Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2019/7009 E. 2021/12009 K. 12.10.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/7009
KARAR NO : 2021/12009
KARAR TARİHİ : 12.10.2021

Mahkemesi :İş Mahkemesi
No : 2015/186-2019/267

Dava, malullük aylığı tahsisi istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı mirasçıları avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada mahkemece verilen 26.12.2013 tarihli karar, Dairemizin bozma ilamı ile “,….Mahkemece yapılacak iş: 5510 sayılı Kanunun 58. maddesinde öngörülen prosedür uyarınca ve 5510 sayılı Yasanın 95’inci maddesi gereğince, öncelikle Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan, davacıdaki hastalık ve arazların başvuru tarihinden (2011), 31.08.2013 tarihine kadar Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde; 01.09.2013 tarihi sonrası için Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği çerçevesinde malûl sayılmayı gerektirecek derecede bulunup bulunmadığı, malûl ise, malûllük halinin hangi tarihte oluştuğuna dair rapor almak, iş bu rapora davacının itiraz etmesi halinde ise; Adli Tıp Kurumundan aynı şekilde alınacak raporla; bu raporun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan alınan rapora göre sigortalı lehine olması ve davalının itiraz etmesi halinde ise, Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 15. maddesi kapsamında Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan aynı şekilde alınacak raporla itirazın değerlendirilmesini sağlayarak sonucuna göre karar vermektir. Yapılacak değerlendirmede, maluliyet başlangıç tarihi belirlendikten sonra, adı geçen tüzük ve yönetmelik hükümlerinde sigortalı lehine getirilen düzenlemeler var ise kuşkusuz bunların da dikkate alınması…” gereğine işaret edilerek, bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Ayrıntıları Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2019 günlü ve 2015/10-3241 Esas, 2019/1325 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K.; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K. ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Eldeki davada ise, mahkemece bozma gereklerinin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, sigortalı sayılanlar ve bunların bakmakla yükümlü oldukları veya hak sahibi çocuklarının çalışma gücü veya meslekte kazanma gücü kayıp oranlarının tespitine ilişkin olarak 01.10.2008 tarihi öncesinde, Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerine göre irdeleme yapılmakta iken, 01.10.2008 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 11.10.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği; 01.09.2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 03.08.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre irdeleme yapılmakta idi.
Ne var ki, 28.09.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Maluliyet ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği” ile sigortalıların maluliyet tespitine ilişkin talep ve işlemlerinde, gelişen tıbbi koşullar ve değişen hastalıklara dayalı olarak yenilenen ve 3 yılda bir güncellenmesi kabul edilen hastalık listesi ile beraber, bu yönetmelik hükümlerine göre uygulama yapılması kabul edilmiş ve 03.08.2013 tarihli Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırıldığı anlaşılmıştır. Öte yandan, kural olarak Yüksek Sağlık Kurulu’nca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumu’nu bağlayıcı niteliktedir.
Eldeki davada ise, yapılan yargılamada, mahkemece bozma sonrasında Adli Tıp 2. Üst kurulundan alınan 01.02.2018 tarihli raporda, özetle, 2008 tarihli yönetmelik hükümlerine göre yapılan irdelemede, davacılar murisinin birden fazla arazı arasında bağlantı bulunmaksızın her birinin en az %60 oranının altında kalması nedeniyle malul sayılamayacağına dair karar verilmiş iken, 2013 tarihli maluliyet tespit işlemleri yönetmeliği hükümlerinin irdelenmediği, ne var ki mahkemece bu yönün tamamlanması amacıyla yeniden dosyanın rapor alınması için gönderildiği fakat Adli Tıp 3. İhtisas kurulundan yeni alınan 14.10.2019 tarihli son rapor ile davacılar murisinin 2013 tarihli Maluliyet Tespit işlemleri çerçevesinde ve 09.05.2018 tarihi itibari ile malul olduğu belirtilmiş olduğu, anlaşılmakta olup, uyulan bozma ilamı kapsamında Yüksek Sağlık Kurulu ile Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporları arasındaki bariz çelişkinin usulüne uygun şekilde ve 2013 tarihli yönetmelik hükümlerinin irdelenerek giderilemediği görülmektedir.
Diğer taraftan, davacılar murisinin alınan raporlar çerçevesinde talebinin 01.10.2011 tarihi itibari ile karşılanamadığı gerekçesi ile mahkemece, redde dair karar verilmiş ise de, yargılama aşamasında maluliyet aylığı tahsis şartlarının gerçekleşmiş olması halinde usul ekonomisi gereğince bu tarihe göre aylığa hak kazanıldığı, ne var ki, davadaki talebin tam olarak karşılanamamış olması nedeniyle verilecek hükmün kısmen kabul niteliğinde olduğu dikkate alınarak ve davacılar murisinin ölüm tarihine kadar aylığa hakkı olup olmadığı hususunda bir değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gereğinin de gözetilmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Açıklanan nedenlerle, öncelikle 5510 sayılı Yasanın 95. maddesinde yer alan prosedürün tam olarak işletilmesi ile davacılar murisinin ilgili maluliyet yönetmelikleri ve bu arada 28.09.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Maluliyet ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği” hükümleri çerçevesinde tüm çelişkileri giderecek şekilde ve çalışma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediği hususu ve malul sayılıp sayılmayacağı, bu oranın varlığı halinde maluliyet başlangıç tarihinin tespit edilmesi ve sonucuna göre, infazı mümkün kılacak şekilde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı mirasçıları vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı mirasçılarına iadesine, 12.10.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.