs, davacının babasına ait ev inşaatında çalıştığını beyan etmiş ise de tanığın bordroda kayıtlı dönem ile, talep edilen dönemin birbiriyle örtüşmemektedir. Öte yandan işyeri davacının babasına ait olup, ağır ve tehlikeli işlerden olan inşaat işyerinden işe giriş bildigesi verildiği halde çalışmaların Kuruma bildirilmemesi, yani bir babanın aile fertlerinden olan ve çalışan çoçuğunu sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakmak istemesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Tüm bu nedenlerle dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı,” gerekçesi ile, “Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine,” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU NEDENLERİ
Davacı temyiz dilekçesinde özetle, davanın kabulü gerekirken reddine karar verildiğini beyanla kararın bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE ESASIN İNCELEMESİ
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun geçici 7/1. maddesi hükmünde yer alan düzenleme ile genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının 506 sayılı Kanun olduğu kabul edilmelidir.
Davacının dava dışı … adına işlem gören bina inşaat işyerinde 1/8/1989 tarihinde işe ilk girişi yapılarak işe giriş bildirgesi 21.8.1989 tarihinde Kuruma verilmiştir. Bahse konu bildirgede hem davacının hem de işverenin imzası yer almaktadır.
Sigortalılık başlangıcının tespitine ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.06.2011 günlü 2011/307 E. – 2011/366 K. sayılı, 21.09.2011 günlüve 2011/527 E. – 2011/552 K. sayılı ilamları gözetildiğinde, 506 sayılı Kanunun 108. maddesi uyarınca, sigortalılık başlangıcı yönünden salt işe giriş bildirgesi verilmiş bulunması yeterli olmayıp, ayrıca Kanunun 2. maddesinde öngörülen şekilde fiili çalışmaların aranması da gereklidir.
Bu nedenledir ki, somut olayda uyuşmazlık fiili çalışma olgusunun yöntemince kanıtlanmış olup olmadığı, mahkemece bu yönde yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yöntemince düzenlenip süresi içinde kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de, fiili çalışmanın varlığının ortaya koyulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Kanunun 79/8. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava, aynı zamanda sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında, adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği, ancak, yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda, çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve Anayasa’nın 60. maddesinde tanımlanan sosyal güvenlik hakkının niteliği gereği bu tür davalarda, hâkim, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını resen belirlemelidir.
Bunun için de bu tür davalarda, işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, işyeri çalışanları saptanmalı ve sigortalının hangi işte ne kadar süre ile çalıştığı açıklanmalıdır.
Mahkemece, 1989/2. dönemde bordro tanığı olarak gösterilen … …’ın davacıyla kardeş olduğu anlaşılmakla, tanıklığa ve yemine ilişkin usuli kaideler gözetilmek suretiyle beyanına başvurulmalıdır.
Dosyadaki mevcut deliller çalışma olgusunu ispata elverişli bulunmadığı takdirde talep tarihinde inşaata komşu olan işyerleri ve komşu ev sakinleri ile bunların varsa bordrolu çalışanlarının konumları, işyerleri için mükellefiyet izin ve ruhsat durumları ilgili mercilerden araştırılarak, komşu sakinler bakımından ise inşaat ve tapudan iktisap durumlarına ilişkin hususlar Belediye ve Tapu Müdürlüğünden sorulup resmileştirilmek suretiyle adı geçenlerin beyanlarına başvurulmalı, giriş bildirgesinin imzalı olması karşısında imza aidiyeti yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmalıdır.
Diğer yandan, davaya konu uyuşmazlık bakımından esas olanın çalışma olgusunun varlığının ya da yokluğunun tayin ve tespiti olup ve bu hususun da her türlü delille ispatının mümkün bulunmasına göre aile bireylerinin diğerlerini sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakmayacakları gerekçesiyle ve eksik araştırmaya dayalı olarak tesis olunan karar yerinde görülmemiştir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine,dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 09/07/2021 günündeoybirliğiylekararverildi.