Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2020/10770 E. 2021/9382 K. 30.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/10770
KARAR NO : 2021/9382
KARAR TARİHİ : 30.06.2021

Bölge Adliye
Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Dava, 03.07.2014 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden kazalının hak sahiplerine bağlanan gelir, tedavi ve cenaze masraflarından oluşan kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkin olup davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. maddesidir.
II-CEVAP
Davalı … vekili cevap dilekçesinde, dava konusu trafik kazasında kusur oranının yargılama gerektirdiğini, trafik denetim ekipleri tarafından tutulan tutanaklar ve uygulanan işlemlerin hukuka aykırı olduğunu, bu tutanakların dayanağı olan 26/03/2014 tarihli alkol oranı tespit tutanağının hatalı olduğunu, müvekkilinin alkollü olmadığını belirtmesi üzerine testi yapan doktorun yeniden test yaptığını ve önceki raporun hatalı olduğunu kabul ettiğini, hatalı raporun iptal edilmesi için … 3. İdare Mahkemesinin 2014/488 Esas sayılı dosyası ile yargılama yapıldığını ve raporun iptal edildiğini, davacı kurumun zarara uğradığını belirttiği meblağın yüksek olduğunu ve içerikle uymadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
“1-Davanın kabulü ile;
7.101,56 TL PSD, 6.275,16 TL tedavi gideri, 41,50 TL cenaze masrafı olmak üzere toplam 13.418,22 TL’nin davalı … yönünden PSD’nin onay tarihi olan 13/04/2015 tarihinden itibaren, tedavi gideri ve cenaze masrafının sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … şirketi yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte poliçe limite dahilinde olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine”karar verilmiştir.
B-BAM KARARI
“1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı Kurum vekili, kusur raporunun hatalı olduğunu, kazanın oluşu dikkate alındığında sigortalıya atfı kabil kusurun bulunmadığı, yine hükme esas alınan kusur raporunda işverenin de kusurunun tespit edilmesine rağmen hesap raporunda -dava dilekçesinde teselsül hükümlerine dayanıldığı dikkate alınmaksızın – işverenin kusuru dikkate alınmaksızın hesaplama yapıldığı belirtilerek davaya konu kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1)Dava, 03.07.2014 tarihinde meydana gelen trafik-iş kazası sonucu vefat eden kazalının hak sahiplerine bağlanan gelirin rücuan tahsili istemine ilişkin olup davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. maddesidir.
5510 sayılı Kanunun 21’inci maddesinin dördüncü fıkrası, üçüncü kişinin sorumluluğunu düzenlemekte olup; buna göre, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilebilecektir.
Üçüncü kişinin rücu alacağından sorumluluğu kusur sorumluluğu esasına dayanır. Bir başka ifadeyle; üçüncü kişi, ancak kusurlu bir hareketinin varlığı halinde rücu alacağından sorumludur.
İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
Diğer taraftan rücu davaları, kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, iş kazasında kusuru olanlar davacı Kurumun rücu alacağından kusurları karşılığında sorumludur. Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller taktir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeni ile daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza davaları varsa, bu davalardaki kusur raporları ile çelişki oluşturmayacak şekilde kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınması gereklidir. Kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığını ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi, 4857 sayılı Kanunun 77. maddesi, İşçi sağlığı ve iş Güvenliği Tüzüğü hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekir.
Somut olaya dönüldüğünde eldeki davada, hükme esas alınan kusur raporunda davalı işverenin % 25, davalının %25, kazalının % 50 kusurlu olduğu kabul edilmişse de yapılan kusur incelemesi ile belirlenen kusur oran ve aidiyetlerinin oluşa uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamına göre, dava dışı … Grup Temizlik Ltd. Şti.’de temizlik işçisi olarak çalışmakta olan kazalının 03.07.2014 tarihinde yaya olarak karşıdan karşıya geçmek isterken, davalı sürücünün motosikletiyle çarpması sonucu vefat ettiği trafik-iş kazası sonucu açılan eldeki rücuan tazminat davasında alınan bilirkişi raporunda işverene, kazalının bünyesinin yaptığı işe uygun ve dayanıklı olduğuna dair sağlık raporu alınmaması, işçiye mesleki eğitim verilmemesi, emniyetsiz çalışmasının engellenmemiş olması nedenleriyle kusur atfedildiği ancak olayın oluş şekli itibariyle meydana gelen kazada işverene yüklenebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı belirgin olup alınan raporların oluşa uygun olmadığı anlaşıldığından, olayın oluş şekline göre, olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuata uygun, soyut ifadelere dayanmayan, olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden usule uygun yeni bir kusur raporu alınmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 30.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.